Suriye'de askeri kazanımlara diplomatik destek zamanı

ABD'nin Obama dönemindeki Suriye politikası ile Trump'ın izleyeceği politika arasında nasıl bir fark olacağı merak konusu olmaya devam ediyor. Son olarak Trump'ın Genelkurmay'ından Suriye'de "güvenlikli bölgeler oluşturulması" konusunda bir rapor hazırlanmasını istemesi bu merakı daha da artırdı.

Haberin Devamı

Güvenlikli bölge meselesi Suriye krizinin başından beri tartışılan bir konu. Böyle bir bölgenin oluşturulması yetmiyor, o bölgenin gerçekten "güvenlikli" olması için  güvenliğinin de sağlanması gerekiyor. Güvenliğin sağlanmasının yolu da asker konuşlandırmaktan geçiyor.

Obama döneminde uygulanan ABD politikasında Suriye'de asker konuşlandırma fikrine hiç bir zaman sıcak bakılmadı. Bunun çeşitli sebepleri var. Herşeyden önce, Obama'ya miras bırakılan müdahaleci ABD doktrini Irak ve Afganistan'da işlerin düzelmesiyle sonuçlanmadığı gibi, bu başarısızlıktan dolayı bölge halklarının gözünde ABD'nin imajı hakkında da olumsuz algıyı artırdı.

Obama, daha göreve başlar başlamaz aldığı Nobel Barış Ödülü'nün de etkisiyle, ABD'nin sorunlu bölgelere asker göndererek müdahalede bulunma politikasını değiştirdi. Ancak bunun sonucunda ABD hakkında bölgede oluşan olumsuz algıda  önemli bir değişiklik olmadı.

Değişiklik daha çok iç kamuoyunda görüldü. Obama'nın izlediği politikanın ABD'nin dünya üzerindeki etkin konumunun pasifleşmesi algısını doğurduğuna inanan birçok Amerikan vatandaşı, Rusya'nın küresel düzeyde bu boşluğu doldurduğunu düşündü. Bu nedenle de Donald Trump'ın popülist, milliyetçi, "önce Amerika" gibi basit ve sıradan bir söylemle yürüttüğü seçim kampanyasına kandı ve yeni liderini seçerken de bu etki altında hareket etti.

ABD seçimlerinin sonucu birçok ülkede seçim ya da referandum gibi halkın kanaatini ortaya koyduğu konularda ne kadar dikkatli davranılması gerektiğini de gösteriyor. Trump seçildiğinden beri geçen üç buçuk ayda, göreve başladığından beri ise geçen beş haftada pişmanlık duyanların sayısı gittikçe artıyor.

ABD'de ümit hala ülkede kuvvetler ayırımı ilkelerine, hukuk devletine, çoğulcu sivil toplum yapısına ve kurumların sağlamlığına bağlanmış durumda. Buna rağmen, Beyaz Saray'ın son zamanlarda Trump'ın yarattığı sözlü gerginlik sonucu basın ve medya kuruluşlarına ambargo uygulaması ABD'de dahi popülizmin ne gibi sonuçlar doğurabileceğini gösteriyor.

Peki, Trump'ın Suriye politikası nasıl olacak? Henüz netlik kazanmayan bu "güvenlikli bölgeler" kavramı nasıl şekillenecek? Türkiye açısından bakıldığında konu net ve açık. Fırat Kalkanı harekatı Türkiye'nin yıllardır savunduğu güvenlikli bölgenin oluşturulması sonucunu doğurdu.

Bugün Suriye'nin Türkiye sınırlarından itibaren El-Bab'a kadar uzanan ikibin kilometrekarelik bir alanda Türkiye'nin desteğiyle ve Özgür Suriye Ordusu'nun önderliğinde güvenlikli bölge kurulmuş durumda. Cerablus civarına da 40,000'in üzerinde Suriye'li mülteci yerleştirildi.

Trump her ne kadar Obama politikalarını eleştirdiyse de, Suriye'de güvenlikli bölge arayışı sonucunda ABD'nin  yaklaşımına önemli bir değişiklik getirmesi beklenmiyor. Genelkurmay Başkanı Dunford da, hazırlanan planın bir "siyasi-askeri plan" olacağı vurgusunu yaparak, yeni dönemde köklü bir değişikliğe gidilmeyeceğinin işaretlerini veriyor.

Esasen Trump'ın bir iş adamı mantığıyla hareket etmesi ve ABD'nin Suriye'ye asker konuşlandırmama politikasını  sürdürmesi bekleniyor. Bu yaklaşım olabilecek en az zararla sonuçlanacak hareket tarzını benimsemek anlamına geliyor. Dunford'ın "siyasi-askeri plan" söylemi de bu anlama geliyor.

Türkiye'nin de Suriye politikasını en az zarar üzerine kurgulaması gerekiyor. ABD'nin Fırat Kalkanı  örneğinden ilham alarak Özgür Suriye Ordusu'nun önderliğinde ve Türkiye destekli bir Rakka harekatı yerine, Suriye'de PYD ile kurmuş olduğu ittifakı sürdürmek niyetinde olduğunu artık duymayan ve anlamayan kalmadı. Öte yandan, kış aylarının yavaş yavaş geride kaldığını ve baharla birlikte Suriye'de sahada işlerin yeniden kızışacağını beklemek gerçekçi olur.

Diplomasinin önemi de burada ortaya çıkıyor. Şimdi Cenevre'de yeniden başlayan barış görüşmelerine fırsat tanınması, Suriye muhalefeti ile Esad rejiminin masa etrafında bir araya getirilmesinin yarattığı olumlu ortamdan yararlanılması gerekiyor.

Türkiye bir yandan oluşturduğu güvenlikli bölgeyi gerçekten güvenlikli kılabilecek boyutlarda tutarken, bir yandan da Esad rejiminin yeni çılgınlıklara başvurmaması için Rusya ile diplomatik çabalarını artırmalı.

Diğer yandan da, ABD'nin güvendiği PYD unsurlarının faaliyetlerinin sadece IŞİD ile mücadeleye yönelik kalmasının güvencesini müzakere etmeli. Askeri başarıların masada diplomatik başarılara dönüştürülmesi denince akla bunlar geliyor.

Yazarın Tüm Yazıları