18 yaş oy kullanmaya yetiyor, içecek tercihi yaparken küçük sayılıyor
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
ÖNÜMDE "Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkilerin Satışına ve Sunumuna İlişkin Ulus ve Esasları Hakkında Yönetmelik" taslağı var. Taslağın içeriğiyle ilgili, özellikle alkollü içkilere dönük bölümün bazı ayrıntılarını Nurten Erk Tosuner’in hazırladığı haberde bulacaksınız.
Taslağı incelerken, Yazgan Şarapçılık’ın patronu Nurtekin Yazgan’ın bana gönderdiği bir mektupla alevlenen, 5752 sayılı yasa konusundaki tartışmaları anımsadım. Ben Yazgan’ın mektubuna dayanarak, "Restoranda, otelde kadehle rakı satmak da mı yasak olacak?" sorusunu ortaya atan bir yazı yazmıştım.
Sonra konu yazı işlerimizin ilgisini çekmiş, "Bir de haber yapalım" demişlerdi. Haber o günlerde Hürriyet’te biraz da içeriğini aşan "Kadehle rakı yasak" başlığıyla manşet olmuştu. Sonra "yalan haber" suçlaması almış yürümüştü.
Oysa 75 yaşındaki hukukçu şarap üreticisi Nurtekin Yazgan, yılların deneyimi ve birikimiyle ısrarlıydı: "Yasa maddesini ’kadehle rakı, şarap yasak’ şeklinde algılayan otoriteler olacak. Madde yoruma çok açık."
O tartışma ortamı içinde Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçki Piyasası Düzenleme Kurumu (TAPDK) Başkanı Kazım Çalışkan beni aramış, kuşkuları gidermeye çalışmıştı: "Eğer yasa maddesi alkollü içki satışı konusunda en küçük bir kuşku yaratıyorsa, uygulama yönetmeliğine konuyu daha açıcı ifadeler koyarız. Çünkü, kadehle alkollü içki satışı yasağı özellikle izinsiz bayi ve büfeleri kapsıyor."
Yönetmelik taslağıyla ilgili haberden de göreceğiniz gibi o kadar ilginç ayrıntılar var ki. Garibime gidenlerden birinin üstünde durmak istiyorum.
Reklam, sponsorluk ve promosyon uygulamaları (madde 25-1-k): Alkollü içki reklamları, sinema salonlarında gösterime sunulan ve çocuklar ile gençlerin yoğun olarak ilgi gösterebileceği nitelikteki sinema eserlerinin gösterim öncesinde, sonrasında veya gösterim aralarında yayınlanamaz.
Konu çocuk olunca, kimsenin böyle bir sınırlamaya itirazı olamaz. Ben işin "gençler" bölümüne takıldım. Yönetmelik taslağının ilk bölümünde yer alan 4’üncü maddenin (m) bendi, gençlik tanımını şöyle yapmış:
Dünya Sağlık Örgütü’nün kabulleri kapsamında, 15 ile 24 yaş arası dönem içinde bulunan kişi genç tanımına girer.
Yönetmelik taslağını hazırlayanlar, 24 yaşında bir gencin bile, neyi içip, neyi içmeyeceğine kendi başına karar veremeyeceğini, sinemadaki alkollü içki reklamını izleyerek "alkolizm tuzağı"na düşebileceğini düşünmüş olmalı.
18 yaşında bir gence, "Sandığa git, ülkenin geleceğini şekillendirecek partiyi, milletvekilini seç" diyoruz. Doğru da yapıyoruz.
Peki aynı genç için, "Sinemada reklamı izler, alkolik olur" diye neden endişeleniyoruz.
Sandıkta en doğru kararı verebileceğini düşündüğümüz gençleri, içeceklerini belirleme konusunda neden özgür bırakmıyoruz?
Kazım Bey, "Uygulama yönetmeliğinde konuyu daha açıcı ifadeler kullanırız" derken, yeni yasakları mı kastetmiştiniz?
Yönetmelik kesin şeklini almadan, şu maddeleri kimsenin tercihine "düşmanca" davranmadan, bir kez daha gözden geçiremez misiniz?
Türkiye, mevduata güvence sınırını yükseltmekte geç kaldı
HAFTA içinde Etiler’de SCIC adlı mobilya mağazasının açılışında Vatan Gazetesi yazarı Aydın Ayaydın’la sohbet ederken, ANAP döneminin eski bakanlarından Lütfullah Kayalar geldi.
Ayaydın’la dünyadaki finans krizini, alınan önlemleri, hükümetin "bavulla da olsa paranı getir" hazırlığını konuşuyorduk. Lütfullah Kayalar’a yorumunu sordum:
- Bu saatten sonra ’bavulla da olsa parayı bize getir’ paketi çıkarmak, dışardaki parayı Türkiye’ye çekmeye yeter mi?
- Aslında dünya panikteyken, yani daha ABD’de, Avrupa ülkelerinde bankalar kamulaştırılmadan, mevduata güvence sınırını yükseltmeden olsaydı, gelirdi. Şimdi geç kalmış durumdayız.
- Türkiye, mevduata güvence sınırını yükseltmeli veya tam güvence vermeli miydi?
- Anında yüzde 100 güvenceye geçmeliydi...
- Anladığım kadarıyla hükümet, "50 bin YTL’lik mevduat güvencesi sınırını yükseltirsek, vatandaşı telaşlandırırız" gibi bir tedirginlik yaşadı.
- "Dünyada güvenli adres arayan parayı çekmek istiyoruz" gibi bir gerekçeyi açıklayarak bu yapılabilirdi.
Aynı akşam Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) Başkanı Ahmet Ertürk’le buluştum. Ertürk, başlangıçta, "50 bin YTL’lik mevduat sigortası sınırının yükseltilmesini gerekli görmüyoruz" diye düşünüyordu. Bu görüşünü de çıktığı televizyon programlarında dile getirdi.
Ancak, o akşam dikkat ettim, Ertürk de, "Mevduata güvence sınırını yükseltmek daha iyi olabilirdi" noktasına daha yakın duruyordu.
Bu konu, en son Uluslararası Para Fonu (IMF) Türkiye Masası Şefi Lorenzo Giorgianni ve yerine atanan Rachel van Elkan’ın Türkiye Bankalar Birliği’ni (TBB) ziyaretinde gündeme geldi. TBB Başkanı Ersin Özince, özellikle bazı Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde gündeme getirilen "sınırsız mevduat güvencesi"nin haksız rekabet yaratmaya başladığına dikkat çekti.
Bu durumda, dışardaki para için "ne olursan ol, yine de gel" daveti çıkarırken, mevduata güvence sınırını da yükseltmekte yarar var...
Yoksa "ne olursan ol, yeter ki gel" demek de yetmeyecek.