Penguenspor iftiharla sunar!

Ve 56. serüvende perde hafta sonu oynanan maçlarla açıldı.

Haberin Devamı

‘Son şampiyon’, bitiş düdüğüne yaklaşık 10 dakika kala ecel terleri dökmeye başladığı mücadelede Antep’i 2-1’le geçmeyi başardı. Fenerbahçe ise ‘zoru’ başardı; son 15 dakikaya 2-0 öne girmesine rağmen 3-2 mağlup oldu. Merak edilenler kimlerdi? Biliç’in Beşiktaş’ı mesela... Göz doldurdu, umut verdi ve “Şampiyonluk adayıyım” dedi. Roberto Carlos’un Sivas’ı keza, bir başka merak ögesiydi; Prosinecki’nin Kayseri’sine boyun eğdi ilk hafta macerasında. Transfer hamleleriyle dikkat çeken Kasımpaşa da, Karabükspor’un diri futboluna ve Lua Lua’nın insan üstü deparlarına karşı duramadı. Sahada durum kısaca böyleydi. Ki ‘Gezi direnişi’nin futboldaki artçıları merak ediliyordu ve gözler asıl olarak tribünlerdeydi.
İktidarın, futbol ve siyaset ilişkisi üzerine tribün hassasiyetine ancak ‘Ustalık dönemi’nde eğildiği ve bugüne kadar kendi politikacılarıyla ‘Güzel oyun’a yaptığı tüm müdahaleleri göz ardı ettiği bir ortamda verilecek tepkiler elbette dikkate şayandı. Beklenen gol sesi önce Olimpiyat Stadı’ndan geldi. Beşiktaş taraftarı, ‘Çarşı’ önderliğinde ‘Gezi ruhu’nu tribünlerden her bir tarafa yaydılar. Maç başlamadan ‘Her yer Taksim, her yer direniş’ sloganları, ‘Sık bakalım, sık bakalım’ tezahüratı Olimpiyat’ı inletirken İstanbul’un plaka numarasından mütevellit ‘34. dakika’da söz konusu ‘sözsel eylemler’in desibeli bir kez yükseldi. Ortam gösterdi ki ‘2013 Olimpiyat Oyunları’nı düzenleme hakkını Çarşı almıştı! Ertesi gün bu kez gözler TT Arena’daydı.
Büyük şair ve zamanın Galatasaray Lisesi müdürü Tevfik Fikret’in ölüm yıldönümünde arkasına üstâdı anma pankartı asan ama kendisinin ‘özgürlük’ konusundaki fikirlerini pek de anlamadığını gösteren ‘Ultaraslan’ın ıslıklarıyla engelleme çabasına soyunmasına rağmen TT Arena, adı üstünde ‘Mekân söyletiyor’a sığındı ve tribünler tıpkı bir gece önce Olimpiyat’ta olduğu gibi ‘Direniş sloganları ve tezahüratları’yla inledi.

Haberin Devamı

Yasaklarla bir yere varamayız

ASLINDA haftaya ‘Gezi sloganları’ kadar damgasını vuran olay önce Ç. Rize maçında Karadeniz ekibinin galibiyet sayısını atan Sercan Kaya’nın, ardından aynı gece Konya’da takımının ikinci golünü kaydeden Emre Belözoğlu’nun ‘sevinç gösterileri’ sonrasında elleriyle ‘Dört’ yani ‘Rabia’ işareti yaparak Mısır’daki darbecilerin zulmüne uğrayanları selamlamasıydı. Bu tepkiler kuşkusuz popülerliği itibariyle Emre’nin fotoğrafıyla yansıdı sayfalara.
‘Futbolumuzun her dem yaramaz çocuğu’ aslında çok önemli bir tartışmanın kapısını da araladı ve iktidarın tüm uyarılarına rağmen ‘siyaset’in futbol sahalarına sokulabileceğini gösterdi. Benden önce de çok sayıda insan bu görüşleri kaleme aldı, tekrara düşmek istemiyorum ama kayda geçmesi bakımından yazıyorum: İlk olarak, ‘Yasaklarla bir yere varılamaz.’ Ardından futbolcu, taraftar fark etmez, hepimiz insanız, hepimizin duyguları, düşünceleri ve görüşleri var. Hiç birimiz stada gidiyoruz diye kimliklerimizi kapıdaki portmantoya bırakmıyoruz. Zaten bu futbol denen oyunu da hislerimizle, ruhumuzla, tüm benliğimizle seviyoruz. Dolayısıyla nasıl hakeme, federasyona, oyun içindeki haksızlıklara tepki gösteriyorsak, dünya ve ülke meselelerine de tepki göstermek hakkımız ve bu hakkımızı stat içinde de kullanabiliriz.
Biz halkız ve bazılarımız iktidarı sever, bazılarımız ise uygulamaları beğenmez, karşı çıkar. Kimimiz Gezi’deki polis şiddetine, kimimiz Mısır’daki katliamlara, kimimiz her ikisine de karşı çıkar (ki ideali ve doğrusu bence ikisine de tepki göstermektir). İktidar bize daha iyi hayat şartları, daha iyi demokrasi sunmak için vardır, çocuk sayımıza, yediğimizi içtiğimize, nerede nasıl tepki göstereceğimizi karışmak için değil...

Haberin Devamı

O yazılar tarihe geçti bile!

Gelelim işin medya boyutuna... Basının en önemli görevi tarihe not düşmek, yaşananlara tanıklık etmektir. Önce Olimpiyat’taki, sonra da TT Arena’daki ‘gezi eksenli’ tepkiler nedense birçok gazetede spor sayfalarına ve o yayın organlarının internet sitelerine yansımadı. Bir kere bir olayın, bir eylemin, bir vakanın haberini yapmak, o meseleye angaje olmak demek değildir.
Siz basın olarak o anda yaşananların tanığı olduğunuz göstermelisiniz. Lakin Allahtan insanlık bambaşka bir dönemden geçiyor ve her bir şey, ‘sosyal medya’ tarafından kaydediliyor ve yarınlara kalıyor. Yani demem odur ki, siz yazsanız da yazmasanız da her kayıt altında. Ama kayıt altında olan bir şey daha var; gazetecilik kalibreniz, vicdanınız, meslek ahlakınız ve çocuklarınızla birlikte genç meslektaşlarınıza bırakacağınız miras.
Öte yandan bir de işin spor yazarları kısmı var. Klasik “Kornerden Emre’nin yaptığı ortaya Yobo kafayı vurdu ve durumu 1-0’a getirdi”yle başlayıp “Anlaşıldı ki bu iş Ersun Yanal’la olmayacak” ifadeleriyle yazısını dolduranların yanı sıra meseleye ‘Futbol asla futbol değildir’ mantığıyla baktığını iddia eden ama yorum yaptığı TV’nin, yazdığı gazetenin iktidarla olan ilişkisi yüzünden futbola olan yaklaşımlarını yurt içinde kullanma cesaretinden yoksunlar; hepinize seslenmek istiyorum. Arkadaşlar o yazılar da tarihe geçiyor, merak etmeyin...

Haberin Devamı

Ya ‘Siyasetçi-yorumcu’ Hakan Şükür?

YA ‘Gezi sloganları tribünlere sardığında sesi kısmayı yeğleyen ve yaptıklarını, “Yayın ilkelerimiz çerçevesinde, müsabaka yayınlarında tarafsızlık ilkesine uygunluk dahilinde, küfür, hakaret ve spor dışındaki söylemlerin yer aldığı tezahüratlara yer verilmemektedir” ifadeleriyle gerekçelendiren Lig TV? Size de şunu sormak isterim: Sercan’ın, Emre’nin, Konya’da statta Mursi atkılarıyla oturan politikacıların görüntülerini verirken yayın ilkeleriniz nerdeydi? Aslına bakarsanız bu görüntülere ben karşı değilim, derdim ‘çifte standart’ ama asıl Lig TV’ye sorum şu: Yorumcu olarak stüdyolarınızı bir siyasetçiye, Hakan Şükür’e kapılarınızı açarken ve işin etik kısmını görmezden gelirken yayın ilkeleriniz neredeydi?

Yazarın Tüm Yazıları