Paylaş
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Cumhuriyet dönemi yazarlarımızdandır. Kurtuluş Savaşı’na tanıklık etmiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün yanında bulunmuş yazarın yapıtları başucu kaynaklarındandır. ‘Ankara’ adlı eserinde 1930’lu yılların başkenti, mahalleleriyle, caddeleriyle ve sokaklarıyla anlatılır.
Milli Mücadele sonrası kurulan bir şehrin mimari durumundan sosyo ekonomik koşullarına kadar her şeyi görürsünüz. Romanın sayfalarını çevirmeye başlayınca Etlik ve Keçiören gibi semtlerdeki ‘bağ evi’ sohbetlerine kulak misafiri olursunuz. Ankara’yı sadece Yakup Kadri anlatmaz tabii o dönemin ünlü yazarlarından Ahmet Hamdi Tanpınar da ‘Beş Şehir’ adlı eserinde beş şehirden biri olarak Ankara’yı anlatır. ‘Ankara’yı’ anlatan bölümde ‘Ankara Kalesi’ni tasvir eder.
Kentin ilk yerleşim yerlerinden olan İçkale ve Dışkale Tanpınar’ın anlatımıyla kutsanmış ve kişileştirilmiştir. Falih Rıfkı Atay ise ‘Zeytindağı’nda, ‘Çankaya’da ve günlük gazete yazılarında Ankara’nın başkent olana kadar geçen sürecini anlatır.
Falih Rıfkı Atay ayrıca Bahçelievler semtinin ilk dönemini, müstakil evlerin önündeki bahçelerini anlatır, betimler. Semtin kısa bir monografisini aktarır. Bahçelievler Mahallesi’ndeki tek katlı evlerin öyküsü Atay’ın sözlerinde hep vardır. Ankara’yı anlatan bu eserler, başkenti, hikâyeleriyle, kahramanlarıyla, yeri ve zamanı ile aktarır. Dönemin Ankara’sı gün yüzüne çıkar. Yakup Kadri, dost sohbetlerinde bir konuya açıklık getirir: “Ben aslında Ankara romanından sonra Porsuk Çayı kenarında bir konak yaptırıp romanlarımı ve hikâyelerimi orada yazmak istedim. Çünkü Ankara’yı çok sevdim çok yakın olmak istiyordum.”
İSMİNİ DERGÂHTAN ALAN MAHALLE
Yakup Kadri’nin Ankara’sında, Ankara’nın üç mahallesi (Tacettin, Cebeci, Yenişehir) üzerinden kültürel ve mimari değişimi, sosyo ekonomik farklılıkları görebiliriz. Bunların ilki Tacettin Mahallesi’dir. Mahalle, o dönem Ankara Kalesi’ni de içine alan Cumhuriyet’in ilk yerleşim yerlerindendir. (Şimdilerde Hacıbayram, İstiklal, Kale gibi mahalleleri içine alır.) Ankara ilk yerleşim yeri olarak buralarda kurulmuştur. Şehrin idari merkezine, Ulus-Anafartalar bölgesine yakın yerlerdir. Tacettin Dergâhı’nı da içine alan bir semttir. Bugün Altındağ sınırları içindedir. Kale Mahallesi’nden bugünkü Hamamönü semtine kadar olan bölgeyi içine alır.
İstiklal Marşı’mızın büyük şairi Mehmet Akif Ersoy ilk Meclis’te milletvekili olarak bulunmuştur. O sırada ev olarak Meclis’e de çok yakın olan Tacettin Dergâhı’nda kalmıştır. Müze olarak kullanılan evinin (Tacettin Dergâhı’nın olduğu bina) olduğu yeri de içine olan bölgedir. İsmini de o dergâhtan alan mahalledir. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, bu semtler üzerine değişik çıkarımda bulunur. Şimdilerde turistik herkesin görmek istediği, vakit geçirdiği prestij mahallelerdendir. Cadde ve sokaklarıyla da gelişmiş bir semt haline gelmiş olan Hamamönü o günleri anı olarak saklıyor şimdilerde. Ankara’nın en gözde semti olma özelliğini hâlâ koruyor.
GELİŞMİŞLİK VE KENTLEŞME DÜZEYİ
İkinci mahalle, Cebeci Mahallesi. Şimdilerde bir kısmı Çankaya sınırlarında bir kısmı Mamak’ı içine alan bölgedir. Samanpazarı’ndan, At Pazarı’ndan, Çıkrıkçılar’dan Cebeci’ye... Cebeci’den sonra ise Yakup Kadri’nin anlattığı mahalle Yenişehir’dir. Burası da bugün Çankaya sınırları içindedir. Yenişehir’den Kavaklıdere’ye uzanan yerler üzerinde apartmanların, evlerin, resmi binaların birden çoğalmasını, hızla yükselmesi ve Avrupai tarzda şekillenmesini Yakup Kadri önemser, bunları da anlatır. Örneklendirdiği bu duruma sevinir de... O günlerde Cebeci genellikle memurların oturduğu bir mahalledir. Ankara’nın ilk imarını yapan Mimar Jansen bu bölgelerde ulaşımı kolaylaştırmak için tren hatları için de bir planlama yapmıştır. Mahallenin içinden tren ile ulaşım sağlanır, bu plan belki de idari, askeri ve memurların ulaşım kolaylığı için düşünülmüştür. Yenişehir Mahallesi biraz o dönem daha yüksek gelir seviyesinden insanların oturduğu bölgedir. Kızılay’ı, Çankaya’yı da içine alır. Yapılaşmanın yoğun olduğu mahallelerdendir. Bu üç mahalleden (Tacettin, Yenişehir, Cebeci) o dönem Ankara’sının gelişmişlik ve kentleşme düzeyi ortaya çıkar.
ÜLKE SEVDASI VE BAĞIMSIZLIK TUTKUSU
Yakup Kadri, Ankara Romanı’nda başkent Ankara’nın şehirleşme yolunda cazibe merkezi olduğunu, stadyum ve tiyatrosundan yola çıkarak erken yapılaşmayı da dikkate alarak doğru orantılı görüyor. Yakup Kadri, yeni nesli spor, tiyatro ve sanat ile uğraşan kalkınmış nesil olarak görür... Bu kalkınmanın Ankara’ya yansımasının Kurtuluş Savaşı sonrası yapılan iktisadi kalkınma ile sağlandığını belirtir. Yakup Kadri, savaşın sonunda bir Ankara tasviri yaparken Ulus ve Anafartalar’daki meşhur yangını da anlatır, “Sonraki görüntüden sonra karmakarışık bir hırdavat yığını gördüm ve sık sık çıkan yangınları da betimleyerek yangından yeni çıkmış şehir nasılsa o görünüm vardı” der. Kitaptan şu cümle göze çarpar: “Ne Samanpazarı ne Çıkrıkçılar Yokuşu ne ise Balık Pazarı, İstanbul, Kocaoğlu Çarşısı... Kurtuluş Savaşı’ndan çıkılmış ülke çok kötü durumda.” Yakup Kadri, 1930 Ankara’sını bir betimleme ile içten bir duyguyla anlatır: “Bu şehir (Ankara) bize tahammülü, sabrı, zıt kuvvetleri, geceli gündüzlü çarpışmayı öğretiyor. Sert bir örs gibi irademizi durmaksızın dövüyor.” Ekonomiyi, yabancı ülkelerin tarım politikasıyla karşılaştırıyor:
“Anadolu’nun tüm köylerinin yabancı ülkelerden farkı yok. Orta Anadolu (Ankara) geniş ölçüde müşteri buluyor; her çeşit meyve ve sebze bize yeter.”
Yakup Kadri için Ankara, Cumhuriyet, ülke sevdası, bağımsızlık tutkusudur. Bu tutkuyu tüm varlığıyla yaşamış ve savunmuştur.
Paylaş