Paylaş
Ortadoğu coğrafyasının içine düştüğü içler acısı durum malum. Doğal olarak, bu durumdan vazife çıkaranlar var. Onların da en önemli referansları yüz yıl önce Ortadoğu'nun sınırlarını keyfi olarak belirleyen bu meşhur anlaşma.
Son yıllarda Ortadoğu'nun sorunları giderek daha da karmaşık ve içinden çıkılmaz bir hal aldı. Ancak son yirmibeş yılın uluslararası alandaki en önemli gelişmesi Sovyetler Birliği'nin yıkılmasıdır. Bu tarihi gelişmeyle birlikte jeopolitik konumu en çok değişen bölge de Karadeniz olmuştur.
Türkiye dünyanın en kritik coğrafi bölgelerinin kesiştiği bir fiziki konuma sahip. Karadeniz de bunlardan biri. Bu bölge küresel ve bölgesel güçlerin daima rekabet içinde oldukları bir alanı oluşturuyor. Enerji bakımından kazandığı önem nedeniyle Karadeniz'deki rekabet son yirmibeş yılda daha da arttı. Önümüzdeki dönemde de giderek keskinleşeceğe benziyor.
Soğuk Savaş boyunca Karadeniz'de SSCB, Romanya ve Bulgaristan Varşova Paktı ülkelerini, Türkiye de NATO ittifakını temsil ediyorlardı. Soğuk Savaş ertesinde yeni duruma bakınca, Karadeniz'e kıyıdaş üç yeni bağımsız ülkenin daha belirdiği görülüyor. Bunlar, Ukrayna, Gürcistan ve kısmen de olsa Moldova.
Ancak asıl değişiklik ittifaklar bakımından oldu. Romanya ve Bulgaristan artık Türkiye ile birlikte NATO üyesi. Rusya ise hem Gürcistan ile Abhazya ve Güney Osetya'da, hem Ukrayna ile Kırım ve Doğu Ukrayna'da toprak ihtilafları yaşıyor. Moldova'nın ayrılıkçı bölgesi Transnistria da Rusya'nın kontrolünde.
Karadeniz bölgesi Rusya için çok önemli bir jeopolitik önceliğe sahip. Karadeniz'deki Rusya donanması Ege ve Akdeniz'e İstanbul Boğazı, Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı'nın bütünlük içinde oluşturduğu bir deniz alanını kullanarak geçiş yapabiliyor. Hazar Denizi ve Kafkasya'daki enerji kaynaklarının, Rusya'nın enerji kaynaklarının ve Kazakistan'dan Rusya'ya ulaşan enerji kaynaklarının tüm dünyaya ulaşımında Karadeniz'in önemi büyük. Dünya üzerindeki günlük petrol tüketiminin neredeyse yüzde dördü boğazlardan geçerek taşınıyor. Boğazlar enerji güvenliği bakımından da büyük öneme sahip.
1936 yılında imzalanan Montrö Anlaşması savaş ve barış dönemlerinde Türkiye, Karadeniz'e kıyıdaş ülkeler ve diğer ülkeler için boğazları kullanarak Karadeniz ile Ege ve Akdeniz arasında ticari ve askeri gemilerin geçişlerini düzenler. Bu anlaşmayla oluşturulan rejim Karadeniz'de askeri güç bulundurma açısından da bu üç grup ülkeye farklı yetkiler verir.
Çok özet olarak tanımlanacak olursa, Montrö Anlaşması Karadeniz'i küresel güçlerin savaş gemilerini rahatlıkla sokamadıkları, sokmak için de belli koşullar ve tonaj sınırlamaları çerçevesinde hareket etmeleri gereken yegane deniz haline getirmektedir. Bu özelliği nedeniyle de Montrö Anlaşması'nın değiştirilmesine heveslenen birçok ülke vardır. Montrö'nün ruhunu yorumlarken, bu geçiş rejiminin aslında boğazlar ve Marmara Denizi'nin oluşturduğu bütünlük içinde, Karadeniz ile Ege ve Akdeniz arasındaki tüm geçişleri belli bir düzene bağladığını bilmek gerekir.
Geçtiğimiz hafta içinde yaşanan iki önemli gelişme dikkat çekiciydi. 12 Mayıs tarihinde Romanya'nın Deveselu hava üssünde ABD'nin yerleştirdiği Füze Savunma Sistemi'nin (füze kalkanı) açılışı yapıldı. NATO Genel Sekreteri, Romanya Başbakanı ve ABD Savunma Bakan Yardımcısı açılış törenine katıldılar.
Romanya bu füze kalkanının ilk ayağını oluşturuyor. Benzer bir sistem 2018 yılına kadar Polonya'da da konuşlandırılacak. Füze kalkanı atmosferdeki tehditleri algılayan bir radar ağı ile, tehdit tespit edildiğinde bunlara müdahalede bulunacak savunma füzelerini fırlatacak olan MK-41 fırlatıcı sisteminden oluşuyor.
Rusya bu füze kalkanının kendi füze sisteminin işlevselliğini sınırladığını, Romanya'ya konuşlandırılan fırlatıcıların savunma füzelerini olduğu gibi saldırı maksatlı seyir füzelerini de fırlatabileceklerini, bu haliyle de ABD ile Rusya arasında imzalanmış bulunan Orta Menzilli Nükleer Güçler Anlaşması'na (INF) aykırı olduğunu iddia ediyor, hatta ABD'nin füze kalkanı projesini sürdürmesi halinde bu Anlaşma'dan çekileceğini dahi belirtiyor.
İkinci gelişme ise İstanbul'da yapılan Balkan Ülkeleri Genelkurmay Başkanları toplantısı sırasında ortaya atılan yeni fikirlerdi. Buna göre Karadeniz'de NATO'nun daha fazla varlık göstermesi savunuluyor.
Romanya'nın uzun bir süredir NATO'yu Karadeniz'e sokmak için çaba gösterdiği biliniyor. Romanya Cumhurbaşkanı NATO Genel Sekreteri Stoltenberg'e Romanya'nın NATO'nun Karadeniz'de daimi askeri üs kurmasını desteklediğini dahi söylemişti. Genel Sekreter de Türkiye ve Bulgaristan ile görüşmeler yapıldığını ve Temmuz ayında Varşova'da yapılacak olan NATO Zirvesi'nde bu konuların ele alınacağını belirtmişti.
Karadeniz'de Rusya ile yeni bir rekabet tırmanışına doğru hazırlanmak gerekiyor. NATO'nun Karadeniz'de daha fazla varlık göstermek için heveslenmesinin en önemli sonucu Montrö Anlaşması ile ilgili tartışmaların başlaması olur. Böyle bir tartışma doğal olarak Rusya'yı rahatsız eder. Ancak Rusya'dan daha çok Türkiye'yi rahatsız eder. İşte o nedenledir ki, boğazlar ve Marmara Denizi'nden geçişler konusundaki rejimi belirleyen Montrö Anlaşması'nın tartışılmasına yol açabilecek her türlü gelişme başta Türkiye tarafından engellenmelidir.
Rusya'nın Karadeniz'deki yayılmacı davranışları karşısında NATO üyesi ülkelerin, özellikle de Romanya ve Bulgaristan'ın güvenlik endişeleri olduğu iddiasıyla ortaya atabilecekleri yeni fikirler ve girişimler, imzalanmasının 80. Yıldönümünde Montrö Anlaşması'nı tehdit edebilecek boyutlara vardırılmamalıdır. Montrö Türkiye'nin egemenliğinin sigortasıdır. Aman dikkat: Sykes-Picot derken Montrö'den olmayalım.
Paylaş