Paylaş
Suriye'de yürütülmekte olan Fırat Kalkanı Türkiye'nin Kıbrıs Barış Harekatı'ndan bu yana girdiği en önemli askeri harekattır. Daha önce PKK'ya karşı Irak topraklarında yapılan sıcak takip ya da terörle savaş bağlamındaki sınırlı operasyonlardan farklıdır. Haliyle, Süleyman Şah Türbesi'ne yönelik harekattan da farklıdır.
Türkiye bu defa Suriye'nin topraklarında güçlü bir askeri varlık bulundurmakta ve bu varlığını artırarak Suriye toprakları içinde genişleyen bir alana yaymaktadır. Bu bir savaştır, şehitlerimiz ve yaralılarımız olmaktadır, olacaktır.
Son olarak "üçüncü aşama" adı altında El Bab yönüne doğru hedef büyüten operasyonun Türkiye açısından elbette hukuki bakımdan olduğu gibi siyasi bakımdan da meşruiyetini haklı kılan yönleri, açıklamaları bulunmaktadır.
Bununla birlikte, operasyon genişledikçe Suriye sahası içinde yavaş yavaş karmaşıklığı giderek artan bir ortam da Türkiye'nin bu hukuki ve siyasi meşruiyetinin sürdürülebilir kalmasını gerektiriyor. Bu açıdan bakıldığında şu noktalar dikkati çekiyor.
1. Türkiye'nin girdiği askeri kara harekatı beş yıldır Türkiye'nin tek başına yapmak istemediği, uluslararası koalisyonla birlikte hareket edildiği takdirde katılmayı kabul edebileceği bir düşünce olarak takdim edilmişti.
Bugün bu kara harekatını Türkiye tek başına yürütmektedir zira buna mecbur bırakılmıştır. Bununla beraber, harekat ABD hava kuvvetlerinin-kısmen de olsa-desteği ile sürdürülmekte, gerek istihbari, gerek bazı hedeflerin bombalanması gibi ortak eylemler Türkiye'nin en azından uluslararası koalisyon tarafından yalnız bırakılmadığını göstermektedir.
Bu desteğin askeri bakımdan daha güçlü olması elbette arzu edilirdi, ama şimdilik uluslararası koalisyon üyelerinin siyasi desteğiyle yetinmek durumundayız.
2. Harekatın askeri hedefi terörle mücadeledir. Suriye'de terörle mücadele IŞİD ve Al-Nusra adıyla tanınıp Şam'ın Fethi Örgütü olarak devam eden terör gruplarına karşı yürütülmektedir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 2254 ve 2268 sayılı kararları da bunu anlatmaktadır.
Türkiye'nin bu harekatın, "terörle mücadele anlayışı" içinde dahi olsa, kapsamını genişletmesi harekatın hukuki ve siyasi meşruiyetini zedeleyebilir. Dolayısıyla, böyle bir karşılaşmadan kaçınmak, bunun olmaması için özen göstermek ve bu konuda müttefiklerin daha önce verdikleri sözleri kendilerine sürekli olarak hatırlatmak askeri harekatın diplomatik başarısını artırır.
3. Harekatın siyasi hedefi Türkiye'nin Suriye sınırı boyunca güvenlikli bir alan oluşturulmasıdır. Bu güvenlikli alan Türkiye'nin IŞİD'den kaynaklanan terör saldırılarının engellenmesi için bir tampon bölge anlamına gelmektedir. Öte yandan aynı alan Suriye toprakları içinde yerlerinden edilmiş Suriye'lilerin nispeten güven içinde yaşayabilecekleri bir toprak sahası da oluşturacaktır.
Bu güvenlikli alanın genişliği ve derinliği elbette farklı bakış açılarından farklı boyutlarda tarif edilebilir. Ancak bu konuda Suriye'nin henüz hukuki meşruiyeti süren ve uluslararası toplumun da hala muhatap olarak kabul ettiği resmi hükümetinin kabul edebileceği ölçülerin ötesine geçilmemesi önem taşıyor. Böyle bir alan genişlemesi hem Suriye hükümetini şimdilik bu operasyona katlanması için ikna etmekte olan Rusya'yı zorlar, hem Türkiye'nin operasyonunun meşruiyetinin sorgulanmasına yol açar.
4. Türkiye Suriye harekatının başından beri Özgür Suriye Ordusu'nun ağırlıklı konumda olduğu ve beraberinde farklı unsurları barındıran Suriye muhalif güçleriyle birlikte hareket etmekte, onlara askeri ve lojistik destek sağlamaktadır. En yüksek düzeyde siyasi yetkililerimiz de "IŞİD'den temizlenen bölgelerin asıl sahiplerine geri verildiğini" dile getirmektedirler.
Esasen bu harekatın sonunda IŞİD'den temizlenen bölgelerin güvenliğinin sağlanması ve bunun sürdürülmesi de Türkiye'nin destek vermekte olduğu Suriye muhalefet güçlerinin sorumluluğunda olacaktır.
Bu güçler, Türkiye'den aldıkları desteği Türkiye'nin belirlediği askeri ve siyasi hedefler doğrultusunda hareket etmek için aldıklarını bilmelidirler. Kendi hedefleri farklıysa, örneğin Suriye rejim güçleriyle bir karşılaşma gibi eğilimleri varsa, Türkiye'nin desteğini bu yolda istismar etmekten kaçınmalıdırlar. Türkiye de onları böyle bir eğilim içine girmekten caydırmalı, harekatın asıl hedeflerini hatırlatarak canlı tutmalıdır.
Aksi takdirde Türkiye kendini istemediği bir çatışmanın içinde bulacaktır. Türkiye'nin maksadı da böyle bir çatışma değildir, olmamalıdır. Türkiye Suriye'de rejimle değil IŞİD'le savaşmaktadır. Suriye muhalif güçleri de Türkiye'nin desteğiyle IŞİD'e karşı savaş vermektedirler ve bu savaşta ABD başta olmak üzere uluslararası koalisyonun üyeleriyle de müttefiktirler. Bu gerçeğin Özgür Suriye Ordusu'na hatırlatılması da Türkiye'nin sorumluluğundadır.
5. Son olarak, Türkiye'nin bir komşu ülkenin topraklarında savaş halinde olduğu bir ortamda, kendi kamuoyunu da daha şeffaf biçimde aydınlatma yükümlülüğü vardır. Türkiye kamuoyu kaç hedefe kaç fırtına obüsü atıldığı ve kaç hedefin imha edildiği gibi istatistiklerden çok harekatın askeri ve siyasi hedeflerinin net olarak belirlenip belirlenmediği konusunda merak içindedir. Bugün üçüncü aşamasına geçildiği belirtilen harekatın acaba dördüncü ve beşinci aşamaları da var mıdır, olacak mıdır?
Uluslararası toplumun sorumlu bir üyesi olmanın gerektirdiği davranış kodu savaş halinde dahi askeri, hukuki ve siyasi meşruiyetin kaybedilmeden sürdürülmesini gerektirir. Türkiye'nin bu davranış koduna uygun hareket etmesi uluslararası saygınlığını artırır.
Paylaş