Paylaş
Günümüzde havalı söylemiyle mikro marka temsilciliğine ya da amiyane tabiriyle sosyal medya tezgâhtarlığına dönüşen influencer’lık, internetin en popüler işlerinden biri haline geldi. Hatta güncel bir araştırmaya göre ABD’li gençler arasında gözde meslek olarak görülmeye başlamış. Meslek demek biraz tuhaf ve iddialı gelse bile çoğu gencin ideal bir yaşam biçimi olarak gördüğünü inkâr edemeyiz. Bedava gelen ürünler, kârlı anlaşmalar, beğenisi bol takipçiler ve dışarıdan bakınca harika görünen bir yaşam tarzı… Önceki nesillere kıyasla, kendi tabirleriyle ‘hiçbir şeyi olmayan’ bir jenerasyon için influencer’lık, kestirmeden ulaşılabilecek bir başarı ve tatmin yolu…
Ancak hızlı tüketim kültürünün süratle dönüşen doğası buradaki dinamikleri de tersine çevirmeye başladı. Bahar aylarında TikTok’ta ortaya çıkan ve son günlerde sosyal medyada yeniden yükselen ‘deinfluencer’ trendi diğerinin aksine tüketicileri kalitesiz, gereksiz veya parasını hak etmeyen ürünler konusunda uyarıyor. Onları satın almamaya teşvik ediyor. Fortune, CNN, BBC, Huffington Post ve The Guardian’daki haberlerle dünya basınının ilgisini çeken ‘deinfluencing’ kavramı Türkçeye ‘etkisizleştirme’ kelimesiyle girdi. Tabii Z Kuşağı bu kelimeyi pek kullanmıyor ve sosyal paylaşımlar #deinfluence etiketiyle yapılıyor. #deinfluencetürkiye etiketiyle TikTok’ta karşıma çıkan videolardaki söylemler “Sizi diinfluuns etmeye geldim” şeklini almış. İngilizce paylaşımlarsa “Allow me to deinfluence you/Sizi deinfluence etmeme izin verin” lafını kullanıyor.
Influencer’lık doğru yapıldığında emeğin ve zamanın karşılığını verdiği için bir iş modeline dönüşebiliyor ve markaların dolgun pazarlama bütçelerinden payını alıyor. Ancak deinfluencing yapanlar, bunu sürekli bir unvan olarak taşımaktan ziyade paylaşım biçimi olarak benimsiyorlar. Ayrıca tanıtım yaptığı ürünlerin yanı sıra beğenmediği ürünlere karşı uyaran influencer’larla da karşılaşıyoruz. Bunlar biraz şüphe uyandırıyorlar. En çok etkisizleştirilenlerin başında güzellik ürünleri var. Ömür boyu kozmetik videosu izleme kotamı doldururken fark ettiğim üzere, deinfluencer’ları motive eden iki ana unsur var: İlki, dünyanın geçirdiği ekonomik buhran. İkincisiyse influencer’ların giderek samimiyetten uzaklaşmaları. Yaratımları takipçilere fayda sunmaktan çok markaya hizmet etmeye döndükçe tepki çekmeye başlıyorlar. Bir noktada tüketim kültürünün kendini besleyenleri de tüketmeye başladığını söyleyebiliriz.
TikTok Türkiye’deki genç kadın deinfluencer’lardan biri, lüks tüketime özendirmekle eleştirdiği influencer’lardan yakınırken bu işe başlama sebebini iki cümlede özetliyor: “Pahalı ürün gösterdikleri zaman zaten alamıyoruz, imkânsız… Uygun fiyatlı markaları gösterdikleri zaman da inanamıyoruz, samimi gelmiyor.” Mağazalardaki fiyatların absürt-astronomik seviyelere ulaştığı Türkiye, deinfluence paylaşımları için doğal olarak biçilmiş kaftan. Tam hayata atılacakları dönemde zorlayıcı ekonomi ve yaşam koşullarına boğulan Z Kuşağı içinse deinfluencing sadece bir trend değil, tüketim odaklı düzene karşı bir hayatta kalma refleksi aynı zamanda.
Deinfluencer’lar yalnızca gereğinden pahalı ya da kalitesiz ürünleri paylaşmıyorlar, nadir kullanılan ya da fazla işe yaramayan ev aletleriyle benzeri kişisel ürünler konusunda da farkındalık uyandırıyorlar. Influencer’ların genel olarak bakımlı ve şık imajının aksine, birçok deinfluencer sade hatta sakil görünümlü, samimi profilleriyle öne çıkıyor. Markalardan veya takipçi kaybetmekten pek çekinmiyorlar; “Bunu deinfluence ettiğim için nefret eden çok olacak ama yine de…” diyerek paylaşmaya devam ediyorlar. Tüketim çağının antikahramanlarına dönüşen deinfluencer’lar bir yandan farkındalık yaratırken diğer yandan geri dönüşümü, ikinci el kullanımını destekliyor ve bozulan ürünleri onarmak veya alternatif tasarımlar geliştirmek gibi çevre bilincine faydalı mesajlar paylaşıyorlar. Belki maddi dünyada sahip oldukları çok şey yok ama Z Kuşağı’ndaki gençler internette kimin söz sahibi olduğunu çok iyi gösteriyorlar!
Hayırlı bir iş yapıyorlar
#Deinfluence etiketli paylaşımların yarısından fazlası kozmetik ve kişisel bakım ürünlerini içeriyor. Şimdilerdeyse giderek her şeyin etkisizleştirildiğini görebiliyoruz. Popüler sosyal medya trendleri de bundan nasibini alıyor. Akıl ve ruh sağlığına yönelik paylaşımların, spiritüel ve kişisel gelişim içeriklerinin aşırı tüketildiğinde insana yetersiz veya sorunlu hissettirebileceğini söyleyen deinfluencer’lar hayırlı bir iş yapıyor. Ayrıca mekânlar, restoranlar, hatta şehirler bile deinfluence edilebiliyor. Örneğin sosyal medyada çok fazla tanıtıldığı için turistlerden adım atılacak yeri kalmayan, her köşesinde upuzun kuyruklar oluşan Floransa kentinin yerel sakinleri, şehir merkezinden dışarıya sürüldükleri için kendi şehirlerini etkisizleştirmeye çalışıyorlar (Biz de Kadıköy ve Moda’yı #deinfluence edebilsek hiç fena olmayacak). Bazen akla gelmeyecek şeyleri deinfluence edenler de var… TikTok Türkiye’deki genç bir kadın kullanıcının “Ben de deinfluencer olmaya karar verdim. İlk tanıtım yapacağım ürün erkekler, erkeklerden uzak durun arkadaşlar, hepsinden!” mesajını #erkolaryeto etiketiyle paylaştığı görülüyor.
Paylaş