‘Metal yorgunu’ bir film

‘Transformers’ serisi yeni halkası ‘Canavarların Yükselişi’yle karşımızda. Biri eski asker, diğeri stajyer arkeolog olan yeni kahramanlarımız Optimus Prime önderliğindeki robotlarla dünyayı ele geçirmeye çalışan Unicron ve başhizmetkârı Scourge’a karşı mücadele ediyor. Steven Caple Jr. imzalı film, ışıltısız olay örgüsü ve hamasi diyaloglarıyla ‘serinin en zayıf halkası’ unvanını hak ediyor.

Haberin Devamı

‘Metal yorgunu’ bir film

Geçen haftalarda vizyona giren ‘Galaksinin Koruyucuları 3’, ‘Hızlı ve Öfkeli 10’ derken sahne sırası ‘Transformers’ serisinin son halkasında. Hatırlayacaksınız bu seride araya başka isimli bir yapım (Bumblebee) girdi ve geleneği bozdu ama bu hafta itibariyle huzurlarımıza çıkan ‘Transformers: Canavarların Yükselişi’ (Transformers: Rise of the Beasts) toplamda yedinci film. Bu tür uzun serüvenlerde eskilerin özetini sunmak usuldendir, hemen geçmişe ilişkin hatırlatmalarda bulunayım: Birtakım uzaylı robotik devler, dünyanın onca derdi tasası yetmiyormuş gibi güzelim gezegenimize gelip ortalığı karıştırır. Çünkü kendi vatanları Cybertron’daki iktidardan kaçan ve insanlığın yanında olanların (adları ‘Autobots’) peşine düşenler (onların isimleri de ‘Decepticons’) vardır. Bu iki farklı cephe birbirine girerken olan bize olur. Serinin ilk üç filmi vasattı, dördüncü adım en iyisiydi, beş orta karardı. Takımdan ayrı düz konu niteliğindeki ‘Bumblebee’ de iyiydi. İlk üç adımın kahramanları aynıydı, sonraki iki adımda ekip değişti. Şimdi de yeni bir serinin kapısı aralanıyor. ‘Canavarların Yükselişi’nde ‘gurbet’teki direnişçilerin lideri ‘Optimus Prime’ ve tayfası, bu kez eski asker Noah Diaz ve müzede stajyer olarak çalışan genç arkeolog Elena Wallace’la birlikte, ‘Transwarp Key’ adlı enerji geçişlerini sağlayan düzeneğe sahip olmaya çalışan kötü tanrı Unicron’un başhizmetkârı Scourge’a karşı mücadele veriyor. Serideki formül belli; aramızda TIR, spor araba, motosiklet vs. suretinde yaşayan iyi kalpli robotlar, iyi insanları bulup her defasında yaşlı gezegenimizi kurtarmaya çabalıyor. Bu filmde de aynı reçete uygulanmış ve insanlar kanadına yeni karakterler eklenmiş. Farklı olarak bizi temsil edenler artık beyaz değil, hispanik ve siyah.

Haberin Devamı

‘Metal yorgunu’ bir film

Yeni bir evren oluşturulacak

Bu film aynı zamanda Hasbro oyuncak endüstrisinin ürünü olup sonradan sinemaya geçen ‘Transformers’ takımı üzerinden yeni bir hamlenin sinyallerini yolluyor. Anlaşılan gelecek filmlerde işin içine ‘J.I. Joe’ cephesi de dahil olacak ve tıpkı Marvel gibi ‘Hasbro Sinematik Evreni’ oluşturulacak. Ne var ki meseleye ‘Canavarların Yükselişi’ açısından bakarsak Steven Caple Jr.’ın yönettiği ve Joby Harold, Darnell Metayer, Josh Peters, Erich Hoeber ve Jon Hoeber beşlisinin senaryosuna imza attığı yapım bence ‘Transformers serisi’nin sanırım en kötü filmi olmuş. Öykü sıradan ve zorlama, diyaloglar hamaset dolu, parlak fikirlerden yoksun. 1994’te geçmesine rağmen serinin kimi filmlerinde olduğu gibi ‘retro’ atmosfere ve göndermelere (mesela ‘Bumblebee’deki 80’ler nostaljisi enfesti) sahip değil, az biraz Peru’daki İnka uygarlığına ilişkin referanslarda bulunmaya çalışılmış ama bu tercihin filmde çok da anlamlı yansıması yok.
Serinin önceki adımlarına ait eleştiri yazılarımda genellikle devasa robotlar üzerinden ‘ağır metal’ (heavy metal) esprisini yapardım, bu film içinse fazlasıyla ‘metal yorgunu’ demek mümkün. Evet, yine bilgisayar destekli onca yeni tasarımlı robot karakter var, yine kulaklara zarar verecek, son derece gürültülü bir aksiyon izliyoruz ama ortada elle tutulacak bir öykü yok. Kim bilir sonraki adımlarda belki toparlarlar.

Haberin Devamı

Saadet zincirine takılmış bir ‘Maske’

Aynı yalan (‘15 yıldır bu işi yapıyorum’) üzerine kurulu hamleleriyle insanları bezdiren ve nihayetinde her seferinde soluğu karakolda alan genç bir adam… Bütün bu davranışlarının ardında geçmişte yaşadığı travmatik olayların izleri var.

‘Metal yorgunu’ bir film

Berker Berki imzasını taşıyan ‘Maske: Nezaketle Tebessüm’ babasıyla ilgili bir saadet zinciri vakası kaynaklı eski bir hesabın kapatılması yönünde adımlara soyunan Barış’ın hikâyesi odağında sürekli geri dönüşlerle ilerleyen bir anlatıma sahip. Emrah Ertaş’ın kaleme aldığı senaryosu itibariyle sürekli şaşırtma gayreti taşıyan yapımın, genel olarak bu türde çok sayıda film izleyen günümüz seyircisi için çok da şaşırtıcı bir yapıta dönüşemediği kanaatindeyim. ‘Maske: Nezaketle Tebessüm’ün en iyi yanıysa ‘ünlü stilist Toprak’ rolündeki Mert Turak’ın
performansıydı.

Haberin Devamı

Korkutuyorsun anne!

Hayata dair korkuları had safhada olan ve sürekli terapiste giden Beau, her daim kargaşanın hâkim olduğu sokağa bakan evinde yaşamakta ve annesini ziyarete gitmek için hazırlık yapmaktadır. Derken kimi aksilikler sonucu yolculuğa çıkamaz ama farklı serüvenlere atılır… Bu arada annesinin korkunç bir kazaya kurban gittiğini öğrenir.

‘Metal yorgunu’ bir film

‘Hereditary’ ve ‘Midsommar’ gibi filmleriyle tanınan ve gereksiz bir alkış tufanı sonucu tıpkı Jordan Peele gibi şişirilmiş övgülere mazhar olan Ari Aster’in son çalışması ‘Korkuyorum’ (Beau Is Afraid) upuzun bir psikanaliz seansı. 179 dakikalık film Beau adlı hayata tutunamayan orta yaşlı bir adamın ödipal korkuları, annesi ve küçükken âşık olduğu Elaine adlı bir kızın kendisinde bıraktığı izlerle hesaplaşması üzerine kurulu bir öykü anlatıyor. Hafiften Charlie Kaufman, Darren Aronofsky, David Lynch ve tabii ki David Cronenberg tatları içeren ama kendi başına pek de özgün olamayan Aster’ın bu çabası, psikanalitik dertlerin altında ezilmiş devasa bir karikatüre dönüşmüş.
Filmde Joaquin Phoenix, Beau rolünde ‘The Master’, ‘Her’, ‘You Were Never Really Here’ ve ‘Joker’dan sonra yine sorunlu bir karaktere hayat vermiş. ‘Korkuyorum’un bence en kayda değer kısmı ormanda sergilenen tiyatro oyununa seyirci konumundaki Beau’nun kendisini katarak farklı bir kader yaratma çabasıydı.

Haberin Devamı

Ve diğer seçenekler...

Çocuğunu öldürmekle suçlanan Afrikalı göçmen bir kadının mahkemedeki savunması ve bu sürecin tanığı genç bir yazar. Alice Diop imzalı ‘Saint Omer’, Batı Avrupa toplumlarında kadın ve göçmen olmak üzerine etkili bir öykü. Filmin başrollerinde Kayije Kagame, Guslagie Malanda ve Valérie Dréville var. ‘80 Günde Devriâlem’ (Le Tour du Monde en 80 Jours) Jules Verne klasiğinin farklı bir animasyon uyarlaması. Bu çalışmanın yönetmeni Samuel Tourneux. Adam Gunn imzalı ‘Mia ve Ben: Centopia’nın Kahramanı’ (Mia and Me: The Hero of Centopia) haftanın bir diğer animasyon seçeneği. Yerli gerilim ‘İblis: Karanlığın Sahibi 2’yi ise Berk Aygül yönetmiş.

 

Yazarın Tüm Yazıları