Paylaş
Dünyada ve ülkemizde hep sıkıntılı kutlanmış bir bayramdır 1 Mayıs. Dünyada tıpkı 8 Mart Dünya Kadınlar günü gibi kanla bedeli ödenmiş bir bayramdır 1 Mayıs. Ülkemizde de elbette kanla bedel ödetilen ancak artık kutlama havasına yaklaşan bir gün olabilmiştir. Ancak içi de giderek boşalmıştır. Artık 1 Mayıs, havanın da giderek güzel olmasıyla ailece hoş vakit geçirilen bir güne dönmüştür. Ancak, nasıl milli bayramları halen özel bir önem atfederek kutluyorsak, 1 Mayıs’a da bu önemi vermek gerekir sanırım. Hele hele içinden geçtiğimiz süreçte 1 Mayıs’ın daha da bir önem kazanacağı açıkça belli olurken.
Neyi mi kastediyorum? Seçim yaklaşıyor. Sayın Cumhurbaşkanı büyük bir ekonomik krizin geldiğinin farkında ve bir konuşmasında şunları söyleyebiliyor:
“Bu ülkenin olağanüstü hal ile yönetilen dönemler, bizim OHAL gibi değildi. Fabrikalar greve gider, çalışamaz hale gelirdi. Sanayicilere sesleniyorum, bir tane fabrikada grev söz konusu mu? Böyle bir şeyde biz anında müdahalemizi yapıyoruz. Ve OHAL anında bir çözüm kaynağı oluyor.”
Yani; Cumhurbaşkanı, işçilerin en büyük direnme gücü olan grevlere izin verilmediğini ve verilmeyeceğini söylüyor. Peki yasal olarak işçilerin bu hakkı varken bunun engellenmesi yaklaşan ekonomik krizde daha da büyük gerginliklere neden olmayacak mı?
Türkiye’nin sürekli büyüdüğü resmi rakamlarla anlatılıyor. İyi de bu büyümede itici güç olan çalışanlar yıllardır aynı oranda büyüyemiyor. Sıkıntılar birlikte aşılır. Sorunları çözecek, fedakarlık yapacak hep işçiler midir?
Bu anlayış bizim genlerimizde var. “Ben sana ekmek veriyorum” diyen anlayışa onay veren çalışanların olduğu toplumdan daha ileri bir görüş nasıl beklersin? Doğrusu şöyle olmalıydı: “Sen sermaye ve organizasyonu, ben de üretimi üstleniyorum Yani, birlikte bir ürün ortaya koyuyoruz. Sen bana iş imkanı tanıdığın kadar ben de senin sermayenin artmasını sağlıyorum.”
Ekonomi muhabiri olarak başladığım meslek hayatımda işçi haberleri hep daha az görülen olurdu. Yine de sendikalarla ilgilenen muhabirler vardı. Artık yok noktasında. Bu ülkede 14 milyona yakın resmi çalışan var. Bunların sadece yüzde 12’si sendikalı. İki milyon 500 bin memuru, 2 milyon 200 bin kadar çiftçiyi, 1 milyon 600 bin kadar esnafı ve onların çalışmayan eşleriyle okuyan çocuklarını da da emekçiler kadrosuna dahil ederseniz; bu ülkenin dar gelirliler ülkesi olduğunu ve beklenen krizin en çok kimleri vuracağını daha iyi anlarsınız. O nedenle, bu 1 Mayıs daha da bir önemlidir.
Artık, Patronlar Kulübü TÜSİAD bile, dünyanın değiştiğini ve ekonomideki kötü gidişin altını alışık olmadığımız bir üslupla çiziyor. Bu gemide birlikte batacağımızın farkındalar.
TUNCAY ÖZİLHAN...
TÜSİAD 48. Genel Kurul Toplantısı’nda konuşan Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan bakın özetle neler diyor:
“Dünyanın ağırlık merkezi batıdan doğuya doğru kayıyor. Liberal demokrasi, hukuk devleti ve piyasa ekonomisinin tüm dünyaya barış ve refah getireceği beklentisinin boş çıktığını itiraf etmek durumundayız.
1990’lardaki ekonomik sorunlarımız adeta bir bir geri dönüyor. TL’nin değerinde yine aşırı dalgalanmalar yaşanıyor. Fiyat istikrarını sağlamak bir yana, enflasyonu %10’un altında tutmakta zorlanıyoruz. Cari açık, yeniden Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın %5’lerine doğru tırmanışta. Doğrudan yatırımlar 10 sene önceki seviyenin yarısına düştü. Türkiye’nin toplam net borç stoku Gayri Safi Yurtiçi Hasılası’nın üçte birine dayanmış durumda. Özel sektörün yurt dışı borçları 235 milyar dolara ulaştı.
1990’ların geri gelen sorunlarına ilaveten bir de yeni sorunlar var: Türkiye üretmiyor. Hem tarım, hem de sanayi üretiminde kan kaybediyoruz. 1990’larda tarım ve sanayinin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla içindeki payı %40’ların üzerinde idi. Artık bu oran %30’ların altına indi. Üretmeden tüketiyoruz. Tüketmek için de borçlanıyoruz. Fabrika arsaları ve tarlalarda inşaatlar yükseliyor. Büyüme, kentsel ranta dayalı olursa, sınırlarını da rant çizer. Üretime dayalı olmayan büyüme süreçlerinin sonu, her yerde, hep hüsran olmuştur.”
Aynı gemideyiz. Bunun farkına bu ülkenin patronları bile varmış durumda. O nedenle gelin bu 1 Mayıs’ı rantın ve beton lobilerinin değil, yeniden üretim ekonomisinin ve hakça bölüşmenin şart olduğu bilinciyle kutlayalım.
Kalın sağlıcakla.
Paylaş