Paylaş
Her iki toplantı da ABD'de Donald Trump'ın Başkan seçilmesiyle birlikte kurulmasına çalışılan yeni yönetim için önemli sınav niteliğindeydi. "Kurulmasına çalışılan" demek gerekiyor, zira Trump yönetimi daha yerine oturamadan çatırdamaya başladı.
Ulusal Güvenlik Danışmanı istifa etti, yerine atanmak istenen Koramiral Harward görevi kabul etmedi. Daha birçok bakan göreve başlayamadı. Başlayanlar da, başta bakan yardımcıları ve diğer üst düzey kadrolar olmak üzere kendi bakanlıklarındaki atamaları tamamlamakta güçlük çekiyorlar.
Avrupa'daki bu iki önemli toplantıya ABD Savunma Bakanı James Mattis ile ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence katıldılar. Trump'ın seçim kampanyası sırasında başlayan ve ABD'nin NATO'ya bakışında farklı bir yaklaşım içinde olacağının işaretlerini veren söylemler Avrupa'lı müttefikleri endişelendirmişti.
James Mattis, NATO Savunma Bakanları toplantısında bu endişeleri yatıştırdı ve ABD'nin ittifaka verdiği önemin altını çizdi. Ancak savunma harcamaları konusunda Avrupa'lı üyelerin artık ellerini taşın altına sokmaları zamanının geldiğini de kuvvetli ifadelerle dile getirdi.
Aynı ısrar ve uyarı Mike Pence tarafından 53. Münih Güvenlik Konferansı sırasında da tekrarlandı. Hatta, ABD'nin bu ısrarlı çağrısı Almanya Şansölyesi Angela Merkel'in konferansta yaptığı konuşmada da yansımasını buldu. Merkel Avrupa'nın yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiğini vurgulayarak Almanya'nın savunma harcamalarını artırmaya karar verdiğini açıkladı.
NATO, Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından sonraki dönemde bir yandan Afganistan gibi "alan dışı" tabir edilen coğrafyalarda yeni misyonlar üstlenirken, bir yandan da savunma harcamalarında kesinti yapmaya gayret ediyordu. Üye adedini artırarak külfet paylaşımı konusunda sorumluluğu da yaygınlaştırıyordu.
2008 yılından itibaren Karadeniz'de önce Rusya-Gürcistan arasında yaşanan savaş, ardından 2014'te Kırım'ın işgali ve Ukrayna ile Rusya arasında başgösteren kriz NATO'da uyarıcı sinyallere sebep oldu. Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da 2011 yılından itibaren başlayan "Arap uyanışı" ve bunun Suriye safhası da artık Avrupa güvenliğinin karşısında yeni meydan okumaların belirdiğini gösteriyordu.
Akdeniz'de yaşanan insanlık trajedileri NATO'nun Ege'de mülteci krizini ve insan göçünü kontrol etmek maksadıyla yeni görevler üstlenmesine yol açtı. Tehlikeler büyüyor, savunma harcamaları ise tehdidin boyutlarıyla orantılı bir şekilde artmıyordu.
NATO üyesi ülkeler 2014 yılında itibaren önce savunma harcamalarındaki kesintileri durdurmayı, ardından savunma harcamalarını artırmayı ve on yıl zarfında her üye ülkenin savunma harcamalarını kendi gayri safi milli hasılalarının %2'sine tekabül edecek şekilde yükseltmesini kararlaştırdılar.
2015'te uzun yıllardan beri ilk kez NATO üyesi ülkelerin savunma harcamalarında kesinti yapılmadı. 2016 yılında ise %3,8'lik bir artış sağlandı. Bu da on milyar doları buluyor.
Bugün 28 NATO üyesi ülkeden sadece beşi GSMH'nın %2'sini savunma harcamalarına ayırıyorlar. Türkiye de henüz bu kriteri yerine getirebilmiş değil. Mattis ve Pence Avrupa'lı müttefiklerin savunma harcamalarını artırarak kendi güvenlikleri konusunda adım atmamaları halinde ABD'nin de gerekli sonuçları çıkaracağını belirttiler.
NATO Genel Sekreteri Lens Stoltenberg Münih Güvenlik Konferansı'nda yaptığı konuşmada Avrupa'lı müttefiklerin kendi güvenliklerinin sağlanmasında daha fazla sorumluluk almamaları halinde ABD'den de bir taahhüt beklememeleri gerektiğini belirtti.
Stoltenberg konuşmasında başka önemli vurgular da yaptı. Örneğin, Avrupa'lı müttefiklerin sadece savunma harcamalarını artırmakla kalmayıp güvenliğe daha nitelikli katkıda bulunmaları gerektiğini, AB ile NATO'nun da birbirleriyle rekabet içinde değil birbirlerini bütünleyen bir güvenlik mimarisi oluşturmalarının beklendiğini hatırlattı.
"Avrupa'nın güvenliğini tek başına Avrupa sağlayamaz" diyen NATO Genel Sekreteri'nin en çarpıcı ifadesi de "Önce Amerika demek de tek başına Amerika demek değildir" oldu. Böylece, Trans-Atlantik güvenlik ilişkilerindeki karşılıklı ve birbirini bütünleyen ortak sorumluluğun altı bir kez daha çizilmiş oldu.
Herşeye rağmen, önümüzde NATO-AB ve ABD-Avrupa güvenlik ilişkileri bakımından hala önemli dönemeçler var. NATO üyeleri arasında külfet paylaşımı konusu ABD tarafından izlenmeye devam ederken, Birleşik Krallık'ın AB'den ayrılmasıyla birlikte AB ile NATO arasındaki ortak güvenlik mekanizmalarının da yeniden tanımlanacağı bir döneme girilmesi kaçınılmaz olacak.
Paylaş