Türkiye'nin önünde 2009 yılından itibaren başlayan ve üst üste yapılan yanlışlarla iyice tıkanan bir dış politika var. Bu tıkanıklığın giderilmesi ve dış politikanın önünün açılması şart.
Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi için üç yıldan beri önemli bir diplomatik çaba özenle ve ısrarla sürdürülüyordu. Bu çabalar olgunlaştırıldı, sonuca ulaşıldı ve iki ülkenin Başbakanı tarafından mutabakatın sağlandığı resmi olarak açıklandı.
Bu gelişmeyi neresinden bir kulp takarım da eleştirebilirim diye uğraşarak küçümsemek popülizmin tuzağına düşmektir. Türkiye İsrail ile olan ilişkilerinde son altı yılı hiç yaşamamalıydı. Eleştirilmesi gereken budur.
Evet, Türkiye 31 Mayıs 2010 tarihinde Gazze'ye giden insani yardım gemilerini ve bu çerçevede Mavi Marmara gemisini İsrail'in istediği gibi Ashdod limanına yönlendirseydi o trajedi yaşanmayacaktı.
Evet, bugün varılan mutabakatın unsurlarından birini Türkiye'nin insani yardımları altı ay önce istendiği gibi şimdi yine Ashdod limanına göndermesi oluşturuyor. Giden yardımın İsrail'in denetiminden geçtikten sonra Gazze'ye ulaşmasına izin verilecek. Bu elbette Türkiye'nin İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesi için öne sürdüğü üç koşuldan biri olan "Gazze'ye ablukanın kaldırılması" koşulunun tam olarak gerçekleştiği anlamına gelmiyor.
Yanlış olan zaten böyle bir koşulu öne sürmekti. Yardımı gönderecekseniz önemli olan nereden geçtiği ve gittiği değil bizatihi ulaşmasının garanti altına alınması olmalıydı. Dolayısıyla, bugün sağlanan aslında altı yıl önce de sağlanabilecek ve ablukayı kıracak bir adımdı. Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler bu şekilde bile bile olumsuzlaştırılmasaydı Doğu Akdeniz'de çok farklı bir denge oluşabilecekti.
İlişkilerin normalleşmesinin ardından doğal gaz alanında adımlar atılması ve güçlü bir işbirliğinin başlatılması öngörülüyor. Acaba atı alan Üsküdar'ı geçmedi mi? İsrail Gazze'deki durumun nispeten kontrol altına alınmasını sağladı. Mısır ile ilişkilerini normalleştirme yönünde önemli adımlar attı. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile de belli bir yakınlaşma sağladı.
Öte yandan, doğal gaz konusunda da Kıbrıs ve Yunanistan ile belli bir ortaklık platformu geliştirdi. Bu kadar ilerlemenin üzerine Türkiye devreye girdiğinde aradan geçen altı yılda İsrail'in geliştirmiş olduğu ilişkiler üzerine yeni bir sayfa açılıyor. Türkiye altı yıl geriden geliyor. Eleştirilmesi gereken budur.
Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin normalleşmesi için düğmeye basılmasının ardından asıl gelmesi gereken İsrail karşıtlığından vazgeçilmesidir. Aksi takdirde, atanan Büyükelçilerin kısa zamanda yeniden geri çekilmesine sebep olabilecek davranış bozukluklarıyla karşılaşılabilir. Dikkat edilmesi gereken budur.
Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi için altı yıl beklenmemiş olması önemli bir gelişmedir. Demek İsrail örneğinden çıkarılan dersler var. Esasen Rusya Devlet Başkanı Putin de Türkiye-İsrail normalleşmesini desteklediğini söylerken buna işaret ediyordu. Şimdi bu konuda da düğmeye basılması için hazırlık yapılıyor.
Ancak bu konuda da dikkatli olmak gerekiyor. Özür koşulunun yerine getirilmiş olması ya da Rusya tarafından bu koşulun yerine getirildiğinin varsayılması ilişkilerin bugünden yarına hemen yeniden 23 Kasım 2015'te olduğu noktaya geri döneceği anlamına gelmiyor. Sabırla ve özenle, Rusya'nın uçağının düşürülmesiyle birlikte Türkiye'ye karşı kaybettiği güveni yeniden kazanabilmesine yardımcı olmak gerekiyor.
Devletlerarası ilişkilerin en önemli unsurlarından biri olan "güven"in, hele geçmişte birbirleriyle zıt kutuplarda yer alan ülkeler arasında yerleşik bir anlayış haline gelebilmesi için büyük çaba gerekir. Kazanılan güven bir kez kaybedilirse onu aynı seviyede geri kazanmak için bu defa daha çok uğraşmak şarttır.
Rusya ile normalleşme için adım çabuk atıldı. Burada eleştirilecek bir durum yok. Olmaması gereken, 24 Kasım 2015'te yaşanan bunalımdı. Eleştirilmesi gereken budur.
İstanbul'da 28 Haziran gecesi yaşanan bombalı terör eyleminin bu konularla bir ilgisi olduğunu ileri sürmeye çalışmak herhalde insan zekasına hakaret olarak görülmeli. Ne İsrail ile olan ilişkilerin normalleşmesi, ne Rusya ile olan ilişkilerin normalleşmesi için çaba gösterilmesi Türkiye'nin terör saldırısına uğramasını gerektirecek gelişmelerdir.
Türkiye'nin bugün karşı karşıya olduğu terör belası Suriye'de izlediği yanlış politikanın sonucudur. İster PKK terörü olsun, ister IŞİD terörü olsun, Türkiye terörle mücadelesinde nerede yanlış yaptığının muhasebesini yapıp kendi hatalarıyla yüzleşmedikçe bu terör belasından kurtulması zor görünüyor.
Bir bayram öncesi yurdumun çeşitli köşelerinde yine birçok aileye ateş düştü. Şehit haberleri gelmeye devam ediyor, ateş düşen ocaklar da günden güne artıyor. Türkiye insanı bu kadere mahkum edilmemeli.