Paylaş
Zaman geçiyor, bakıyoruz bu defa ABD ile olan ilişkilerde vazgeçilmezliğimiz gündeme gelmiş. ABD ile vize krizi tırmanır tırmanmaz uyarıyoruz: Kaybeden taraf ABD olur. Zaten ABD Türkiye'ye Türkiye'nin ABD'ye duyduğundan daha çok ihtiyaç duyuyor.
Irak'ta Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile olan ilişkilerde de son günlerde benzer durum kendini gösterdi. IKBY ile bir süredir yakın komşuluk ilişkileri içinde gül gibi geçinip gidiyorduk. Bağdat'taki hükümet bu durum nedeniyle serzenişte bulunduğu zaman haddini bilmesi için Irak hükümetini uyarıyor, bize ihtiyaç duyduklarını hatırlatıyorduk.
Zaman geçti, IKBY'de referandum yapıldı, bu defa sıra IKBY'ye Türkiye'ye ihtiyaç duyduğunun hatırlatılmasına geldi. Bu ihtiyaç endeksi günden güne bölge borsasında ve uluslararası piyasalarda Türkiye'nin değerini yükseltmeye devam ediyor. Borsa bu, arada sırada oynar tabii ki... Örneğin, IKBY ile referandum krizi aslında Irak'ın bize olduğu kadar bizim de Irak'a ihtiyaç duyduğumuzu gösterdi. Duruma göre, uluslararası piyasalarda da zaman içinde ABD'ye ve AB'ye, küçük de olsa ihtiyaç duyabiliriz.
İkili ve çok taraflı ilişkilerde kimin kime ihtiyaç duyduğu, karşılıklı bağımlılık, karşılıklı ortak çıkarlar gibi unsurlar iyi hesaplanmadığı takdirde hüsranla sonuçlanan durumlarla karşılaşmak da mümkün olabiliyor. Örneğin, Birleşik Krallık referandum ile AB'den ayrılma kararını alalı neredeyse bir buçuk yıl oluyor, "Brexit" görüşmelerinin başlatılmasının üzerinden de altı ay geçti, ancak hala referandum sonucunun doğru olup olmadığı tartışmaları Birleşik Krallık'ı kasıp kavuruyor.
Brexit taraftarları AB'nin Birleşik Krallık'a onun AB'ye duyduğundan daha çok ihtiyaç duyduğunu hesaplamışlar ve Brexit'in bu bakımdan izlenecek doğru bir yol olduğunu ileri sürmüşlerdi. Şimdi Londra'da kah hükümet içinde, kah Muhafazakar Parti'de, kah Parlamento'da görüş farklılıkları nedeniyle gerginlikler yaşanıyor, hükümette değişiklikler olabileceğinden dahi söz ediliyor.
AB, referandum ertesinde Birleşik Krallık'a en ufak bir taviz vermeyeceğini belirtti ve bu konuda sağlam duracağını gösterdi. Almanya-Fransa ekseni ve Merkel-Macron ikilisinin geri adım atmayacakları anlaşılıyor. Londra'da ise, hesap AB'nin Birleşik Krallık'a ihtiyaç duyduğu varsayımından kurgulandığı için, "Brexit" kararı Brüksel'den taviz koparmak maksadıyla bir kaldıraç olarak kullanılmaya çalışılıyor. Koyu "Brexit"çiler eğer istediklerini alamazlarsa o zaman "sert Brexit" uygulayarak hiç bir anlaşmaya varmadan çekip gidebilecekleri uyarısında bulunuyorlar. Böylelikle, AB'nin peşlerinden koşup yalvaracağını düşünüyorlar.
Brexit'çilerin yanlış bir kurgudan ve varsayımdan hareket ettiklerine en çarpıcı örneği otomotiv sanayii ile ilgili hesap gösterdi. Ekonomi uzmanları, referandumda Birleşik Krallık'ın ayrılma kararı almasıyla birlikte, Alman otomotiv sanayii temsilcilerinin hemen Merkel'in eteklerine sarılıp Britanya pazarının kendilerine kapanmaması için lobi yapacaklarını umuyorlardı. Böyle birşey olmadı. Alman sanayiciler Britanya ile gelecekte de çok iyi ilişkiler içinde olmayı arzu ettiklerini, ancak önceliklerinin AB'nin gelişmesi ve Ortak Pazar'ın korunması olduğunu açıkladılar. Ada'da şaşkınlık hakim.
Şimdi, "Sert Brexit"in Britanya ekonomisini nasıl olumsuz şekilde etkileyeceğine dair sesler yükselmeye başladı. AB'nin Ada'ya daha çok ihtiyacı olduğunu haykıranların da sesi pek çıkmıyor.
Günümüzde ekonomik ilişkiler ile siyasi ilişkiler birbirlerini bütünleyen ve bu bütüncüllük içinde ele alındığı takdirde sağlam ve tutarlı dış politika davranışına yol açan girift bir yumak oluşturuyor. Kimsenin altın yumurtlayan tavuğu yok. Suudi Arabistan dahi petrol ve doğal gaz üzerinde oturduğu halde ekonomik sıkıntılarla karşılaşmaya başladı ve ekonomisinin çeşitlendirilmemesi halinde bütçe açığının artacağını, enerji hammadde fiyatlarının düşmesinin de o güçlü doğal kaynakların ihracatına dayalı ekonominin dahi kırılganlaşabileceğini gösterdiğini anladı.
Borsa bu, değeri iner de çıkar da. Borsa'da oynamak risk almaktır. Vazgeçilmezliğin değerini abartarak taviz koparmayı deneyen dünyanın beşinci büyük ekonomisi dahi hüsrana uğrayabiliyor.
Paylaş