Paylaş
Ardında da milyonlarca yerlerinden edilmiş insan bıraktı. Suriyelilerin karşı karşıya kaldıkları insanlık trajedisi yürek burkuyor.
Türkiye bu "demokratik mücadele"yi destekleyen, hatta bazı yorumlara göre teşvik eden bir komşu olarak yerlerinden edilen milyonlarca Suriyeliye kapılarını sonuna kadar açtı. Bu vesileyle Türkiye'ye Suriye toplumunun her kesiminden insan geldi.
Sayılarının yüzbinlerin üzerine çıkmayacakları ve bir süre sonra da kendi ülkelerine dönecekleri söylenen Suriyelilerin bugün resmi rakamlara göre Türkiye'deki varlığının yaklaşık üç milyon olduğu söyleniyor. Bu rakam Türkiye nüfusunun neredeyse yüzde dördünü oluşturuyor.
Türkiye'ye sığınan Suriyelilere hiç bir zaman "mülteci" denemedi. Bu şekilde kabul edilmeleri Türkiye'nin mültecilerin statüsüne ilişkin 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi'nde "coğrafi sınırlama" maddesine dayanan ve sadece batısındaki ülkelerden gelenlere mülteci statüsü tanıyan politikasından kaynaklanıyordu. Dolayısıyla, Türkiye'ye gelen Suriyeliler "misafir" olarak tanımlandı.
Kısa zamanda misafir baskını arttı. Geçici yerleşim birimlerinde konumlandırılan misafirlerin sayısı arttıkça misafir odaları yetmez oldu. Evin her yerine dağıldılar.
Misafirler aslında misafir gittikleri evde yoğunlaşmalarına rağmen orada kalmayı da pek istemiyorlardı. O nedenle ölümü bile göze alarak kendilerini denizlere attılar ve Avrupa'ya gitmek için akın akın her türlü maceraya başvurdular. İnsanlık trajedisi daha da büyüdü.
Türkiye'nin sayının artmasından dolayı misafirleriyle baş edemediği, hatta onları AB'ye karşı bir pazarlık unsuru olarak kullanmayı dahi hesapladığı, dolayısıyla bu maceracı akını da teşvik ettiğine dair yaygınlaşan inanış giderek kuvvet kazandı.
Avrupa Birliği Türkiye'den kaçan Suriyeli mültecilerin kendi üzerinde yarattığı baskıyı azaltmak için pazarlığa razı oldu. Böylece Türkiye üzerinden Avrupa'ya kaçak yollardan gitmeye çalışan Suriyelilerin Türkiye'ye iade edilmesi, iade edilen her Suriyeli için de hukuki bir değerlendirme sonunda Avrupa'ya bir diğer Suriyelinin mülteci olarak kabul edilmesi dönemi başladı.
Avrupa Birliği ile varılan bu mutabakatın bir unsuru da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının AB ülkelerine vizesiz seyahat hakkı ile ilgiliydi. AB bu uygulamaya başlanmasının hızlandırılmasını vaat ediyordu. Bu hızlandırma gerçekleşemedi. Türkiye'nin yerine getirmesi gereken kriterleri tamamlamaması nedeniyle gecikmenin de ötesinde belki uygulamanın yürürlüğe girmesi bile kuşkulu bir hal aldı.
Şimdi yeni bir dönem başlıyor. Türkiye'de bulunan yaklaşık üç milyon Suriyelinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına kabul edilmeleri için bir çalışma başlatıldığından söz ediliyor. Bu gelişme de Türkiye'de ciddi bir tartışmaya yol açtı. Son yıllarda Türkiye'de her adım iç politika hesaplarına dayalı olarak atıldığından bu gelişmenin de böyle bir nedeni olduğu kanaati yaygın.
Suriyelilere vatandaşlık verilmesi konusunda birkaç "sorun"dan söz edilebilir. Herşeyden önce, acaba Suriye kendi vatandaşlarına çifte vatandaşlık hakkı tanımakta mıdır? Türkiye vatandaşlığına kabul edilen Suriyeliler kendi ülkelerindeki haklarını korumaya devam edebilecek midir? Bugün için çifte vatandaşlık hakları varsa dahi, birden bire bu haktan mahrum edilmeleri mümkün olabilir mi?
Türkiye'de bulunan Suriyeliler bir gün kendi topraklarına, doğup büyüdükleri, "vatan" olarak bildikleri, suyunu, toprağını, otunu kokusuyla ve dokusuyla benimsedikleri topraklara geri dönmek, geride bıraktıkları mal varlıkları üzerindeki haklarını kullanmak istemeyecekler midir? Öyle bir gün geldiğinde "Siz Türkiye vatandaşlığına geçerken bana mı sordunuz?" diyen biriyle karşılaşırlarsa ne yanıt vereceklerdir?
Türkiye vatandaşlığını alma koşulları bellidir. Bu mevzuatta herhangi bir ayırım yoktur. Koşulları yerine getiren kişi, hangi ülkenin uyrukluğuna sahip olursa olsun vatandaşlığımıza geçebilir.
Belli bir uyrukluğa özel olarak tanımlanan yeni koşullar yaratılması ise Türkiye vatandaşlığına geçişte ayırımcılık yapıldığı düşüncesini doğurur. Böyle bir ayırımcılıktan istifade edenler hakkında toplumda oluşan algının ne gibi sonuçlar doğurabileceğini kestirebilmek de kontrol edebilmek de mümkün değil.
Avrupa Birliği de Türkiye'deki Suriyeli misafirlerin birdenbire evsahibine dönüşmelerini şaşkınlıkla karşılayacak. Suriyelilerin Avrupa'ya akın akın gidişlerini önlemek için çeşitli tavizlere razı olan AB'nin şimdi bu insanların elini kolunu sallaya sallaya Türkiye Cumhuriyeti pasaportu ile ülkelerine gelmelerine fırsat tanıyacak vizesiz seyahat uygulamasına geçmesi daha da zorlaşacak.
Suriyelilere vatandaşlık verilmesi çalışmalarına başlandığı açıklaması Türkiye'nin dış politikasındaki tıkanıklıkların yavaş yavaş giderilmeye başlandığına dair bir kanaatin yayılmaya çalışılmasından sonra geldi.
İsrail ve Rusya ile ilişkilerin yeniden normalleştirilmesi için atılan adımlardan sonra sıra Mısır'a mı Suriye'ye mi gelecek diye beklenirken, Mısır'la ilişkilerin normalleşmesinin mümkün olamayacağı kuvvetli bir şekilde dile getirildi.
Suriye konusunda atılan yeni adımla bu alanda da yeni bir dış politika anlayışından çok Suriyelilerin iç politika maksadıyla kullanılmasına hazırlanıldığı anlaşılıyor.
Bu durumda ister istemez İsrail ve Rusya adımlarının da iç politikaya yönelik olduğu kanaati artıyor. Türkiye'nin turizm sektörünün içine girdiği bunalımdan çıkış arayışı ve ülke ekonomisindeki canlılığın sadece iç tüketime indirgenmiş olması sonucu üretimin durgunlaşması bu kanaati güçlendiriyor.
Türkiye'nin önündeki sorun dış politikanın bir türlü iç politika malzemesi olmaktan kurtulamamasıdır. Suriye politikası başından beri böyle kullanıldı, şimdi de Türkiye'deki Suriyeliler böyle kullanılmak isteniyor. Oysa Suriyelilerin bu yoğunlukla Türkiye vatandaşlığına geçmelerine zemin hazırlanması Türkiye'nin artık sadece dış politikasında değil iç politikasında da sorunlar yaratmaya aday.
Paylaş