Paylaş
Kurtuluş Savaşımızı noktalayan ve çağdaş uygarlıklar düzeyine yükselecek olan yeni Türkiye için önemli bir dönüm noktası sayılan Lozan Barış Antlaşması Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş sürecinin de ilk adımlarından birini oluşturmuştur. Bu anlaşma aynı zamanda kazanılan askeri başarının masa başında diplomatik başarıyla pekiştirilmesi bakımından da tarihin en önemli örneklerinden biridir.
Küllerinden doğarak ayağa kalkan yeni Türkiye'nin Cumhuriyet rejimini seçmesiyle birlikte önünde yeni bir tarih sayfası açıldı. Bu sayfanın üzerine ne kadar karalama yapılırsa yapılsın, berrak ve asla silinmeyecek olan özellikleri bellidir. Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir.
Zaman içinde inişleri ve çıkışları olsa da, bu tercihe ve bu özelliklere uygun bir yönetim yöntemi olan parlamenter demokrasi Türkiye Cumhuriyeti'nin bu özelliklerinin en güçlü güvencesi olmuştur. Türkiye Halkı'nın arzu ettiği çoğulcu, demokratik ve sivil topluma karşı hesap verilebilirlik anlayışıyla güçlenen şeffaf bir yönetim, egemenliğin de teminatı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bu rejim sayesinde ifadesini buluyor.
15 Temmuz gecesi yaşanan trajedi Türkiye'nin bütün bu değerlerine, demokrasiye, Cumhuriyet'e ve onu simgeleyen tüm kurumlara yönelik bir darbe girişimiydi. Bir haftadır yapılan analiz ve değerlendirmelere bakıldığında, aslında Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerine ne kadar büyük bir darbe vurmaya hazırlanıldığı, bu sürecin ne kadar uzun bir zamana yayıldığı ve bu planları kurgulayanların bu derece etkin bir konum kazanmalarına, kah bilerek kah umursamayarak, nasıl göz yumulduğu tüyler ürpertici biçimde ortaya çıkıyor.
15 Temmuz darbe girişiminin başladığı gece sivil toplum ölümü göze alarak sokaklara dökülmüştü. Darbe girişiminin engellenmesinde bu duruşun önemli payı var. Halkın iktidarını temsil eden demokratik parlamenter rejimi hazmeden her yönetim kadrosu da halkıyla arasındaki iletişimin ve bütünselliğin en önemli güvencesinin bu duruş olduğunu anlar.
Halkın demokratik hak ve özgürlüklerin tehdit altında olduğu zamanlarda barışçıl yöntemlerle bu duruşunu dile getirme olanağından yoksun bırakılması toplumsal gerginliğin de artmasına yol açar. Darbe teşebbüsleri bu gerginlikleri istismar etmek isteyenlerin kurguladıkları hain planlardan başka bir şey değildir.
Taksim meydanı Cumhuriyet tarihimizle birlikte öne çıkan, bir çok siyasi ve toplumsal olaya da sahne olan en önemli toplanma alanlarından biri, İstanbul'un göz bebeği, bir şehir meydanı.
Taksim'in Cumhuriyet'le birlikte hızla gelişen ve zaman içinde yaşadığı yapılanma ile şehir meydanına dönüşen bu tarihi sürecini taçlandıran en önemli yapıtlardan biri de ortasındaki Cumhuriyet Anıtı. 1928 yılında açılan bu anıt Taksim Meydanı'nı Türkiye Cumhuriyeti'nin önemli simgelerinden biri haline getirmiştir.
Cumhuriyet tarihimiz boyunca Taksim Meydanı'nda güzellikler dolu günler ve anma törenleri yaşandığı gibi unutulmayan trajediler de yaşandı. Bunların en önemlisi kuşkusuz 1 Mayıs 1977 tarihindeki katliamdı.
Taksim'in ve civarının Cumhuriyet ile birlikte sürekli gelişerek kazandığı yeni dokunun korunması sadece İstanbul'lular için değil tüm Türkiye Halkı ve Türkiye'ye gelen tüm yabancı turistler için de önem taşıyor. 2013 yılında bu dokunun bozulmasını engellemek ve Taksim Meydanı'nı güzelleştiren yeşil alana sahip çıkmak için başlayan Gezi gösterilerini hatırlamamak mümkün değil.
O zaman da halk demokratik hak ve özgürlüklerinden yararlanmak ve bir tepkiyi ifade etmek için sokaklardaydı. Ancak o tarihten sonra Taksim Meydanı bir şehir meydanı olma özelliğini yitirmiş, halkın ifade özgürlüğüyle özdeşleşen konumundan uzaklaştırılmıştı.
15 Temmuz gecesi yaşanan uğursuz tecrübe sonunda Taksim yine halkın demokrasiye sahip çıktığı, ifade özgürlüğünü yine kullanabildiği, Cumhuriyet ile demokrasiyi yine birleştiren bir şehir meydanı olma özelliğine yeniden kavuştu. Taksim'in bu özelliğine sahip çıkmak, onu yaşatmak ve sürdürülebilir kılmak demokratik sorumluluğun gereğidir.
Türkiye çok önemli bir sınavdan geçiyor. Devletin temel yapı taşlarına kast eden bir planın açığa çıkarıldığı ve bunun önünün alındığı bir ortamda tüm kutuplaşmaların, zıtlaşmaların ortadan kaldırılması ve bu tür gelişmeleri zorlayan adımların tekrarlanmaması gerekiyor. Türkiye'de yaşayan tüm yurttaşların ortak arzusu bu. 24 Temmuz 2016 bu arzunun dile getirildiği bir şölen gecesiydi. Orada olanların ortak arzusu Taksim'in şölenlere sahne olmaya devam etmesidir.
Paylaş