Paylaş
Beş yıldır iç savaşın pençesinde kıvranan Suriye'ye Kurban Bayramı'nın böyle güzel bir müjdeyle gelmesi sevindirici.
Aslında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin geçen yıl Aralık ayında kabul ettiği 2254 sayılı karar uyarınca Suriye'de rejim ve muhalefet güçleri arasında bir ateşkes sağlanmıştı. Buna göre 2016 yılının başından itibaren Cenevre'de başlayan görüşmelerin de bir sonuca ulaşması umuluyor, onsekiz ay içinde Suriye'de geçiş döneminin başlatılmasıyla birlikte barışa adım adım yaklaşılması hedefleniyordu.
Barışı kurmak, korumak ve sürdürmek kolay değil. Bu yılın başlarında sağlanan ateşkes uzun sürmedi. Bu defa hiç olmazsa Bayram boyunca bir hafta kadar sürdürülebilir olması umuluyor. Bu sağlanabilirse bir sonraki safhada Rusya ile ABD'nin IŞİD'e ve El Nusra'ya (ya da yeni adıyla Şam'ın Fethi Cephesi) karşı mücadelede de işbirliği yapmaları öngörülüyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 2254 ve 2268 sayılı kararları Suriye'de terörle mücadelede hedef olarak da sadece bu iki gruba işaret ediyor.
Türkiye'nin Suriye operasyonu sırasında desteklediği muhalefet unsurlarının ağırlıklı bir kısmını Özgür Suriye Ordu'su (ÖSO) oluşturuyor. ÖSO yetkilileri Rusya ile ABD arasında sağlanan mutabakata güvenmediklerini hemen açıkladılar.
Bu açıklama tehlikeli. ÖSO ve beraberindeki diğer unsurlar acaba Suriye rejimiyle bir çatışma içine girmek için "sübliminal mesaj" mı veriyorlar? Eğer öyleyse Türkiye'nin de işi zor demektir zira bu grupların lojistik desteğini sağlayan Türkiye de ister istemez çatışmanın tarafı olacaktır.
Türkiye aslında Cerablus harekatına girmekle askeri bakımdan önemli bir hamle yaptı. Sınır boyunca yerleşmiş olan IŞİD terör unsurlarının Türkiye'ye kolaylıkla girip çıkmaları ve ülkemizde terör saldırıları gerçekleştirmeleri Türkiye'nin iç huzur ve güvenliğini ciddi bir tehdit altında bırakıyordu. Dolayısıyla sınırın bu unsurlardan temizlenmesi, sınır güvenliğinin sağlanması ve teröre karşı mücadelede iç güvenliğin güçlendirilmesi gerekiyordu.
Cerablus harekatının ikinci hedefi Türkiye'nin uzun bir süredir savunduğu "güvenlikli bölge"nin oluşturulmasıydı. Bu güvenlikli bölgenin, askeri bakımdan henüz yeterince güvenlikli olmasa da, şimdilik bir ölçüde oluşturulduğu söylenebilir. Cerablus'a Kurban Bayramı vesilesiyle Türkiye'den akın akın giden Suriyeliler bu durumun canlı kanıtıdırlar.
Türkiye Cerablus harekatı başlarken bu hedefleri açıklıkla ortaya koydu. Harekat başladıktan kısa bir süre sonra bu defa kendi güvenlik gerekçelerine dayalı hedeflerini biraz daha genişletti. Türkiye için PKK'nın Suriye'deki uzantısı olarak görülen PYD/YPG'nin de Fırat'ın doğusuna çekilmesi ve bu gerçekleşmediği takdirde "bunun gerçekleşmesi için gereğinin yapılacağı" hedeflere eklendi.
Şimdi harekatın genişletilmesi, güvenlikli bölgenin derinleştirilmesi, bu maksatla El-Bab'ın da kontrol altına alınması, hatta PYD/YPG'nin kontrolü altındaki Membiç'in de Türkiye'nin desteklediği Suriye muhalefeti tarafından kontrol edilmesi gerektiği söyleniyor. Üstelik, bunlara ek olarak Türkiye'nin Rakka'ya yönelik bir operasyonda da ön saflarda yer almaya hazır olduğu dile getiriliyor.
Hedefler zincirinin bu son halkası ile ilgili durum işleri daha da karmaşık bir hale getiriyor. Zira ABD Rakka'ya yönelik bir operasyonda PYD/YPG unsurlarıyla birlikte hareket etmeyi öngörüyor. Bu koşullarda Türkiye'nin de bu unsurlarla bir şekilde Rakka operasyonunun eşgüdümünü sağlaması gerekecek. Suriye politikamızda son zamanlarda kaydedilen hızlı değişime bir de bu boyut eklenir mi acaba? Rakka Fırat'ın batısında ya da nehir yatağının o coğrafyadaki konumuna göre güneyinde yer almadığına göre...
Aslında bütün bu karmaşıklıklar Cerablus harekatı başlarken askeri hedefin net olarak belirlenmemiş olduğuna, siyasi hedefin ise hiç belirlenmediğine işaret ediyor. Bu hedefler bir bütünlük içinde, taktik ve stratejik boyutlarıyla birlikte tam olarak belirlenmiş olsaydı Cerablus harekatı başladıktan birkaç gün sonra bu defa harekatın batıdan Çobanbeyli üzerinden de desteklenmesi gerekliliği ortaya çıkmazdı.
Türkiye'nin Suriye sınırı boyunca yaratmak istediği tampon bölgenin askeri bakımdan güvenliğinin ÖSO ve beraberindeki gruplar tarafından sağlanamayacağının anlaşılması Türkiye'nin askeri operasyonunun boyutlarını büyütmesine yol açtı.
Askeri operasyonun boyutlarının büyümesi siyasi hedeflerin de büyümesine ve sürekli olarak yeniden tanımlanmasına yol açıyor. Bu durum da harekatın en başında sağlıklı bir muhakeme yapıldığı konusunda kuşku uyandırıyor.
Türkiye'nin bu harekatı ne kadar süre için, nereye kadar, hangi derinlikte ve hangi alanları kapsayacak şekilde sürdüreceğinin "biz biliriz" diyerek kamuoyuyla paylaşılmaması da bu kuşkuyu güçlendiriyor.
O zaman sorulması gereken soru şu: Cerablus harekatının devamlılığını sağlamakta dahi zorlanan ve Türkiye'nin daha fazla askeri desteğine muhtaç olan ÖSO ve beraberindeki diğer Suriye'li muhalif unsurlar harekat genişledikçe daha da genişleyen bir arazi üzerinde güvenliği ve kontrolü nasıl sağlayacaklar?
Kuşkusuz bu konuda da Türkiye'nin daha fazla askeri desteğine ihtiyaç duyacaklar. Türkiye, başından itibaren net olarak belirleyemediği ve çıkış stratejisinin olmadığı izlenimi verdiği Suriye harekatında sadece hedef büyütmekle kalmıyor. Aynı zamanda ileriye dönük olarak Suriye muhalefetinin asıl hedefi olan Suriye rejimine karşı gittikçe yakınlaşan bir sıcak çatışmanın da içine doğru çekiliyor.
Bayramınız kutlu olsun.
Paylaş