Paylaş
Türkiye'nin AB ile olan ilişkilerinin sıkıntılarla dolu bir süreçten geçtiği malum. Tabii bu ilişkilere nasıl baktığımız da önemli. Örneğin, eğer konuyu AB ile üyelik müzakereleri ve buna bağlı olarak "fasıl açma" odaklı şekilde ele alırsak, esasen bir süredir açılan fasıl olmaması zaten yeterince dikkati çekiyor. Hatta, AB yetkilileri 16 Nisan tarihinde yapılan Anayasa Referandumu ertesinde üyelik müzakerelerinin dondurulmadığını, ancak fasıl açılması ile ilgili bir perspektifin de bulunmadığını vurguladılar.
Açılmayan fasılların büyük çoğunluğuna bazı AB üyesi ülkelerin bu konuda koymuş oldukları veto nedeniyle dokunulamıyor. Bu vetocuların başında da Güney Kıbrıs Rum Yönetimi geliyor. Cenevre'de devam eden Kıbrıs müzakerelerinde nasıl bir sonuç alınacağı belirsizliğini korurken, Türkiye'nin AB ile olan ilişkileri Kıbrıs bağlantılı şekilde rehin tutulmaya devam ederken, üyelik perspektifi ve fasıl açılması ile ilgili beklentiler ne kadar gerçekçi görülebilir ki?
Avrupa Parlamentosu Türkiye'nin demokratikleşme konusunda AB standartlarının gerisinde kaldığı görüşüne dayanarak üyelik müzakerelerinin dondurulması ile ilgili bir karar almaya hazırlanıyor. Avrupa Parlamentosu'nun kararları tavsiye niteliğinde ve Parlamento AB Konseyi'ne ilk kez böyle bir tavsiyede bulunmuş olmayacak. Daha önce de benzer tavsiye kararları alınmıştı, ancak AB Konseyi ve Komisyon bu tavsiyelere pek kulak asmadı. Bu defa da farklı olması beklenmiyor.
Farklı olmasa da, bu defa başka bir tehlike ile karşı karşıyayız. AB, her ne kadar Parlamento'nun kararını dikkate almayıp üyelik müzakerelerini dondurduğunu açıklamasa da, pratik olarak bu müzakerelerin ilerlemesine yönelik herhangi bir adım atmayı düşünmüyor. Dolayısıyla, resmi bir tutum olmaksızın, üyelik müzakereleri "dondurulmayacak, ama ilerlemeyecek". Bu da Türkiye'nin AB ile ilişkilerini "Suriye'li mülteciler krizi ile ilgili mutabakat" ile bu yılın sonlarından itibaren başlaması öngörülen "Gümrük Birliği'nin gözden geçirilmesi" sürecine indirgeyecek.
7-8 Temmuz tarihlerinde yapılacak G-20 Zirvesi de birçok açıdan Türkiye için önem taşıyor. Herşeyden önce, AB ile ilişkileri böylesine kritik eşiklerde dolaşmakta iken, Türkiye dünyanın yirmi büyük ekonomisi arasında yer almaya ve küresel düzeyde önemli görüşmelerin yapılması öngörülen bu büyük kulübün toplantısına katılmaya devam ediyor. G-20 içinde sadece dört AB üyesi ülke var, ki bunlardan biri de AB'den çıkmaya hazırlanan Birleşik Krallık. Demek ki Türkiye, tam 24 AB üyesi ülkeden daha önde gelen bir öneme sahip ki G-20 içinde yer alabiliyor. Ama AB üyeliği perspektifi sorgulanıyor. Bu da dikkat çekici bir durum değil mi?
G-20 küresel ekonominin önündeki sorunları, örneğin serbest ticaret, sermayenin ve işgücünün serbest dolaşımı gibi konuları ele alacak. ABD'den kaynaklanan yeni himayeci akımlar karşısında Türkiye muhtemelen başta Çin olmak üzere G-20 üyelerinin birçoğunun himayecilik karşısında savundukları serbest ticaret safında yer tutacak. Bununla beraber, bu vizyoner tutuma rağmen, Türkiye'nin iklim değişimi konusunda Trump'a yakın durması ise başka bir çelişkiyi oluşturuyor.
G-20 Zirvesi'nin Almanya'da yapılıyor olması ve Türkiye'nin hem AB ile olan ilişkilerinin, hem Almanya ile olan ikili ilişkilerinin pek de olumlu bir seyir izlemediği bir sırada gerçekleşmesi ayrı bir psikolojik baskı yaratıyor. Ev sahibi Almanya, bir yandan saygın bir G-20 üyesi olarak Türkiye'yi, nezaketen de olsa, önemsemek durumunda. Ancak bu önemsemeye rağmen Avrupa Parlamentosu tarafından alınan kararı da Türkiye'yi konuk ettiği bir sırada kucağında bulacak.
Hafta sonu "Adalet Yürüyüşü"nün İstanbul'da noktalandığı gün ile son bulacak. Türkiye kendi içinde adalet arıyor, ama bir yandan da AB Türkiye'ye adil davranmamakta ısrar ediyor. Daha önce defalarca dile getirildiği gibi, Türkiye'nin AB ile olan ilişkilerinde atılan adaletsiz adımlar bugün ilişkilerin sorunlarla dolu hale gelmesinde rol oynadı. AB Türkiye'ye karşı adaletli davranmak için Türkiye'de demokratikleşme ile ilgili standartların yükseltilmesi bakımından öncelikle yargı ve temel hakları ele alan 23. Fasıl ile adalet, özgürlük ve güvenlik konularındaki düzenlemeleri ele alan 24. Faslı açmalı. Bu yapılmadıkça Türkiye'de demokratikleşmenin AB standartlarının gerisinde kaldığını söylemek bir anlam ifade etmiyor.
Yine de umutlanmak için sebep var: bu birbirinden ilginç tarih ve olaylar dizisi 8 Temmuz gecesi dolunay ile süsleniyor.
Paylaş