Paylaş
RUTİN YAŞAYANLAR ‘BİR ANDA’ YAŞLANIYOR
Olgunluk yaşlarına adım atan her insanın deneyimlediği bir fenomen; zamanın giderek daha hızlı ilerlediği, ömrün su gibi akıp geçtiği hissi. Zamanın kendi akışında bir değişiklik olmasa da algımız bize bu illüzyonu yaşatıyor. Geçen senelerde, yarı bilimsel, yarı felsefi biçimde bu özel durumun ‘insanın ne kadar süre yaşadığı’ ile ilgili olduğu bulunmuştu. Örneğin 1 ay, 8 yaşındaki bir çocuk için ömrünün kayda değer bir süresini ifade ediyor. Ancak 80 yaşındaki bir insan için 1 ay, çok daha kısa bir süre anlamına geliyor ve aylar çok daha hızlı geçen bir algıda yaşanıyor. Şimdiyse önemli bir parametrenin daha etkili olduğu keşfedildi: Hatıralar. İnsan ne kadar çok kalıcı hatıra biriktirirse zamanı o kadar dolu algılıyor ve uzun geçtiğini hissetmesine sebep oluyor. Sabahtan akşama kadar dolu dolu geçirdiğimiz bir günün ardından “Ne kadar uzun bir gündü” deriz. Aylaklık ettiğimiz pazar günleriyse bir çırpıda geçiverir. Aynı durum, beyin için haftalar, aylar, yıllar ölçeğinde de yaşanıyor. Dolayısıyla sürekli aynı şeyleri yaparak rutin hayatlar yaşayanlar bir anda yaşlandıklarını ve ömürlerinin geçiverdiğini hissediyorlar. Duke Üniversitesi’nden mekanik mühendislik profesörü Adrian Bejan, daha uzun yaşadığını algılamak için rutinlerin dışına çıkmayı, yeni yerler keşfetmeyi, yeni hobilere başlamayı ve farklı deneyimler yaşamayı öneriyor. Ayrıca yeni görsel imgeler de zaman algısını zenginleştiriyor. Hiç görülmemiş manzaralar, sanat işleri ve görsel şovlar izlemenin zaman algısını derinleştirip yavaşlatabildiği anlatılıyor.
PORTATİF BİR FİLTREYLE DENİZLERİ İÇEBİLECEĞİZ
Giderek ısınan Dünyamızda içme suyu kaynaklarının azalması, geleceğimizin başlıca problemlerinden… Öte yandan gezegenin dörtte üçünün sularla kaplı olması herkesin aklına aynı soruyu getiriyor: “Deniz suyunu içilebilir hale getirebilir miyiz?” ABD’nin MIT laboratuvarlarında geliştirilen bir cihaz, deniz suyunu çok az enerji kullanarak içme suyuna çevirebiliyor. Bir bavul büyüklüğündeki sistem, konsantre iyon polarizasyonu tekniğini kullanarak Dünya Sağlık Örgütü’nün standartlarını da geçen kalitede içme suyu üretebiliyor. Mevcut tuzdan arındırma sistemleri suyun şiddetli biçimde filtrelere pompalanmasını gerektirdiği için büyük yer kaplıyor ve çok enerji gerektiriyordu. Sistem, elektrik akımları kullanarak sudaki parçacıkların ve tuzun ayrışmasını sağlıyor ve filtreye gerek duymadan deniz suyunu içilebilir hale getiriyor. Cihaz şimdilik yarım saatte bir bardak doldurabiliyor.
UZAYDAKİ EN BÜYÜK KAYNAK
Suyun Dünya’ya nasıl geldiği astronomların ilgilendiği konulardan biri. Son yıllardaki araştırmalar, suyun göktaşları vasıtasıyla uzaydan yağdığını destekliyordu. Milyonlarca yıl Dünya’ya hücum eden donmuş su yüklü asteroidler sürtünmeyle yanarken taşıdıkları sular buharlaşıp atmosfere dağılıyor ve yağmur olup yeryüzüne yağıyordu. Samanyolu’nda da donmuş su kütleleri olduğu biliniyor ancak yakın zamandaki bir keşif bilim dünyasını hayretler içinde bıraktı. Dünya’dan 12 milyar ışık yılı uzaklıktaki bir ‘quasar’ (aşırı parlaklığa ve kütleye sahip gökcismi) yıldızının yörüngesinde akıl almaz büyüklükte bir su kütlesi keşfedildi. Dev yıldızın etrafını saran su, Dünya’daki okyanusların 140 trilyon katına eşdeğer. NASA’nın desteklediği araştırmada su kütlesi, gökcisminden gelen ışık faylarının ve radyasyon dalgalarının karakterine bakarak tespit ediliyor. Yeni keşif, suyun evrenimizdeki yaygın bileşenlerden biri olduğunu ve en eski zamanlardan beri mevcut olduğunu ortaya koydu.
KÜRESEL ISINMAYA SEBEP OLAN KARBON OKYANUSLARA GÖMÜLECEK
Sanayilerin ve motorlu araçların havaya saldığı karbon parçacıklarının atmosferin sıcak kalmasına sebep olduğu ve küresel ısınmayı hızlandırdığı biliniyor. Biliminsanlarıysa doğal yollarla atmosferdeki karbonu ayrıştırıp soğumayı kolaylaştıracak yeni yöntemler araştırıyorlar. Kanadalı biliminsanları, solid carbon adlı yeni bir proje kapsamında, okyanusta petrol arayan platformlara benzer düzenekler kurarak atmosferdeki karbonu hasat etmeyi planlıyorlar. Okyanus tabanındaki bazalt kaya oluşumları doğal olarak karbonu hapsedebiliyor. Araştırmalara göre okyanuslarda, dünyadaki tüm petrolün karbon salımını emecek kadar bazalt kaya mevcut. Plana göre kritik noktalardaki okyanus kıyılarına kurulacak platformlarda rüzgâr türbinleriyle atmosferdeki hava emilecek ve toplanan karbon okyanus dibine gömülecek. Yeni bir rapora göre, 2050 yılındaki net-sıfır karbon düzeyine erişebilmek için yılda 10 milyar ton CO2 gazını atmosferden azaltmamız gerekiyor.
Paylaş