Paylaş
Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından önce Karadeniz'de deniz gücü üstünlüğü tamamen Varşova Paktı üyesi ülkelerin kontrolündeydi. O zamanlar Karadeniz'e kıyıdaş dört ülke vardı: Sovyetler Birliği, Romanya, Bulgaristan ve Türkiye. Bu ülkelerden Türkiye NATO, diğerleri de Varşova Paktı üyesi olduklarından dengenin kimin lehinde olduğu belliydi.
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra ise durum değişti. Bu defa Karadeniz'e kıyıdaş ülke sayısı altıya yükseldi. Önceki dört ülkeye bağımsızlıklarını yeni kazanan Ukrayna ve Gürcistan eklendi.
Bu değişiklik Karadeniz'deki jeopolitik dengeleri de etkiledi. Bulgaristan ve Romanya'nın bir süre sonra NATO'ya üye olmaları, ayrıca Ukrayna ve Gürcistan'ın da NATO ile ortaklık ilişkileri geliştirmeleri Karadeniz'in bir "Rus Gölü" olarak nitelenmesine engel oldu.
Türkiye, Karadeniz'in güvenliği konusunu her zaman önemsemiştir. Bunun başlıca sebebini Türkiye'nin kendi güvenliği açısından Lozan Anlaşması kadar önemli olan Montrö Anlaşması'nın kurduğu denge ve Türkiye'ye sağladığı yetkiler oluşturur. Dolayısıyla, Karadeniz'in mevcut dengelerinin ve statüsünün etkilenmesine yol açabilecek davranışlar Türkiye'nin güvenliğiyle de doğrudan ilgilidir.
Türkiye, Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından sonra Karadeniz'de ortaya çıkan yeni durumun herhangi bir gerginliğe ve üstünlük yarışına yol açmaması için çok duyarlı davranmış ve bir dizi işbirliği girişimleri başlatmıştır.
Bu yıl kuruluşunun yirmibeşinci yıldönümü kutlanacak olan Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) bu girişimlerden biridir. KEİ, Karadeniz'e kıyısı olmayan ama bitişik bölgede bulunan Azerbaycan, Ermenistan, Yunanistan gibi ülkeleri de kapsayan ve ağırlıklı olarak iş ilişkileri, ticari ve ekonomik işbirliği alanında faaliyet gösteren bir bölgesel örgüttür.
Türkiye'nin girişimleri bu kadarla kalmamıştır. Karadeniz'in güvenliğinin bölgesel sahipliğe dayanması ve kıyıdaş ülkelerin ortak sorumluluğunda yürütülmesi için çaba gösteren Türkiye, deniz kuvvetlerini kapsayan işbirliği girişimlerine de liderlik etmiştir.
Örneğin 1998'de kurulan Karadeniz Donanma İşbirliği Görev Grubu (BLACKSEAFOR), Karadeniz Uyum Harekatı gibi girişimler ve yine Türkiye'nin başlattığı Karadeniz'e kıyıdaş ülkeler Savunma Bakanları toplantıları bu tür işbirliği çabaları arasında yer alır.
2008 yılında Rusya ile Gürcistan arasında yaşanan savaş, ardından 2014 yılında Rusya'nın bu defa Ukrayna ile arasında beliren kriz ve Kırım'ın Rusya tarafından ilhakı Karadeniz jeopolitiğini bir kez daha etkilemiştir. Türkiye'nin başlattığı girişimler de işletilemez hale gelmiştir.
2014'ten önce Rusya'nın Karadeniz'deki kıyı şeridi Azak denizinde 570 kilometreden ibaretti. Bugün Kırım yarımadası da buna eklenince, Rusya'nın Karadeniz'deki kıyı şeridi birkaç yüz kilometre daha artmış oldu. Üstelik Sivastopol gibi önemli bir liman kentinin de bu bağlamda Rusya'nın eline geçmesi deniz gücü olarak Karadeniz'de Rusya'ya önemli bir üstünlük sağladı.
Bu kıyı şeridine Gürcistan savaşından sonra yine Rusya'nın kontrolüne geçen 300 kilometrelik Abhazya kıyı şeridi de eklenince dengelerin nasıl değiştiği görülüyor.
Rusya 200 millik münhasır ekonomik bölge uygulamasını da Karadeniz'in kuzeyinde yaygınlaştırınca, Romanya ile Rusya'nın münhasır ekonomik bölgeleri fiilen birleşti.
Bu durumdan en çok Ukrayna etkileniyor. Rusya'nın tasarrufları sonucu Ukrayna'nın kıyı şeridi uzunluğu yarı yarıya azalmış durumda. Rusya ayrıca Ukrayna'nın Karadeniz'de açık denize çıkışını da kontrol edebiliyor. Daha da önemlisi, Kırım kıyıları açıklarında bulunduğu belirtilen petrol ve doğalgaz yatakları üzerinde de kontrol sağlamış oluyor.
NATO yıllardan beri Karadeniz'de bu gelişmelere karşı bir atılım yapmak için hazırlık yapıyor, fikir üretiyordu. 2016 yılında Varşova'da yapılan Zirve'de alınan kararlar çerçevesinde NATO'nun "güçlendirilmiş ortak savunma ve caydırıcılık" anlayışı kapsamına Karadeniz de dahil edildi. Geçen hafta yapılan Savunma Bakanları toplantısında bu karar somutlaştırıldı.
Yeni duruma göre, NATO artık Karadeniz'de daha düzenli bir deniz gücü varlığı bulunduracak. NATO'nun daimi deniz kuvvetleri Karadeniz'e çıktığında müttefik ülkeler bu deniz kuvvetleriyle ortak tatbikat ve eğitim görevleri gerçekleştirecekler. NATO Konseyi onaylarsa, bu etkinliklere NATO ortakları olarak Ukrayna ve Gürcistan da katılabilecekler.
NATO'nun daimi deniz kuvvetlerine katılan gemilerin Karadeniz'e çıkışlarında Montrö hükümlerinin titizlikle uygulanması Türkiye için büyük önem taşıyor. Bu bakımdan Karadeniz'deki NATO mevcudiyetinin Rusya ile tırmanmaya yol açmayacak ve bölgeyi yeni bir askeri gerginlik alanı haline dönüştürmeyecek şekilde kurgulanması gerekiyor.
Yeni uygulamadan edinilecek deneyimlere göre, ileride bütün bu faaliyetlerin planlanması ve eşgüdümü işlevini Karadeniz'e kıyıdaş NATO ülkelerinin üstlenmesi düşünülmeli.
Böyle bir görevin başlıca komuta sorumluluğunu Sovyetler Birliği'nin dağılmasından bu yana Karadeniz'deki duyarlılıkları ve jeopolitik dengeleri dikkatle gözeten Türkiye'nin üstlenmesi en akılcı hareket tarzı olacaktır. Montrö rejiminin ve Türkiye'nin güvenliği de bunu gerektiriyor.
Paylaş