‘Sana bir masaldan baktım aziz İstanbul’

George Miller imzalı ‘Üç Bin Yıllık Bekleyiş’, Kapalıçarşı’dan alınan bir şişeden çıkan ‘cin’le, Pera Palas’ta kalan İngiliz bir akademisyen kadının ilişkisini anlatıyor. Klasik bir masal üzerinden mitler ve bilim çağı arasında gelip giden öyküye sahip filmde Tilda Swinton ve Idris Elba’nın yanı sıra Ece Yüksel, Burcu Gölgedar, Zerrin Tekindor, Oğulcan Arman Uslu ve Erdil Yaşaroğlu da rol alıyor.

Haberin Devamı

Üç Bin Yıllık Bekleyiş (Beş üzerinden üç yıldız)
Yönetmen: George Miller
Oyuncular: Tilda Swinton, Idris Elba, Aamito Lagum, Nicolas Mouawad, Ece Yüksel, Burcu Gölgedar, Zerrin Tekindor, Matteo Bocelli, Lachy Hulme, Erdil Yaşaroğlu, Oğulcan Arman Uslu, Megan Gale, Jack Braddy, Berk Öztürk
Avustralya-ABD ortak yapımı

‘Sana bir masaldan baktım aziz İstanbul’

Yaşıtlarının yanında son derece sakin görünen ve yalnızlığı seçen küçük bir kız; onun da bir arkadaşa ihtiyacı vardır. ‘Enzo’ adlı hayali bir karakter yaratıp sırdaşı olarak kabul eder. Alithea Binnie büyür, ‘gerçek hayat’a atılır, akademisyen olur, ‘anlatıbilim’ (naratoloji) dalında uzmanlaşır... Evlenir, lakin eşi onu genç bir kadınla aldatır. Kendini işine adar. Günün birinde yolu İstanbul’a düşer. ‘Mitoloji ve bilim’ üzerine söyleşi yapmak için geldiği bu kadim şehirde Agatha Christie’nin ‘Şark Ekspresi’nde Cinayet’i yazdığı Pera Palas’taki odaya yerleşir. Sonrasında Kapalıçarşı’daki bir dükkândan hediyelik küçük şişe alır. Derken odasında şişe bir şekilde açılır ve içinden bir ‘cin’ çıkar. Sonrası fantastik bir yolculuktur...

Haberin Devamı

En son ‘Mad Max: Fury Road’unu izlediğimiz Avustralyalı George Miller yukarıda özetlediğim son çalışması ‘Üç Bin Yıllık Bekleyiş’te (Three Thousand Years of Longing), A.S. Byatt’ın ‘Bülbülün Gözündeki Cin’ini sinemaya uyarlıyor. Senaryosunu kızı Augusta Gore’la birlikte kaleme aldığı filminde emektar yönetmen bir anlamda ‘Binbir Gece Masalları’na ait bir bölümden yola çıkarak modernizme söylenceler üzerinden bakıyor. Miller’ın yapıtında karşımıza gelen ‘cin’, içine sıkıştırıldığı ‘çeşm-i bülbül’den çıkmak suretiyle ‘akıl çağı’na dahil olmuş ama kökleri itibariyle mitler döneminin üyesi bir şahit konumundadır. Miller, bu ayrı zamanlara ait iki ana karakterle bilim ve mitoloji arasında gidip gelen bir öyküyü aktarıyor. Aslında anlatılan elbette bir masaldır ama film bu masalı bir anlamda ‘materyalist’ dünya içinde inşa etmeye çalışıyor. Alithea nihayetinde bir akademisyendir ve ‘akıl’dan, ‘mantık’tan yanadır. Cin ise görmüş geçirmiştir ve öyküsü Saba Melikesi Belkıs zamanından başlamaktadır. Önce çok sevdiği Belkıs’ı Kral Süleyman’a kaptırır, sonrasında bir büyüyle küçücük bir şişeye hapsolur ve bir şekilde kendisini Osmanlı döneminde bulur. Kanuni zamanına gider, padişahın cariyelerinden Gülten’e kol kanat germeye çalışır, ardından da 1800’lerin başında Zefir adlı genç bir kadın mucidin ‘Cin’i olur...

Haberin Devamı

Miller, sanki ‘Kadrajlarla Osmanlı Tarihi’ne soyunmuş. Film ‘Cin’ ve ‘Üç dilek tut’ mottosundan yola çıktıktan sonra Kanuni’ye, Hürrem Sultan’a, Şehzade Mustafa’ya, 4. Murat’a, Kösem Sultan’a ve Sultan İbrahim’e de uğruyor. Bütün bu ziyaretlerde bilinen tarihi notları (Hürrem Sultan’ın iktidar hırsıyla yanıp tutuşması, Şehzade Mustafa’nın babası tarafından katledilmesi, Sultan İbrahim’in kafes içindeki hayatı ve şişman kadınlara düşkünlüğü vs.) perdeye aktarıyor. Özellikle İbrahim’in haremi görsel açıdan çok etkileyici ve bence atmosfer olarak ‘Mad Max: Fury Road’ tadında. Öte yandan 4. Murat’ın savaş alanındaki sahnesi de çok çarpıcıydı; ne yazık ki sinemamızın ‘tarihsel’ kulvarında ben bugüne kadar böylesi bir kadraj ve aksiyon görmedim.

Haberin Devamı

‘Sana bir masaldan baktım aziz İstanbul’

Fantastik bir yolculuk

Film şöyle bir denge üzerinde yükseliyor; masala yaslandığı kısımlar fazlasıyla klişe ama iş geçmişe uzandığında görsel kalite seyircisini bu masalı kulak kabartmaya değer bir fantastik yolculuğa dönüştürüyor. Aradaki mesajlardaysa şu vurguları buluyoruz: Cin, sevme ve sevilme arzusuna sahip ve ölümsüzlük üzerinden bir tür ‘vampir yalnızlığı’ sunuyor. Alithea ise yalnızlığı bir tercih ve yaşam biçimi olarak görüyor, hatta boşandıktan sonra ‘özgürleştiğini’ düşünüyor. Film insanda şu şüpheyi de
oluşturuyor; ‘cin’, onun yetişkinliğinde Enzo’nun yerini alan hayali bir karakter mi? Bu arada sonlara doğru Londra’daki yaşlı komşular üzerinden filmin İngiliz muhafazakârlığına ve milliyetçiliğine dokundurduğunu söyleyebiliriz. Ben bir tür Leonardo Da Vinci esintileri sunan Zefir üzerinden, kadına biçilen role yapılan vurguyu çok beğendim...

Haberin Devamı

Ana karakterlerde Tilda Swinton ve Idris Elba’yı izlediğimiz ama aralarındaki kimyanın pek tutmadığı hissine sahip olduğumuz yapımda Gülten’i Ece Yüksel, Zefir’i Burcu Gölgedar, Kösem Sultan’ı Zerrin Tekindor, Prof. Günhan’ı Erdil Yaşaroğlu, 4. Murat’ı da Oğulcan Arman Uslu canlandırıyor. Filmin Türkiye ‘cast’ını Ezgi Baltaş’ın yaptığını da belirtelim. 

Sonuçta Doğu’ya ve de İstanbul’a egzotik, oryantalist bir bakış atarken yine de yer yer daha derinlere inmeye çabalayan kadrajları ve görsel atmosferiyle masal tadını yansıtan bir çalışma...

Her şey senin mutluluğun için yavrum!

Cennete Bilet (Beş üzerinden üç yıldız)

Yönetmen: Ol Parker
Oyuncular: Julia Roberts, George Clooney, Kaitlyn Dever, Billie Lourd, Lucas Bravo, Maxime Bouttier, Senayt Mebrahtu, Vanesa Everett
ABD yapımı

Haberin Devamı

‘Sana bir masaldan baktım aziz İstanbul’

Biri galeri yöneticisi, diğeri mimar bir çift... Üniversite döneminde çıkmaya başlamışlar, birbirlerine sırılsıklam âşık olmuşlar, evlenmişler, bir kızları olmuş ama sonrası aşırı geçimsizlik ve ayrılık...
Hem de birbirlerinden alabildiğine nefret ederek... Geçmişi 25 yıla uzanan bu öykünün şimdiki zamanında ise Georgia ve David, kızları Lilly’nin hukuk fakültesinden mezun olması sebebiyle ‘zoraki’ bir şekilde bir araya geliyor. Akabinde genç kız, yakın arkadaşı Wren’le birlikte Bali’ye tatile gidiyor. Çok geçmeden de bu yeryüzü cennetinde kendilerini açık denizde kurtaran yörenin delikanlılarından Gede’ye vuruluyor. Lily, bu çok çabuk gelişen gönül ilişkisini evliliğe çevirip Bali’ye yerleşmeye, dolayısıyla onca yıl eğitimini gördüğü mesleğini hiç yapmadan sona erdirmeye karar veriyor. Düğün davetiyesini alan anne ve babası da kızlarının bu mutluluk çabasını sona erdirmek ve tekrar ‘uygarlığa’ kazandırmak için adaya geliyor. Bundan sonrası bir güç savaşı...

Kayda değer espriler var

Aralarında sorun olan ama sonunda bir şekilde yolları kesişmeye mahkûm karakterler... Ya da geçmişte yaşanan bir ilişkinin yeniden yeşermesi... ‘Romantik komedi’ denen türün hasını üretmiş bir kurumdur Hollywood.  Geçmişte Frank Capra, Stanley Donen ya da Howard Hawks, yakın dönemlerdeyse Garry Marshall, Nancy Meyers, Nora Ephron gibi yönetmenler, türün en dikkat çekici yapıtlarını üretti. ‘Cennete Bilet’ (Ticket to Paradise) ise Ol Parker imzasını taşıyor. ‘Aşk, Şimdi’ (Now is Good), ‘Mamma Mia! Yeniden Başlıyoruz’ (Mamma Mia! Here We Go Again) gibi yapıtlarıyla tanıdığımız İngiliz yazar-yönetmen, doğrusu istikameti ve duracağı liman çok açık olan bu filminde, özellikle başarılı diyaloglar ve kayda değer esprilerle seyircisine hoşça vakit geçirtiyor. Julia Roberts ve George Clooney’nin uygun kimyaları da bu hoşlukta büyük avantaj tabii ki... Bali’nin doğası ve güzelliği de işin görsel çekicilik kısmını üstleniyor. Dolayısıyla ‘romantik komedi’lerden hoşlananlar için son derece uygun bir seçenek diyelim...

Ve diğer seçenekler...

Müzik tarihinin ikonlarından olan David Bowie’nin bıraktığı miras üzerinde gezinen ve sanatçının kitleleri etkileme gücünü perdeye yansıtan ‘Moonage Daydream’ adlı belgeseli Brett Morgen yönetmiş... Fassbinder’in klasiklerinden ‘Petra von Kant’ın Acı Gözyaşları’nı, ana karakterlerin cinsiyetlerini ters çevirerek baştan yaratan François Ozon, ‘Peter von Kant’ta klas bir filme imza atıyor. Kadrosunda Denis Menochet, Isabelle Adjani, Khalil Gharbia ve Hanna Schygulla gibi isimleri barındıran yapımdan önce orijinal yapıtı izlerseniz Ozon’un çalışmasında daha fazla zevk alırsınız diye düşünüyorum. Haftanın yerlileriyse şöyle: ‘Dokunma-Hurdacının Kızı’ (Yön: Hakan Gürtop), ‘Burçlar’ (Yön: Devrim Yalçın), ‘Cânn’ (Yön: Eren Ergin)... ‘Dragon Ball Super: Super Hero’ adlı animasyonu ise Tetsuro Kodama yönetmiş.

 

 

Yazarın Tüm Yazıları