Paylaş
Sinema tarihine ‘Heat’ gibi bir klasiği armağan eden emektar yönetmen Michael Mann’in son adımı bir araba markası olmanın yanı sıra motorsporlarının da öncü grubu Ferrari’nin geçmişinde dolaşıyor ve bu devasa imparatorluğun sancılı bir dönemini perdeye taşıyor. Film 1957’de açılıyor. Bir zamanların otomobil yarışçısı Enzo Ferrari’nin eşi Laura’yla birlikte kurdukları şirket krizdedir. Bir yanda oğulları Dino’nun erken yaşta (24) ölümü, öte yanda zor koşullarda ayakta durma çabası derken kurtuluş İtalya’da düzenlenen ünlü ‘Mille Miglia’da alınacak başarıya endekslenmiştir. Bütün bunların yanı sıra Enzo’nun 12 yıla varan yasak ilişkisi ve bu ilişkiden doğan oğlu Piero’nun annesi Lina Lardi’nin meseleyi legalleştirme isteği kopmaya hazır bir başka fırtınanın da habercisidir. Enzo hem iş hem de özel hayatındaki gelgitler karşısında dik durmaya çabalarken yarış takımındaki pilotların yaşadığı trajediler de cabasıdır.
Brock Yates’in 1991 tarihli, ‘Enzo Ferrari: The Man, The Cars, The Races, The Machine’ adlı kitabı esas alınarak 2009’da aramızdan ayrılan Troy Kennedy Martin tarafından yazılan senaryodan çekilen filmde Michael Mann, odağını iki ana arterden oluşturmuş. Bir yanda savaşta babasını ve abisini kaybetmiş, sonrasında oğlunun vefatının yarattığı travmayı bir türlü atlatamamış ve mutluluğu yasak bir ilişkide bulmuş bir patron profili var. Öte yanda da şimdilerden çok uzakta seyreden koşullarda gerçekleştirilen ve ölüm riskinin yüksek olduğu sert otomobil yarışları dünyası ve rekabet ortamı... ‘Ferrari’ bu genel güzergâhlarda gezinirken kocasının, memleketleri Modena’da herkesin bildiği yasak ilişkisinden habersiz yaşayan Laura karakteri dolayısıyla da hırslı, tutkulu, öfkeli ve gerektiğinde silahına başvuran bir profili seyircisiyle paylaşıyor.
Michael Mann bu hikâyeyi görselleştirirken kendince dengeli bir dağılıma gitmiş; film ele aldığı hayat(lar)ın dramasında dolaşırken kamera piste dalıyor mesela, buradan trajik bir kesit sunuyor, tekrar karakterlerin hayatlarında geziyor, peşi sıra yeniden piste dönüyor ve büyük bir yarışın etaplarını izler duruma geliyoruz. Elbette yarış sahasında da bir hayli trajik safhalar var. ‘Ferrari’ bence sinematografik açıdan üç zirve bölümüne sahip; biri huzur verici bir opera sahnesi ki burada karakterler kendi geçmişlerine uzanıyor ve bir tür hesaplaşma yaşıyor. Diğer ikisi de önce test sürüşü sırasında pilot Eugenio Castellotti’nin hayatını kaybettiği sekans ve beşi çocuk, dördü yetişkin toplam dokuz kişinin hayatına mal olan, 1.600 millik ‘Mille Miglia’ yarışının son bölümlerinde, Guidizzolo kasabasında takımın İspanyol pilotu Alfonso de Portago’nun da karıştığı unutulmaz kaza sahnesi. Michael Mann özellikle bu iki kaza bölümünde görsel virtüözlüğü, bir başka deyişle sanatını konuşturmuş...
Filmde karakterlerin hayatlarında gezinirken adeta büyük bir yarışın etaplarını izler duruma geliyoruz.
2021 tarihli ‘Gucci Ailesi’nde Maurizio Gucci’yi canlandıran Adam Driver, Enzo Ferrari’yle yeniden ‘Çizme’ye dönüyor. İtalyan aksanına sahip İngilizce eşliğinde tatlandırarak sunduğu bu yeni karakterine kırlaşmış saçlarıyla hayat veriyor. Ferrari’nin gerçek biyografisini okuduğunuzda daha Akdenizli bir profil canlanıyor zihninizde, Amerikalı aktörün önümüze getirdiği kişilikse Anglosakson çizgilere daha yakın seyrediyor.
YİNE SOYADINA UYGUN BİR ROL
Yeri gelmişken daha önce yaptığım bir kelime oyununu tekrarlayalım; Driver (Türkçe ‘sürücü’ anlamına geliyor), Jim Jarmusch’un ‘Paterson’ında otobüs şoförü bir şairi canlandırdığında “Soyadına uygun bir rol” diye not düşmüştüm, Ferrari karakteri de soyadına uygun ikinci rolü. Penélope Cruz ise Laura Ferrari’de çok içten, samimi, öfkesi dışarıya taşan bir portre çizerken karakterinin her türlü haleti ruhiyesini yansıtıyor. Shailene Woodley Lina Lardi’de çok ruhsuz bir performans sergilemiş. Ben orta yaşlı pilot Piero Taruffi’deki karşımıza gelen Patrick Dempsey’yi de çok beğendim.
‘Ferrari’ Michael Mann filmografisi içinde bana kalırsa üst sıralarda olmaz ama bahsettiğim usta işi sahneleriyle akılda kalıyor. Finalde ana karakterlerin sonraki hayatlarına ilişkin küçük notlar düşülmüş ama bence o bölümlerde de anlatılmaya dair çok iyi malzeme var. Sonuçta filmin bize sunduğu çizgiler itibariyle ben Enzo Ferrari’yi duygusuz, soğuk, acımasız bir kişilik olarak algıladım. Onca trajediye rağmen yürüyüşüne devam ediyor, film de bir bakıma sanki şöyle diyor; çoğumuzun altından kalkamayacağı yüklerle dolu bir hayatı vardı.
FERRARI
◊ Yönetmen: Michael Mann
Oyuncular: Adam Driver, Penélope Cruz, Shailene Woodley, Patrick Dempsey, Jack O’Connell, Guiseppe Festinese, Alessandro Cremona, Derek Hill, Leonardo Caimi, Gabriel Leone, Michele Savola, Jocobo Bruno, Domenico Fortunato, Damiano Neviani, Guiseppe Bonifati
ABD-İngiltere-İtalya-Çin ortak yapımı
VE DİĞER SEÇENEKLER...
Serdar Akar imzalı ‘Kadınlara Mahsus’ kişisel dönüşüm kampında bir araya gelen yedi kadının öyküsünü anlatıyor, başrollerde Melisa Aslı Pamuk, Şebnem Sönmez, Başak Parlak, Ceyda Düvenci, Aslı Tandoğan, Elifcan Ongurlar, Müjde Uzman, Merve Çağıran, Ertan Saban ve Nami Esatgil gibi isimler var. Uzun yıllar Hamburg’da yaşadıktan sonra kocasıyla kısa bir süre için İstanbul’a dönen ve artık koku alamadığını fark eden Reyhan’ın geçmişini arama serüvenini anlatan ‘Aniden’i Melisa Önel yönetmiş, kadroda Defne Kayalar, Öner Erkan, Şerif Erol ve Ayşenil Şamlıoğlu gibi isimler rol alıyor Neslihan Yurt imzalı ‘Cenazemize Hoş Geldiniz’ haftanın yerli komedisi. Filmin başrollerinde Gonca Vuslateri, Erkan Can ve İsmail Ege Şaşmaz var. DC Comics karakterlerinden Aquaman’in yeni macerasını James Wan yönetmiş. ‘Aquaman ve Kayıp Krallık’ ta (Aquaman and the Lost Kingdom) Jason Momoa, Patrick Wilson ve Yahya Abdul-Mateen II oynuyor. Haftanın menüsünde yer alan diğer yapımlar şöyle: ‘Sağ Salim 3: Ölü ya da Diri’ (Yön: Ersoy Güler), ‘Dejar: Cin Vahşeti’ (Yön: Raziye Sultan), ‘Orman Çetesi: Dünya Turu’ (Les As de la Jungle 2 / Yön: Laurent Bru, Yannick Moulin, Benoit Somville) ve ‘Demon Slayer: Kimetsu no Yaiba on Stage Mugen Train Arc’ (Yön: Kenichi Suemitsu-Hirofumi Kurita).
Paylaş