Paylaş
Bilim kelimesi, bilmenin yöntemini ifade ediyor. İngilizcedeki ‘science’ kelimesinin kökeni de eski Latincede ‘bil’ anlamına gelen ‘scire’den geliyor. Yalnızca ‘bilimin ispat ettiği şeylere’ inandığını söyleyerek gözle görünenin ötesinde olabilecek her şeye şüpheyle yaklaşanların düştüğü ikilem, tam da bu bilmek ve inanmak kavramları arasında keskinleşiyor. Çünkü inanmak, bilmeye göre eksik bir haldir. Bildiğimiz, emin olduğumuz şeylere inanmamıza gerek kalmaz. Ancak bir şeye inanıyorsak, emin değiliz fakat öyle olsun isteriz anlamına gelir. Orta Asya ve Anadolu kültüründe yeri olan Şamanlar, bilme ve inanma konusuna dair tarihten iyi bir örnek. Sibirya kökenli ‘Şaman’ kelimesi ‘bilen kişi’ anlamına gelir. “Şamanlar tanrıya ve ruha ‘inanmazlar’ çünkü onun varlığını ‘bilirler’” denir. Yaşadığımız çağda yeni keşifler ve teknolojiyle onlarca, hatta yüzlerce yıldır emin olduğumuz bilgiler değişmeye ve güncellenmeye başlıyor. Bu hafta gündeme gelen üç çarpıcı haberin ortak noktası, doğruluğundan neredeyse emin olduğumuz kavramların temelinden sarsılıyor olması. Gelin, zamanın başlangıcından tarihöncesi çağlara, oradan günümüze ve sonra geleceğe uzanan, bildiklerimizi yeniden düşündürecek bir yolculuğa çıkalım.
EVRENİN YAŞI 13,8 MİLYAR YIL MI, 26,7 MİLYAR MI?
Geçen yüzyılın büyük keşifleri arasında Big Bang teorisiyle başlangıç noktası açıklanan evrenin 13,8 milyar yıllık yaşı var. Evrenin başlangıcından bu yana geçen zamanı ölçmek için çeşitli teknikler ve matematiksel sabitler kullanılıyor. Işık hızı (c), yerçekimi sabiti (G) ve Plank sabiti (ℏ) bunlar arasında yer alıyor. Şimdiyse, James Webb teleskopuyla derin uzay tarandıkça kozmik süreçlerin farklı gerçekleştiği anlaşılıyor. Şaşırtıcı gelişmelerden biri, evrenin yaşından daha yaşlı galaksilerin varlığının keşfedilmesi. Bu yeni fenomeni açıklayan teorilerden biri, evrenin aslında 26,7 milyar yaşında olduğu. Ottawa Üniversitesi astronomlarından Rajendra Gupta’nın teorisi, Webb’den gelen yeni bulgulara ve 100 yıl kadar önce ‘yorgun ışık’ kavramını ortaya atan İsviçreli astronom Frits Zwicky’nin savlarına dayanıyor. Zwicky, fotonların kaynaktan çıktıktan milyonlarca ya da milyarlarca yıl sonra enerji kaybederek ‘yorgun ışık’ haline gelebileceğini öne sürmüştü. Gupta ışık sabitinin aslında değişken olabileceğini kabul ederek, diğer sabitlerin de değişebileceğini, dolayısıyla evrenin yaş ölçütlerinin güncellenmesi gerektiğini öne sürüyor. Gupta’nın teorisi kabul görürse, okul kitaplarının güncellenmesi gerekecek. ABD’de teoriyi duyuran ilk isim ünlü talk show sunucusu Joe Rogan oldu. Ardından Elon Musk da tartışmaya dahil oldu ve kara madde üzerine kendince yorumlar yaptı… Yaşadığımız evrenin sadece yüzde 5’i bildiğimiz tür maddeden. Geri kalan büyük kısmıysa gizemli kara madde ve kara enerjiden oluşuyor. Sonsuzluğun içinde devasa bir bilinmezlikte yüzdüğümüzün ispatı… Çok sevdiğim bir infografik var, evren hakkında bildiklerimizin oranını yuvarlak pasta dilimi grafiğiyle anlatıyor. Pastanın yüzde 1’inden ince bir diliminde ‘evren hakkında bildiklerimiz’, birazcık daha kalın bir diliminde ‘evren hakkında bilmediklerimiz’ ve pastanın geri kalan yüzde 95’inde ‘bilmediğimizi bilmediklerimiz’ yazar. Varlığını bile bilmediğimiz soruların sonsuzluğunu kabul etmek, sizde de varoluşa karşı derin bir tevazu hissi uyandırıyor mu?
Evren hakkında bildiklerimiz, bilmediklerimiz olduğu gibi bir de ‘bilmediğimizi bilmediklerimiz’ var.
DİNOZORLAR BESİN PİRAMİDİNİN TEPESİNDE MİYDİ?
Tarihöncesi çağların hayranlık uyandıran yaratıkları dinozorlar… ‘Jurassic Park’ filmiyle 90’larda popüler kültüre katıldıklarından beri her kuşağın ilgi odağı oldular. Fillerden 5-10 kat büyüklüğe ulaşabilen bu amansız yırtıcıların doğanın hâkimi olduğu kanısı yaygındı. Tür olarak rakip tanımadıkları ve besin piramidinin tepesinde oldukları varsayılıyordu. Scientific Reports’ta yayımlanan bir makaleye göre Çin’de keşfedilen bir fosil, büyük ezberi bozdu. 125 milyon yıllık fosildeki sahnede, porsuk benzeri büyükçe bir memelinin, kendinden 3 kat büyük bir dinozoru dişlediği görülüyor. New York Times’ın röportaj yaptığı paleontolojist Jordan Mallon, günümüzde kendinden büyükleri avlayan hayvanlar olduğunu fakat dinozorlar döneminde ilk kez rastlandığını anlatıyor.
YAPAY ZEKÂ TARİHİN EN BÜYÜK YATIRIM BALONU MU?
Şirketler, teknoloji yarışında öne geçmek için yapay zekâya büyük yatırımlar yapıyor. Ancak Stability AI CEO’su Emad Mostaque’ya göre AI yatırımları gelmiş geçmiş tüm balonları geçebilir. Stability AI, Midjourney gibi popüler AI görsel üreteçlerinin kullandığı Stable Diffusion teknolojisini geliştiren firma. OpenAI’ın en büyük rakibi olarak sektörde söz sahibi. Mostaque’nun balon ifadesinin sebebi, yapay zekânın henüz yolun çok başında olması. Bilinen büyük teknolojik balonların ilki, 90’lardaki dot.com bubble’dı. İnternetin ilk yıllarında binlerce girişimci şirket kurulmuş ve yatırım almıştı. Ancak çoğu teknoloji henüz yetersiz olduğu için hedeflerine ulaşamadan yok oldu. Yapay zekânın da aynı şekilde yatırımcıların iştahını kabarttığını söyleyen Mostaque, şirketlerin rekabet için acele hareket ettiğini düşünüyor. Sanılanın aksine yapay zekânın hayatın geneline adapte olmasının uzun yıllar alacağını belirten teknoloji duayeni, yapay zekâyla parlatıldığı halde verimli çalışmayan ürünlerin şirketlere değer kaybettirme riski olduğunu hatırlatıyor.
Paylaş