SÜLEYMAN Orakçıoğlu’nun başkanlığını yürüttüğü İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri’nin (İTKİB) aylık yayın organı Hedef Dergisi’nin yayın kurulu toplantısındayım...
Burhan Özkan’ın başında bulunduğu Om Yayıncılık’ın hazırladığı derginin yayın ve danışma kurulunda doğal olarak İTKİB çatısı altındaki ihracatçı birliklerinin yöneticileri var.
Bir ara Süleyman Orakçıoğlu’nunda katıldığı toplantıda İstanbul Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Başkan Vekili Yaşar Acar, İHKİB Yönetim Kurulu Üyesi Hüseyin Gencer, İHKİB Yönetim Kurulu Üyesi Birol Sezer, İHKİB Yönetim Kurulu Üyesi Murat Siyahi, İstanbul Deri ve Deri Mamülleri İhracatçıları Birliği Başkan Vekili İsmail Boy ve İstanbul Halı İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Kaya Sungur’la ekonomiyi, ihracatta yaşanan sıkıntıları konuşuyoruz.
Orakçıoğlu, tek başına döviz kurundan yakınıyor görüntüsü vermek istemese de, bir örnekle söze giriyor: "İthal eden yüzde 40 avantajlı, ihracat yapan ise yüzde 40 dezavantajlı. Kısacası ihracat yapan toplamda yüzde 80 darbe yiyor."
İhracatçılar, kurun dışında ücretler üzerindeki yükten, enerji maliyetinin yüksekliğinden dert yanıyor, aradan başka örnek çıkıyor: "Asgari ücretli işçinin maliyeti bile 800 doları buluyor."
Bu durum, son yıllarda özellikle konfeksiyoncuları Bulgaristan ve Romanya’ya yönlendiriyor, toplantıdan bir ses yükseliyor: "Kapıkule’den 150 kilometre ötede ikinci bir Çorlu oluştu..."
Hükümetin 49 ile getirdiği teşvikler, Bulgaristan ve Romanya’ya giden yatırımları Anadolu’ya çekmeye yetmiyor mu? Yaşar Acar, kendinden örnek veriyor: "Bitlis’te denedim, yürümedi."
Ben arada "Türkiye ilk kez 4 yıl üstüste büyümeyı yaşadı. İhracatta 73.4 milyar dolarla tarihi rekor kırdınız. Enflasyon tek haneye yerleşti. Faizler yüzde 13-14 dolayında" gibi iyileşen makro göstergeleri hatırlatacak oluyorum, sözümü havada bırakacak uyarı geliyor: "Bu sektör 3 milyon kişiye ekmek sağlıyor. Büyük kentlerdeki varoşların gerginliğini yumuşatıyor. Varoşlar aç kalırsa sosyal patlama olur."
Tekstil ve konfeksiyon sektöründen bazı adı çok bilinen şirketlerin birer ikişer çekilmeye başladığı dikkat çekiyor. Tabana indikçe sıkıntı büyüyor: "Küçük fason atölyeleri hızla kapanıyor. Tekstile ’miyadı doldu’ gözüyle bakmak yanlış. En az 10 yıl daha Türkiye’nin bu sektöre ihtiyacı var."
Hedef’in yayın kurulundaki yakınmalar uzayıp gidiyor. Bu yakınmalar, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Oğuz Satıcı’nın şu sözüyle daha da anlam kazanıyor: "40 bini aşkın ihracatçı kárlılığa bakınca bir Akbank ancak ediyor. Akbank’ın 2004 kárı 1.2 milyar dolar düzeyindeydi. 73.4 milyar dolar ihracatı gerçekleştiren 40 bin ihracatçının kárı da 1.2 milyar doları geçmiyor."
Satıcı’nın sözüne göre, ihracatçı başına yıllık kár 30 bin dolar düşüyor, ortalama kár oranı yüzde 1.6’da kalıyor...
Yine de Satıcı ve ekibinin "tek suçlu, güçlü YTL" tezini aşıp, hükümete yüklenmesi, rekabet güçlerini artırabilecek başka araçlar bulması gerekiyor...
Unakıtan markalı yumurta yakıştı mı
MALİYE Bakanı Kemal Unakıtan’ın oğlu AB Gıda’nın patronu Abdullah Unakıtan, kuş gribi fırsatını iyi değerlendirdi, pastörize yumurtayı anında vitrine koydu.
Aslında pastörize yumurta yeni değildi. Bazı yumurta üreticileri endüstriyel müşterileri için pastörize yumurta da yapıyordu. Ancak, fiyatının yüksek gelebileceği ve "soğuk taşıma zinciri"nin güçlüğü nedeniyle kimse perakende vitrinine çıkamıyordu.
Abdullah Unakıtan, kuş gribi yüzünden yumurtaya dokunmayı bile tehlikeli bulabilenlerin sayısının arttığını görünce, pastörize yumurtasını piyasaya sürdü.
Buraya kadar herşey normal... Ancak, yumurtanın markasını "Unakıtan" olunca durum değişiyor. Düşünün bakalım, Kemal Unakıtan Maliye Bakanı olmadan önce onu kaç kişi tanıyordu?
Yani, Kemal Unakıtan Maliye Bakanlığı koltuğuna oturunca bir anlamda markalaştı... Seveni de çok, sevmeyeni de... Sonuçta onu artık hem Türkiye çok iyi tanıyor, hem de dünyada biliniyor...
Oğlu Abdullah Unakıtan ne yapıyor? Hálá iş başında olan babasının siyasette yarattığı "marka"yı, ticarette "fırsat"a dönüştürüyor... Babası da, "yapma oğlum" demiyor...
"Unakıtan" markalı yumurtanın vitrinde durması, Maliye Bakanı’na yakışıyor mu? Siyasi etiğe sığıyor mu? Ne dersiniz?
Hapisteki Tayyip Bey daha çok seviliyordu
TEKSTİL ve konfeksiyoncuların ortak (800 dolayında ortağı var) ihracat şirketi GİSAD, İstanbul Yenibosna’da "Gisad Plaza" açtı... Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in gerçekleştirdiği açılış sonrasında Gisad Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Özdoğan’a takıldım: "En fazla ihracat yapanlar liginde 2005’te 1 milyar 893 milyon dolarla 5’inci sıraya gerilediniz. Daha önce hep sizi lider görürdük. Ne oldu?"
Özdoğan, önce yan şirketleriyle birlikte ihracatlarının 2.7 milyar doları bulduğunu, ancak böyle bir toplama yapmak istemediklerini savundu, sonra ardarda liderlik koltuğuna oturmalarının sıradanlaştığını vurguladı.
Özdoğan, kendine özgü bir de karşılaştırma yaptı: "Hapisteki Tayyip Erdoğan mı daha çok seviliyordu, yoksa Başbakan Tayyip Erdoğan mı? İktidarda olmak ister istemez Tayyip Bey’e olan sevgiyi biraz eritti. Biz de liderliği şimdi başkalarına bıraktık, yeniden yükselince daha kıymetli oluruz."
GİSAD, 2006 için ihracat hedefini 3 milyar dolar koydu... Bakalım bu yıl lider olabilecek mi?