Uluslararası sistem ve Türkiye'nin "dış" politikası-II

Türkiye’nin dış politikası Afrin harekatının başladığı şu günlerde gündemi en çok meşgul eden konuların başında gelmeye devam ediyor. Yine de, salt Türkiye merkezli bir bakış yerine öncelikle küresel sistemi kavramak ve dış politikamızın bu sistemle uyumunu irdelemek önem taşıyor.

Haberin Devamı

Geçen yazımızda uluslararası sistemin giderek çok kutuplu özelliklere sahip olmaya başladığını, Türkiye'nin konumunun da bu gelişmelerden hareket edilerek belirlenmesi gerektiğini vurgulamıştık. Öncelikle bu tespite varmamıza yol açan etkenleri ele almakta yarar var.

 

Soğuk Savaş döneminin iki kutuplu sistemi Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla birlikte sona erdi. Dünya, kısa bir süre bu değişimin çalkantılarıyla uğraştı ve sistemin yeniden yerine oturmasını bekledi. Bu geçiş döneminde ABD'nin dünya üzerinde askeri ve ekonomik bakımdan en güçlü devlet olarak tek başına kaldığı, sistemin adeta tek kutuplu bir düzene dönüştüğü ileri sürüldü.

 

Oysa bu dönem aslında sistemin henüz tam yerleşmediği, temel parametrelerinin belirginleşmediği bir geçiş dönemi idi. ABD'nin uluslararası örgütler, bu anlamda Birleşmiş Milletler, NATO ve AGİT gibi kuruluşlar üzerinden çözemediği sorunları çözmek için kendi liderliğinde başlattığı "gönüllüler koalisyonları" deneyimleri bu geçiş döneminin önemli özellikleri arasındaydı. Ancak bu deneyimler ABD'nin küresel düzeyde imajının olumsuz etkilenmesine ve yıpranmasına da katkıda bulundu. Obama dönemi bu farkındalığın yaşandığı ve ABD'nin "müdahaleci" yaklaşımlarının olabildiğince azaldığı bir süreç olarak geçti.

 

Haberin Devamı

ABD’nin tek kutup olarak görüldüğü ve askeri güç kullanımını azalttığı süreç uluslararası dengelerin biraz daha yerine oturmasına yol açtı. Bu süreç aynı zamanda Rusya'nın kendini toparlamasına da yardımcı oldu. Sovyetler Birliği'nin dağılmasının yarattığı psikolojik travmadan kurtulan Rusya, Putin'in önderliğinde yeniden uluslararası ilişkilerde etkin olmaya başlayınca, tek kutuplu görüntünün geçiciliği de anlaşıldı. Yeni dönem  ABD ile Rusya arasında yeni bir iki kutupluluk yerine birden fazla, ancak birbirleriyle tam olarak eşit sayılamayacak güç odaklarının bir tür etki alanı yaratma mücadelesine doğru evrildi.

 

Haberin Devamı

Bugün ABD hala uluslararası sistemin askeri ve ekonomik bakımdan en güçlü aktörü olmaya devam ediyor. Rusya, tam olarak Soğuk Savaş dönemindeki dengeyi kuramasa da, çok kutuplu sistemin bir aktörü olarak sayılabilecek kadar kendini toparladı. Üstelik, bu konumunu gerektiğinde askeri gücünü kullanarak pekiştireceğini de gösterdi.

 

ABD ve Rusya, uluslararası ilişkilerde gerektiğinde askeri güç kullanımından yararlanabilecekleri konusunda ikna edici ve  inandırıcı iki aktör. Bu özellikleri her ikisini de birer güç odağı yapmaya yetiyor. Henüz bu yönteme başvurmasa da, uluslararası sistemde yetenekleri ve olanakları bakımından aynı ikna ve inandırıcılığa sahip üçüncü büyük aktör ise Çin. Üstelik Çin, askeri güç kullanmadan da, sadece ekonomik gücü ile uluslararası sistemi etkileyebilen bir aktör. 3 trilyon doların üzerindeki döviz rezervleri ve elinde bulundurduğu 1,2 trilyon dolar tutarındaki ABD tahvilleri dünya finans sisteminde ve uluslararası borsalarda ciddi dalgalanmalar yaratabilecek potansiyele sahip.

 

Haberin Devamı

Avrupa'nın bu ulusal aktörler karşısında onlarla eşit bir güç odağı haline gelmek için ekonomik olanaklara sahip olduğu söylenebilir. Ancak "kutup" olarak adlandırılacak bir konuma kavuşabilmesi için ihtiyaç duyduğu askeri güce sahip olduğu söylenemez. Bu eksikliği nedeniyle Avrupa'yı "yarım kutup" olarak tanımlayan çevreler var. Trans-Atlantik bağlar ve NATO üzerinden ABD ile sağlanan birliktelik sayesinde Avrupa güvenliğinin güçlendirilmesi bu eksikliği kapatıyor, fakat  Avrupa'nın tek başına bir kutup haline gelmesi için yeterli olmuyor.

 

Çok kutupluluğun bir özelliğini de güçlü kutupların zayıf halka üzerinde kendi etki alanlarını yaratma mücadelesi oluşturuyor. Kimse alınmasın ama, Avrupa sözünü ettiğimiz aktörler arasındaki en zayıf halkayı oluşturuyor. Bu durum Soğuk Savaş döneminde de geçerliydi, bugün de. İşte bu nedenledir ki, Rusya'nın Avrupa üzerinde ABD'ye karşı verdiği nüfuz alanı kurma mücadelesi bugün de devam ediyor. Soğuk Savaş döneminde bu mücadeleyi solcu cephe örgütleriyle sürdüren Rusya, bugün de populist, aşırı milliyetçi ve radikal unsurları destekleyerek Avrupa'nın bütünlüğünü yumuşatmaya çalışıyor.

 

Haberin Devamı

Avrupa üzerinde etki alanı yaratma ya da Avrupa ile ilişkileri güçlendirme mücadelesi veren güçlü uluslararası aktörlerden biri de Çin. Gelecek yazımda uluslararası sistemin çok kutuplu yapısını Çin'in ne şekilde etkilediğini ele alacağım.

Yazarın Tüm Yazıları