Yollarımız burada ayrılıyor...

Robert Redford’u oyuncu olarak son kez huzurlarımıza getiren ‘İhtiyar Adam ve Silah’, yaşlı bir soyguncunun hikâyesini anlatıyor. David Lowery imzalı yapım, bu büyük sinema ikonuna zarif bir veda olmuş.

Haberin Devamı

Butch Cassidy’ uzun süredir aramızda yok ama şükür ki ‘The Sundance Kid’ bizi hâlâ varlığıyla onurlandırıyordu. Lakin artık onu da perdede göremeyeceğiz... Evet, bu hafta salonlarımıza konuk olan ‘İhtiyar Adam ve Silah’ (‘The Old Man & the Gun’), Robert Redford’un veda sonatı niteliğinde... Sinema tarihinin bu büyük ikonu aramızdan ayrılırken tam da kariyerine uygun bir öyküyle perdeyi kapatıyor. David Lowery imzalı film, hayatı boyunca soygun yapmadan duramayan ama yakalandığında da her zaman bir şekilde hapisten kaçma fırsatını bulup mesleğini icra eden (!) yaşlı bir suçlunun hikâyesini anlatıyor.
Yollarımız burada ayrılıyor...
David Grann’in The New Yorker’da çıkmış bir makalesinden yönetmen Lowery tarafından senaryolaştırılan yapımda Forrest Tucker’ın gerçek hikâyesinden izleri sürüyoruz. 1981’de geçen öyküde şık giyinmiş, şapkalı, nazik bir yaşlı adam suretiyle bankaya giren ve zarif cümleler eşliğinde eylemini gerçekleştiren bir portreyle karşılaşıyoruz. Tucker, hiç durmuyor ve adeta emeklilik günlerini de soygun yaparak geçiriyor. Ekibindeyse benzer yaş grubundan iki kişi daha var; Teddy ve Waller.
Yollarımız burada ayrılıyor...
Bir nevi ‘Kaçak’
Öte yandan arka arkaya gelen benzer özelliklere sahip soygunlarla John Hunt adlı bir dedektif ilgileniyor ve takibe başlıyor. Bir süre sonra Hunt adeta 70’lerin ünlü dizisi ‘Kaçak’taki Komiser Gerard’a, Tucker da Dr. Richard Kimble’a dönüşüyor. Bu arada, bir soygun sonrası arabası arıza yaptığı için yardımına koştuğu Jewel adlı kendi kuşağından bir kadınla Tucker arasında da romantik rüzgârlar esiyor...
‘İhtiyar Adam ve Silah’ (ki bu isim Ernest Hemingway’in klasiği ‘İhtiyar Adam ve Deniz’e gönderme gibi duruyor), Robert Redford için tıpkı canlandırdığı karakterin kişiliği gibi zarif ve ince bir veda olmuş.
Öykü, yönetmen Lowery’nin çıkış filmi olan ‘Ain’t Them Bodies Saints’e selam gönderen bir yapıda (ki bu yapım da 70’lerin Terrence Malick klasiği ‘Badlands’e saygı duruşuydu adeta). Kadrosunda Sissy Spacek, Casey Affleck, Danny Glover, Tom Waits ve Tika Sumpter gibi isimleri de barındıran ‘İhtiyar Adam ve Silah’ı, özellikle 83 yaşındaki Redford’u perdede uğurlamak isteyenlere tavsiye ediyoruz...
Yollarımız burada ayrılıyor...

Peki ama bir fil bunu yapabilir mi?
‘Dumbo’, 1941 tarihli bir Disney klasiği... Bu bir zamanların muhteşem animasyonu, uygarlığımızın geldiği noktalar da göz önünde tutularak yeniden öyküleştirilmiş ve Tim Burton yönetmenliğinde günümüz seyircisiyle buluşturulmuş. 1919’da Florida’da başlayan film, savaş sonrası ortamında eski görkemli günlerini arayan bir sirkte yeni doğan minik bir filin serüvenlerini anlatıyor. Savaştan tek kolunu kaybederek dönen babalarıyla birlikte sirkte yaşayan ve koca kulaklara sahip filin uçma yeteneğini keşfeden iki kardeş, kumpanyanın kaderini değiştiriyor. Çok geçmeden eğlence sektörü imparatoru havasındaki bir girişimcinin ekibi keşfetmesiyle de bambaşka bir dünyanın parçası oluyorlar...
‘Dumbo’, başka bir yönetmenin elinden çıksaydı kuşkusuz bambaşka kriterlerle değerlendirebilirdik ama kamera arkasında koca Tim Burton olunca insan farklı beklentilere giriyor. Öykü yer yer kimi renkli anlar, görüntüler, sahneler içerse de ‘Dumbo’, ‘pazar sabahı kuşağı filmleri’ havasının ötesine gidemiyor. Burton imzalı yapımın en iyi yanı ‘sirk’ meselesine dair, hayvan hakları üzerinden verdiği doğru mesaj... Handikapı da karikatürize karakterleri...
Yollarımız burada ayrılıyor...
Zamane ‘Süper’i...

Yer açın, bir süper kahraman daha aramıza katılıyor: ‘Shazam’ (ki kendisi Herkül, Atlas, Zeus, Merkür ve Aşil’in karışımı özelliklere sahip) güçlerinin farkına çok sonradan varan bir karakter. Hikâye Billy Batson adlı 15 yaşındaki bir çocuk üzerine kurulu. Küçükken bir lunaparkta (filmin girişi bu açıdan biraz Jordan Peele’nin ‘Us’ını andırıyor) annesini kaybeden, başka ailelerin elinde büyüyen (ki hepsinden kaçıyor) Billy, son olarak kendisine benzer miniklerle dolu korumacı bir aile çatısı altındayken farkında olmadan büyülü bir dünyaya geçiyor ve buradan ‘seçilmiş kişi’ sıfatıyla dönüyor. Sonsuz yalnızlığı içinde yaşayan ve mirasını bırakacak doğru kişiyi arayan bilge bir büyücüden yeni kimliğini alan Billy, gerçek dünyaya 30’ların ortasında tuhaf giysilere sahip bir yetişkin sıfatıyla katılıyor. Peşi sıra süperlikle sıradanlık arasındaki geçişin, atacağı ‘Shazam’ çığlığı sayesinde olacağını fark ediyor.
Yollarımız burada ayrılıyor...
‘Superman’le ‘Deadpool’
karışımı bir kahraman
Yeni kimliğine ve yeteneklerine alışma faslını aile üyesi Freddy’yle yaptığı pratiklerle geliştirirken karşısına yeteneklerini kendi üzerine geçirmek isteyen Dr. Thaddeus Sivana ve ‘Yedi Ölümcül Günah’ takımının üyeleri çıkıyor...
Eski bir DC Comics karakteri olan Shazam’ı karşımıza getiren ‘Shazam: 6 Güç’; ‘Lights Out’ ve ‘Annabelle: Creation’ gibi gerilim yapımlarıyla tanınan David F. Sandberg imzasını taşıyor. Kendisiyle dalga geçen ‘Süper’ kahramanlar ailesinin bu yeni üyesinin filmi sürekli selfie çektirmek, eylemlerini sosyal medyada paylaşmak gibi ‘şimdiki zamanlar’ refleksleriyle donatılmış... Öte yandan filmi ‘Superman’la ‘Deadpool’un bir karışımı olarak tanımlamak da mümkün. Lakin hoşlukları, yer yer ince göndermeleri, özellikle kahramanın ‘Süper’ kimliğini canlandıran Zachary Levi’nin performansı derken ‘Shazam: 6 Güç’ seyir sevki vaat ediyor ama genel toplamda vasatı aşamıyor.
Yollarımız burada ayrılıyor...

Ve şehre
bir festival gelir…
Malum, şehrin en güzel etkinliklerinden biri olan film festivali, dün itibariyle başladı. İstanbullu sinemaseverler 16 Nisan’a kadar sürecek bir maratona 38’inci kez tanıklık edecek. Etkinlik boyunca 19 bölümde, 45 ülkeden, 187 yönetmenin toplam 186 filmi gösterilecek. ‘Uluslararası Jüri’nin başkanlığını Lynne Ramsay’nin, ‘Ulusal Jüri’nin başkanlığını Ümit Ünal’ın üstleneceği festivalin filmleri Beyoğlu’nda Atlas Sineması, Beyoğlu Sineması, Pera Müzesi Oditoryumu, Nişantaşı’nda Cinemaximum City’s (Salon 7, Salon 3), Gayrettepe’de Cinemaximum Zorlu (Salon 8) ve Kadıköy’de Rexx Sineması ve Kadıköy Sineması olmak üzere sekiz salonda gösterilecek.
Kaçırılmayacak 10 film
Festivalde gösterilecek her film kuşkusuz önemli ama küçük çaplı bir rehber olması bakımından hatırlanacağı gibi iki hafta önce
10 sinema yazarına sorarak ‘Kaçırılmayacak 10 film’ listesi vermiştik. Söz konusu listeyi hatırlatmak gerekirse şu yapıtlardan oluşuyordu:

Haberin Devamı

High Life / Yön: Claire Denis
Yollarımız burada ayrılıyor...
Lanetli Kumaş / Yön: Peter Strickland
Sınır / Yön: Ali Abbasi
Yüzleşme / Yön: François Ozon
Nehir Kıyısındaki Otel / Yön: Hong Sangsoo
Diane / Yön: Kent Jones
Eşanlamlılar / Yön: Nadav Lapid
Dünya Yanarken Ne Yapacaksın? / Yön: Roberto Minervini
Ağaçlardan Bahsetmek / Yön: Suhaib Gasmelbari
Greta / Yön: Neil Jordan

Haberin Devamı

Diğer seçenekler...
Haftanın öne çıkan yapımlarından ‘Hayvan Mezarlığı’nı (‘Pet Semetery’) Kevin Kölsch-Dennis Widmyer ikilisi yönetmiş; oyuncular Jason Clarke, Amy Seimetz, John Lithgow ve Jete Laurence.
Yollarımız burada ayrılıyor...
‘Hayvan Mezarlığı’
Başrollerini Altan Erkekli, Toygan Avanoğlu, Hande Katipoğlu ve Sadi Celil Cengiz’in baylaştığı ‘Hababam Sınıfı Yeniden’ Doğa Can Anafarta imzasını taşıyor. Onur Barış’ın yönettiği ‘Benden Hikâyesi’, edebiyatımızın kıymetli yazarlarından Sait Faik üzerine bir belgesel. Süleyman Arda Eminçe imzalı ‘Suç Unsuru’nda Koray Erkök, Bülent Çolak,
Altuğ Elveriş ve Emre Şen başrollerde...
Yollarımız burada ayrılıyor...


Yazarın Tüm Yazıları