Paylaş
İfade özgürlüğü ABD toplumunun temel taşıdır. Öyle ki ABD anayasası her vatandaşın sahip olduğu özgürlükleri tanımlayarak başlar. Zaman zaman -bilhassa siyahlar açısından- üzerine gölge düşse de bu özgürlük ABD’lilerin daimi gurur kaynağıydı ve dünyaya ilham veriyordu... Ta ki tarihin dönüm noktası sayılacak bir günde, kendi seçilmiş başkanlarını susturuncaya kadar... 6 Ocak’ta seçim sonuçlarına itiraz eden eski başkan Trump’ın seçmenlerini galeyana getirerek Washington’da başlattığı ayaklanmanın yankıları halen sürüyor. Trump “6 Ocak, büyük protesto. Orada olun, vahşi olacak!” şeklinde attığı tweet’le seçmenlerini ortalığı yakıp yıkmaya çağırmıştı. Aralarında silahlı kişiler de olan saldırgan bir grup kongre binasını bastı. Sonrasını biliyoruz...
Dünya gündemini sarsan olayın diğer çarpıcı yönüyse ‘daha fazla şiddete yol açma riski’ nedeniyle ABD Başkanı’nın sosyal medya platformları tarafından susturulmasıydı. Trump’ın hesapları kapatıldı. Bugüne kadar süper güç denildiğinde akla ilk olarak ABD hükümeti gelirdi. Şimdiyse adeta ‘derin devlet’ gibi ortaya çıkan daha süper bir güç, gerçek kontrolün kimde olduğunu gösterdi. Twitter’ın öncü olduğu kapatma girişimi Facebook, YouTube, Snapchat gibi mecralar tarafından takip edildi ve Trump’ın sosyal medyadaki sesi ilelebet kesildi...
Madalyonun iki yüzü
Sonuçta herkes, madalyonun iki yüzü olduğu konusunda hemfikir: Trump’ı susturmak doğru bir girişimdi ancak ifade özgürlüğü küresel ölçekte büyük bir darbe aldı. Alman lider Angela Merkel ve Meksika Başkanı Andres Manuel Lopez Obrador gibi önemli politik figürler rahatsızlıklarını dile getirdi. Merkel kararı ‘problematik’ bulduğunu belirtti. Trump’tan hiç hoşlanmadığı aşikâr olan Meksika Başkanı Obrador bile “Kimsenin sansürlenmesini istemem” dedi.
Plato, “Toplumda suç varsa adalet yoktur” der... Sansürün olduğu yerde yüzde 100 ifade özgürlüğünden bahsetmek pek mümkün olmaz. The Guardian, yakın zamanda meseleyi masaya yatırarak ifade özgürlüğü konusunda yetkin isimlerden görüş aldı. Gazeteci-yazar Branko Marcetic, sansür ve baskıcılığın her zaman önce antipatik bir bireyin susturulmasıyla başladığını anlatıyor: “Bir kez teamül oluştu mu, neyin kabul edilebilir veya neyin yanlış olduğunun
sınırları genişlemeye başlar.”
Siyaset tarihinde Donald J. Trump kadar antipati toplamış bir politikacının eşine az rastlansa da toplum üzerinde büyük etkisi biliniyor. “Karşıt görüşler gerçeğe ulaşmak için katalizör işlevi görür” diyen PEN America CEO’su Suzanne Nossell, ifade özgürlüğünün toplumda yeterince anlaşılmadığına değiniyor. ABD’de özgürlükleri tanımlayan ‘Birinci Anayasa’, Twitter ve Facebook gibi platformların nasıl davranacaklarını, içeriğinin ne olacağını belirlemiyor.
Yani anayasa, platformları hem bağlamıyor hem serbest bırakıyor. Sosyal medya mecraları da ellerindeki özgürlükle istediklerini ‘kısıtlayabilir’ hale geliyorlar. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da geçen hafta Twitter’da kısıtlandı. ‘LGBT sapkınları’ ifadesi içeren tweet’iyle kuralları ihlal ettiği için paylaşımı uyarıyla perdelenen bakan Soylu, rahatça yazabilmek için takipçilerini Telegram’a davet etti.
Özgürlük kimin için?
ABD’nin kamu aleyhine faaliyetlerini ifşa eden eski ajan Edward Snowden’in danışmanı olarak tanınan Ben Wizner’a göre herkesin ifade özgürlüğünün anlamını bildiğini sanması da başka bir problem. “Özgürlüğün kendi ifadeleri için geçerli olduğundan şüphe duymadıkları gibi tehlikeli ve saldırgan ifadeler için geçerli olmadığından da eminler” diyen Wizner, bu kadar büyük güce sahip şirketler üzerinde yasal yaptırımların sıkılaşması gerektiğini söylüyor. Yaptırımlarsa içeriğe yönelik değil, anti-tröst ve tekelleşmeye yönelik olmalı. Sosyal medyanın bir devlet başkanını susturacak derecede güçlenmesi, geçen haftalardaki WhatsApp vakası gibi ‘kimin kime hizmet ettiği’ sorularını da gündeme taşıdı.
Konuyu işleyen The New Yorker yazarı Andrew Marantz, sosyal medyanın varoluş sebebinden bambaşka bir yöne kaydığını çarpıcı ifadelerle dile getiriyor: “Twitter ve diğer büyük sosyal ağlar, ilk 10 yıl boyunca kendilerini ‘ifade özgürlüğü partisinin ifade özgürlüğü kanadı’ olarak konumlandırdılar ve bunu platformlarını başıboş bırakmanın bahanesi olarak kullandılar.”
Toplumu kırılgan yaptı
Sosyal medyanın özgürleştirici olacağı sanıldığı halde işlerin öyle gitmediğini anlatan Marantz, “Aksine, sosyal medya büyük bir hızla profesyonel medyayı yok etmeye başladı, yaşamımızı aşındırdı, bizleri telefonlarımız ve birbirimizle sağlıksız ilişkilere soktu, kişisel verilerimizi paraya dönüştürdü ve hepimizi narin, gergin ve kırılgan bir havaya soktu. Üstelik bunların hepsi birkaç girişimci ve yatırımcı kafa karışıklığımız ve bağımlılığımız üzerinden kâr ederken oldu” diyor. Marantz’a hak vermemek elde değil. Tabii ki sosyal medyanın hayatımıza kattığı faydaları ve maddi manevi olumlu etkilerini göz ardı edemeyiz...
‘Trump deneyimi’ insanlık için öğretici derslerle dolu dört yıllık sancılı ve absürt bir süreçti. Küresel düzendeki çarpıklığın gözler önüne serilmesine ziyadesiyle hizmet etti. Giderayak sosyal medyanın gölgede kalan bir yönünü, karanlık sayılabilecek bir gücünü de ortaya çıkarmış oldu. Şimdiyse binlerce yıllık bir gerçeği hatırlamakta fayda var: Şayet birileri üzerimizde gücünü kullanabiliyorsa, sebebi bizden güçlü olmaları değil, gücü onlara verdiğimiz içindir.
Jack Dorsey pişman
Yasaklama olayının ardından Twitter CEO’su Jack Dorsey kendi kararlarından memnun olmadığını belirten bir açıklama yaptı. “Dinamikler çerçevesinde an itibariyle doğru bir karar olsa bile uzun vadede açık ve özgür bir internet için yıkıcı sonuçları olabileceğini düşünüyorum” diyen Dorsey, yasağın bir hata olduğunu ifade etti.
Trump, Gwen Stefani yüzünden başkan olmuş
‘Fahrenheit 9/11’ belgeselinin yapımcısı Michael Moore, Trump’ın başkan seçilmesiyle ilgili çarpıcı bir iddia ortaya attı. Donald Trump, ‘Çırak’ programıyla yer aldığı NBC televizyonunda benzer bir program yapan ünlü şarkıcı Gwen Stefani’den daha az ücret aldığını duyunca hırslanmış. Popülerliğini ve çok takipçisi olduğunu kanıtlamak için göstermelik olarak başkanlığa adaylığını koyan Trump, aslında seçilmek istemiyormuş. Halktan aldığı desteğin büyüklüğünü görünce başkanlık yarışını ciddiye bindirmiş...
Paylaş