Paylaş
Bölgesel rekabet Asya ile Ortadoğu arasında. Asya'da Japonya ve Güney Kore gibi ABD'nin geleneksel müttefikleri Çin'in son zamanlarda artan özgüven gösterileri nedeniyle tedirgin.
Seçim kampanyası sırasında Trump'ın söylediklerinden hareket edildiği takdirde bu ülkelerin endişeli olmaları haklı görülebilir. Trump bu iki ülkenin kendi güvenliklerini güçlendirmek için nükleer silah edinmeyi düşünmelerini dahi önermişti. Haliyle, bu ülkeler de ABD'nin kendilerine verdiği güvencenin zayıflayacağından endişe duymaya başlamışlardı. Korkuları, ABD'nin Ortadoğu'yu daha öncelikli bir bölge olarak görmesi olasılığı idi.
Bu arka plan çerçevesinde Savunma Bakanı James Mattis'in ilk seyahatinin Japonya ve Güney Kore'ye yapılmış olması anlamlı. Mattis dört gün süre seyahatinde her iki ülkede de ABD'nin müttefiklerine olan taahhütlerinde herhangi bir değişiklik olmadığının güvencesini verdi.
ABD'nin özellikle ekonomik açıdan küresel kutuplaşmada yeni karşıt olarak algıladığı Çin ile rekabetinde Japonya ve Güney Kore'ye ihtiyacı olacak. Dolayısıyla, Mattis seçim kampanyasında kullanılan söylemin yarattığı tedirginliği gidermeyi hedefleyen bir seyahat gerçekleştirdi.
Donald Trump'ın nihayet Türkiye Cumhurbaşkanı ile de bir telefon görüşmesi gerçekleştirmesi yüreklere su serpti. Bu telefon görüşmesinden hemen sonra Ankara'dan yapılan açıklamaya göre CIA Başkanı Pompeo, bugün, Ankara'da olacak.
Pompeo gelebilir de gelmeyebilir de...CIA veya diğer ABD kaynakları böyle bir ziyaret olacağı konusunda herhangi bir açıklama yapmadı. Esasen gizli servis şeflerinin, müttefik ülkelere de olsa, yaptıkları seyahatlerin davul zurnayla ilan edilmesi alışılmış bir uygulama değil. Bu durumda ister istemez aynı şeffaflığın ziyaret sırasında görüşülen konuların kamuoyuyla paylaşılması hakkında da gösterileceği umuluyor...
Bölgesel rekabete dönecek olursak, Mattis'in ilk ziyaretini Ortadoğu yerine Asya'ya yapması bu defa Ortadoğu'daki ülkelerde endişeye yol açmış olabilir. Acaba ABD bölgenin en önemli sorunu olan Suriye'yi bile bile Rusya'nın kucağına mı atıyor?
Suriye'de durum çok bilinmeyenli bir denkleme dönüştü.
Bir taraftan Şubat ayı içinde Astana'da yeni bir toplantının yapılacağı, ardından da Cenevre'de barış görüşmelerinin başlayacağı belirtiliyor.
Barış görüşmelerinin sürdürülebilmesi doğal olarak ateşkesin devamlılığına bağlı. Ateşkes ise rejim güçleriyle silahlı Suriye muhalif güçleri arasında yürürlüğe sokulmaya çalışılan bir durum. Oysa bu durumu tehlikeye sokabilecek bir dizi gelişme de Suriye'de sahada yaşanmakta.
Öncelikle El-Bab'taki duruma bakmak gerekiyor. Yapılan açıklamalar Türkiye'nin ve onun desteklediği Özgür Suriye Ordusu liderliğindeki Suriye muhalefet güçlerinin IŞİD'le amansız mücadelelerinin yoğunlaştığını gösteriyor. Son saatlerde dört şehit verdik.
Diğer taraftan, El-Bab'ı Batı, Kuzey ve Doğu'dan kuşatan bu birliklerin Batı'dan itibaren kent merkezine doğru ilerlemeye başladığı da anlaşılıyor.
Şam rejiminin ordusu da El-Bab'a güneyden ilerliyor. Ankara kendi desteklediği muhalif unsurlarla Şam rejiminin ordusunun karşılaşmasını istemiyor. Böyle bir karşılaşma ateşkesin ihlali sonucunu doğurabileceği gibi Türkiye'yi de Suriye ile savaşır duruma sokar. Oysa Fırat Kalkanı harekatının maksadı IŞİD ile mücadele.
Dolayısıyla Ankara böyle bir karşılaşma olmasın diye Moskova'nın gereken önlemleri alması için diplomatik temaslarını sürdürüyor.
Bir diğer gelişme ise Rakka'da. Şu sırada El-Bab'ta süren harekat Suriye'deki yegane muharebe değil. Bir yandan da ABD'nin desteklediği Suriye Demokratik Güçleri (ki bunların içinde de yoğunluklu olarak PYD/YPG bulunuyor) Rakka'ya saldırılarını sürdürüyorlar.
Bu da, ayrı cephelerde, ama aynı maksada yönelik olarak, gerek Türkiye ve Özgür Suriye Ordusu'nun, gerek PYD'nin IŞİD'le savaştıklarını gösteriyor.
ABD'de bazı çevrelerde bu durumun zımni bir ittifaka dönüştürülmesi gerektiği düşüncesi tartışılıyor. Türkiye'nin özellikle referandumdan sonra PYD konusundaki tavrını biraz yumuşatabileceği iddia ediliyor. Böylelikle, Rakka operasyonunun hem PYD hem Türkiye destekli olarak hızlandırılmasının sonuca daha kolay ulaşılmasına yardımcı olacağı dile getiriliyor.
Son olarak bir de İdlib'e bakalım. Burada da Suriye'li muhalif unsurlar Esad rejiminin kontrol ettiği alanın ortalarında bir bölgede sıkışmış durumda. İran ve Şam rejiminin, tıpkı Halep'te olduğu gibi, İdlib'e yönelik olarak başlatabileceği bir saldırının ateşkes rejimini ihlal edebileceğinden, dolayısıyla Cenevre'deki barış görüşmelerinin geleceğini de ciddi olarak tehlikeye sokabileceğinden söz ediliyor.
Suriye'deki durum Asya'dakinden daha karmaşık, daha problemli ve ABD açısından çözümlenmesi daha güç bir denklem oluşturuyor. Bu koşullar altında James Mattis'in önce Asya'ya gitmesini de anlayışla karşılamak gerekiyor.
ABD'nin Ortadoğu'yu kendi haline ya da Rusya'ya bırakmadığının güvencesini ise Pompeo'nun vermesi bekleniyor...
Paylaş