PaylaÅŸ
Kıta Avrupa'sı bir yandan Birleşik Krallık'ı kaybetmenin sakıncalarını tartışıp bu sakıncaları asgariye indirmek için ayrılış müzakerelerinde neye dikkat edeceğini hesaplıyor. Bir yandan da, benzer bir çözülmenin başka üye ülkelere yansımasını engellemek için nasıl bir yapısal dönüşüm içine girmesi gerekeceğini düşünüyor.
Â
Birleşik Krallık bu sonucun kendi ülke bütünlüğünü tehdit etmesini ve örneğin İskoçya'nın yeni bir referandum ile bağımsız bir ülke haline gelmesini nasıl engelleyebileceğini araştırıyor.
Â
Katalonya, bu sonucun İspanya'dan ayrılmak için kuvvetli bir dayanak oluşturduğunu, şimdi sıranın kendilerine geldiğini, bu cesur kararı alarak İskoçya'ya da bir örnek oluşturabileceklerini hesaplıyor.
Â
İspanya ise, referandumun Cebelitarık konusunda kendi elini güçlendirdiğini, Birleşik Krallık'ın "denizaşırı topraklar" olarak tanımlayıp kendi egemenliği altında kabul ettiği bu toprak parçası üzerinde en azından artık "egemenlik paylaşımı" için yeni bir fırsat doğduğunu sanıyor.
Â
Aşırı sağcı ve Avrupa entegrasyonu karşıtı (Eurosceptics) olarak tanımlanan bir çok siyasi parti hemen durumdan vazife çıkardı. Hollanda, Danimarka ve Fransa'daki bu tür siyasi partiler AB'den ayrılma konusunda kendi ülkelerinde de referandum yapılmasını siyasi gündeme taşıdılar.
Â
Birleşik Krallık'ta en çok sevinen ise UKIP oldu. Muhafazakar Parti seçmenini en çok etkileyen bu sağ kanat partisi referandum sonucunu bir "Zafer" olarak ilan etti.
Â
Son yıllarda Avrupa'nın ve dünyanın karşılaştığı en büyük tehlike popülizm. Birleşik Krallık'tason yıllarda UKIP'in AB aleyhtarlığı, göç karşıtlığı, yabancı düşmanlığı üzerinden kurgulayarak söylemleştirdiği popülist siyasi çağrı aslında 23 Haziran referandumunun sonucunu etkileyen en önemli unsurlardan biri oldu.
Â
"Popülizm"in ayrıntılı bir açıklamasını yapmaya gayret edildiğinde elbette akademik bir tartışma başlatılabilir. Buna girmeyelim. Burada son yıllarda siyasi kullanım açısından en çok rağbet gören tanımdan söz ediyoruz. Seymour Martin Lipset'in 55 yıl önce yazmış olduğu kitaba dönüldüğünde, onun tarifinin bugün de ne kadar geçerli olduğu görülüyor.
Â
Lipset 1960 yılında yazdığı "Political Man (Siyasi İnsan)" başlıklı kitabında siyasetin toplumsal dayanaklarını irdeler. Bu bağlamda ekonomik gelişme ile demokrasi arasında güçlü bir doğru orantı olduğunu anlatır. Almanya'da faşizmin yükselişinin açıklamasını da bu kurgu üzerinden betimler. Buna göre, Arjantin'de Peron'un yükselişi de aynı gelişmeye işaret eder.
Â
Böyle bakıldığında ve popülizmin bu temel üzerinden geliÅŸen bir siyasal hareket olduÄŸu düşünüldüğünde, diÄŸer düşünürlerin de katkılarıyla ortaya ilginç bir tanım çıkıyor: Karizmatik bir lider önderliÄŸinde, çok farklı unsurları ve toplumsal kesimleri bir araya getiren, çok sınıflı bir kitlesel hareket!Â
Â
Aslında her karizmatik liderin popülist siyaset yaptığı söylenemez. Popülist karizmatik lider kullandığı söylem ve çağrılarla geleneksel değerler etrafında birleştirmeye çalıştığı kitleleri peşinden sürükler. "Yalın faziletler"e körü körüne bağlılık, her türlü iktidara güvensizlik, siyasetçiyi, resmi kişilikleri, bürokratları küçümseme bu söylemin ana unsurlarını oluşturur. Buna da "millet iradesi" ya da "sandık sonucu" adı verilir.
Â
Bu sahteleştirilmiş millet iradesi kolaylıkla içeride mevcut düzenin kurumlarıyla, dışarıda ise diğer toplumlarla kavgalı bir ideolojiye dönüştürülebiliyor. Sonunda, popülizmin pençesine düşen toplumlar hızla kutuplaşıyor, karpuz gibi ikiye bölünüyor. Popülizm bu bölünmeden beslenmeye devam ediyor.
Â
Bugün ABD'de Donald Trump gibi bir siyasetçinin ortaya çıkması konuya böyle bakıldığında hiç de şaşırtıcı görülmemeli. Ama esas endişe kaynağını bu tür şahsiyetlerin ortaya çıkması oluşturmamalı. İnsanlık tarihi demokratik gelişimi boyunca sivil, çoğulcu toplum yapısı ve hukuk devleti ilkeleri üzerinde kendini ilerletir ve güçlendirirken, bu tür siyasetçilerin nasıl meydanı boş bulduğu sorgulanmalı.
Â
Ä°ÅŸte burada da popülizmin tehlikeli yayılmacılığı ve yansımaları devreye giriyor. Popülist söylemin sadece bir siyasi parti için kullanılan bir araç olduÄŸu düşünülmesin. Popülist liderler ve siyasi partiler kendileriyle rekabet halinde olan ve asıl hedefleri seçim kazanmak olan diÄŸer siyasi kiÅŸilik ve partileri de etkiliyorlar.Â
Â
Bu etki, ana akım siyasi partilerin seçmenlerini kaybetmemek uğruna popülizmin söylemine yaklaşan sapmalar göstermelerine yol açıyor. Birleşik Krallık'ta UKIP faktörü Muhafazakar Parti'yi böyle etkiledi. Referandum kararı da Başbakan David Cameron tarafından bu nedenle alındı. Cameron bu kararla 2015 yılında partisini tek başına iktidara getirdi, ama ülkede yaygınlaşan AB aleyhtarlığını geri döndürmeyi başaramadı.
Â
Benzer bir sürecin Türkiye'de de 7 Haziran 2015 seçimlerinden önce yaşandığını, bunun 1 Kasım seçimleriyle güçlendirilerek sürdürüldüğünü, bu maceracılığın sonunda tarihi bir toplumsal uzlaşı fırsatının kaçırıldığını, diyalogla çözüm sürecinin gömüldüğünü, ülkemizin adı konmamış bir bölgesel iç savaşın kucağına düştüğünü söylemek mümkün.
Â
Popülist liderlerin, iktidardaki popülist siyasi partilerin, ya da popülist siyasi partilere meydanı kaptırmamak için kendileri sapmak zorunda kalan siyasetçilerin karşısında onlarla rekabet ederken başvurulacak en güçlü dayanağı gerçekler oluşturur. Siyasi partiler kendilerini popülist sahnede oynanan oyundan kurtarıp kendi kitlesel dayanak ve dinamikleri üzerinden yükselmeye başlamadıkça halklar popülizmin dayanılmaz ağırlığı altında ezilmeye devam edeceklerdir.
PaylaÅŸ