Paylaş
Kanalizasyondan hep kötü kokular gelecek değil ya, arada bir kurtarıcılar da gelir. En azından Amerikan çizgi roman mantığı içinde… Kevin Eastman ve Peter Laird imzalı seri, 1984’te piyasaya sürülmüş ve kısa zamanda büyük ilgi görmüştü. Malum, bu türden ilgiler çok geçmeden sinemada karşılığını bulur… Nitekim 1991 tarihli filmle birlikte radyasyona maruz kalan dört minik kaplumbağanın evrim geçirerek boyut değiştirmelerine ve benzer şekilde mutasyona uğrayan bir fare tarafından eğitilmelerine dayalı bu öykünün uzantısında, New York’u kötülerden korumaya çalışan yeni kahramanlarla tanışıyorduk. İsimlerini Rönesans’ın sembol sanatçıları Rafael, Donatello, Leonardo, Michelangelo’dan alan kaplumbağalar, ustaları konumundaki fare Splinter’le maceradan maceraya atılırken yolları bir TV muhabiri olan April O’Neill’le de kesişir ve kötülere karşı birlikte mücadele ederler…
Zamanımız, her şeyi baştan alma ve yeniden tanımlama zamanı… Superman’in, Batman’in, Spiderman’in restorasyona uğradığı ve sinemanın ulaştığı farklı teknolojik olanaklarla bir kez daha yeni nesil seyircilerle buluşturulduğu bir dönemde, ‘Ninja Kaplumbağalar’ın da arz-ı endam etmemesi olmazdı. Nitekim aksiyon filmlerin ünlü yönetmeni Michael Bay’in yapımcılığında 2000’lerin yorumunu izliyoruz. Kamera arkasına geçen isimse ‘Dünya İstilası: Los Angeles Savaşı’ ve ‘Titanların Öfkesi’ adlı filmleriyle tanıdığımız Jonathan Liebesman…
‘Yeni neslin kaplumbağaları’ da orijinaliyle benzer çıkış noktalarına sahip, lakin öykü fazla abartılı. New York’u haraca kesen ‘Foot Clan’ örgütü ve başlarındaki Shredder’a karşı ‘gizlice’ mücadele eden ‘Dörtlü’, peşlerine düşen April O’Neill sayesinde ‘sobeleniyorlar’ lakin genç gazeteci onların varlıklarına kimseyi inandıramıyor. Lakin sonradan anlaşılıyor ki April’la kaplumbağaların çok eskiye dayanan bir dostlukları varmış vs.
NEW YORK NİRE, UÇURUM NİRE?
‘Klişeler klişesi’ kabilinden öyküdeki yerini alan ‘Kötü niyetli bilim insanı’ Dr. Eric Sacks’ın fazla karikatürize kaldığı yapımda en saçma bölüm ise New York yakınlarındaki karlarla kaplı uçurumdu sanırım. Doğrusu Amerika coğrafyasına sadece filmlerden hâkimim ve belki de yanılıyorum diye düşündüm ama baktım Amerikalı eleştirmenler de benzer şekilde bu sahneleri tarif ederken ‘Ne alaka’ notunu düşünmüşler... Ama buradaki mantığı da anlamak gerekiyor sanırım, filmdeki adrenalin yüklü sahneler, bu bölümlerde karşımıza geliyordu (yani bu sahneleri çekebilmek için bu türden mekânlara ihtiyaç varmış)…
‘Transformers’ serisi dolayısıyla aksiyon sinemasıyla olan tanışıklığı eskilere dayanan Megan Fox’u April rolünde karşımıza getiren filmde Dr. Sacks’da da William Fichtner izliyoruz… Kaplumbağalar kanadında ise Leonardo’yu Johnny Knoxville, nam-ı diğer ‘Jackass’ seslendiriyor.
Sonuç? Hollywood’un geleneksel ‘Yaz aksiyonları’ toplamına dahil olan ‘Ninja Kaplumbağalar’ (‘Teenage Mutant Ninja Turtles’), ait olduğu kulvarın en vasat üyesi… ‘3D’ teknolojisi de, kaplumbağaların arada gülümseten esprileri de (bence en iyisi ölüm anındaki itiraflardan, “Valla ben ‘Lost’un sonunu hiç anlamadım”dı), TIR’lı takip sahneleri de, gökyüzündeki Shredder’lı aksiyon bölümleri de filmi ne yazık ki kurtaramıyor…
Paylaş