Paylaş
Büyüme kelimesi yerine gelişmeyi tercih ettim hep.
Büyümenin bir hastalık getirdiğine, 18 yaşına kadar yaşadığım ve o zaman 6 milyonlarda olan İstanbul’un geldiği noktada, 18 yaşından 50 yaşına kadar hayatımı devam ettirdiğim ve 1990’ların başında 1.5 milyon sınırlarında olan ve bugün 3 milyonu geçen Bursa’nın içinde olduğu durumu gördüğümde bir kez daha inandım.
AVRUPADA SADECE 2 ŞEHİR
Özendiğimiz Avrupa’da, metropol hesabıyla bakıldığında bile en çok Londra ve Paris 10 milyon sınırını aşan iki Avrupa kenti. Onun dışında kalan, Roma, Berlin, Barselona, gibi kentlerin metropol olarak 5-6 milyonları geçmiyor.
Şehir merkezi nüfusları ise bu rakamların yarısı kadar.
1990’ların başında Marmara Bölgesi’nin nüfusu 13 milyonu biraz geçerken, şimdi bu rakam 26 milyon 650 bini de geçmiş durumda.
Türkiye’nin yaklaşık 67 bin kilometrekarelik bir yüzölçüme ile yüzde 8,5’ine karşılık gelen Marmara Bölgesi, nüfus açısından Türkiye’nin yüzde 30’undan fazlasını barındırıyor.
Ülke ekonomisinin kalbi olan bölgeden yapılan ihracat, toplam ihracatın yüzde 60’ını geçiyor.
ÇÖZÜM NÜFUS AZALTILMALI
Marmara Depremi sırasında 10 milyon sınırında olan İstanbul, bugün 17 milyona merdiven dayamış durumda.
Doğu Anadolu’daki deprem fırtınasının ardından gözlerin çevrildiği İstanbul’da, artık çözümün şehrin nüfusunun azaltılmasında olduğu konuşuluyor.
24 yılda, depreme rağmen şehir nüfusunu 6 milyon artıran anlayış, umarım bu kez sadece İstanbul’u değil tüm Marmara’yı olması gereken nüfus yoğunluğuna kavuşturur.
Türkiye’nin farklı yerlerinin de kalkınması ve yoğunluğun dengeli dağıtılması, deprem, adil gelir dağılımı, çevresel etkiler ve sosyal etkiler açısından çok önemli.
Artık değişimin zamanı geçiyor bile.
Ülkeyi Marmara’ya sıkıştırırsak, ileride yaşayacağımız büyük sorunun altından kalkamayız.
Kalın sağlıcakla.
Paylaş