Paylaş
Bu aralar İngiliz dehalar perdeye gölgesini düşürüyor. Önce Alan Turing’in, sonra da Stephen Hawking’in hayat hikâyelerinden izdüşümleri izleyeceğiz. Bu haftanın mönüsünde yer alan ‘The Imitation Game’, ana karakterinin öyküsünden kimi sayfaları paylaşırken arka planda da seyircisini, 2. Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkım ve psikoloji etrafında çok derin olmasa da kayda değer bir gezintiye çıkarıyor.
5 üzerinden 3,5 yıldız
Andrew Hodges’un 1983 tarihli ‘Alan Turing: The Enigma’ adlı kitabının sinema uyarlaması niteliğindeki yapım, dehasıyla insanlık tarihinin en acılı sayfalarından birinin seyrini değiştiren bir adamın yaşadığı sevinçler, acılar, açmazlar ve çocuksu coşkular etrafında geziniyor. Film Turing’in 1952’de, Manchester’da evinin soyulmasının ardından kimi şüphelerden dolayı polis tarafından soruşturmaya tutulmasıyla başlıyor. Hikâye daha sonra 1939’a, savaş günlerine uzanıyor. Güney İngiltere’deki Bletchley Park adlı merkezde bir grup bilim insanı, Alman Enigma makinelerinin ‘Kırılamaz’ denilen şifrelerini kırmak (ya da çözmek) için uğraşıyor. Kendi gayretiyle Churchill’e ulaşan ve ağır çalıştığını düşündüğü grubun başına ‘Yukarıdan gelen emirle’ geçen Turing, yaklaşık 100 bin Pound’luk bir yatırımla kendi makinesini inşa etmeye başlıyor. Bu aşamada muhatap oldukları Yarbay Denniston’la problem yaşarlarken MI6 temsilcisi Stewart Menzies onlar için gerekli her türlü desteği sağlıyor. Ne var ki savaş uzadıkça ve Alman şifreleri kırılmadıkça, verilen kayıplarla birlikte üzerlerindeki baskı artıyor. Turing’in yer yer kibirli tavırlarından dolayı ekibinden Hugh Alexander, John Cairncross ve Peter Hilton’la aralarında bir mesafe oluşurken gruba yeni katılan matematikçi Joan Clarke buzları eriten kişi oluyor.
Senaryoyu kaleme alan Graham Moore, genel olarak Turing’in hayattaki yalnızlığına ve yer yer bu yalnızlığın kırıldığı anlara odaklanmış. Bu bakımdan geri dönüşler eşliğinde okul hayatına göz atıldığında, meselenin köklerine de uzanılmış olunuyor. Kolejdeki tek dostu Christopher Morcom olan Turing’in, ileride icat ettiği ‘şifre kırma makinesi’ne ‘Christopher’ adını vermesi ise bu açıdan manidar olabilir ki bu makine sanki 2001’deki HAL’in büyük babası adeta! Joan Clarke ise çok geçmeden Turing’in yetişkinlik hayatındaki tek arkadaşı oluyor. Genç kadın Bletchley Park’ı terk edip ailesinin yanına dönmeye karar verdiğinde ise onu bu kararından vazgeçirmek adına evlilik teklif ediyor.
KIRILGAN ‘DÂHİ’
Nihayetinde Turing’in makinesinin işlev kazanmasıyla birlikte seyir değişiyor ve bir iddiaya göre savaş iki yıl önce bitiyor. Bu da yaklaşık 14 milyon insanın hayatta kalması anlamına geliyor. Lakin bu kadar hayırlara vesile olan bir bilim insanı cinsel tercihleri yüzünden bizatihi kendi devletinin yasalarınca mahkûm edilmeye çalışılıyor. Manchester’daki soruşturma sonucu Turing’in eşcinsel olduğunun anlaşılması ve homoseksüelliğin İngiltere’de suç teşkil etmesi işlerin seyrini değiştiriyor.
Oyunculuklara gelince: Daha önce Stephen Hawking, Van Gogh, Julian Assange ve Sherlock Holmes gibi hem gerçek hem de roman kahramanlarına hayat veren son dönemin öne çıkan İngiliz oyuncusu Benedict Cumberbatch, Alan Turing karakterinin de üstesinden geliyor elbet. Nitekim gösterdiği performansla pazar gecesi dağıtılacak Oscar’larda ‘En İyi Erkek Oyuncu’ dalının beş adayından biri oldu. Cumberbatch zaman zaman savrulan dikkatinin yanı sıra çocuksu görüntüler de veren, kırılgan ‘dâhi’ Turing’i çok başarılı bir şekilde canlandırıyor. Keza Joan Clarke’da Keira Knightley, Yarbay Denniston’da Charles Dance, Menzies’te Mark Strong, Hugh Alexander’da Matthew Goode, Cairncross’ta Allen Leech, Peter Hilton’da Matthew Beard; hepsi gayet iyiler.
Alan Turing daha önce ‘Breaking the Code (1996), ‘Enigma’ (2002), ‘Codebreaker’ (2011), ‘The Turing Enigma’ (2011) gibi yapımlarda direkt ya da indirekt karakterlerle sinemada boy göstermişti. 2011 yapımı ‘Headhunters’la tanınan Norveçli yönetmen Morten Tyldum’un bu son adımı, ‘Bilgisayar bilimi’nin kurucusu olarak da anılan ünlü matematikçinin hayatını sanırım en derli toplu aktaran yapım olarak tarihteki yerini alacak. Lakin film belki Turing’in hayatındaki önemli limanlara uğramak ve genel bir çerçeve içinde her şeyi anlatma derdinden de olsa gerek iyi çekilmiş bir ‘TV filmi’ havasından kurtulamıyor. ‘Oscar yarışı’ içinde ise sekiz dalda aday olan ‘The Imitation Game’, bana sorarsanız en çok ‘En İyi Uyarlama Senaryo’da diğer kategorilere göre daha şanslı.
THE IMATATION GAME
Yönetmen: Morten Tyldum
Oyuncular: Benedict Cumberbatch, Keira Knightley, Charles Dance, Mark Strong, Matthew Goode, Allen Leech, Matthew Beard
İngiltere yapımı
Paylaş