Futbolun kültürel kodları...

MODERN Olimpiyat Oyunları fikrinin sahibi onlardandı: Baron Pierre de Coubertin...

Haberin Devamı

Bayraklarını süsleyen üç rengin özgürlük, eşitlik ve kardeşliği simgelediği Fransa, futboldan da uzak durmadı. Jules Rimet Dünya Kupası, Henri Delauney de Avrupa Şampiyonası fikrinin ortaya atılmasına ve yeşermesine imza koyan isimler oldu. Lakin futbolun teorisyenleri, 1984’te kendi ülkelerinde düzenlenen turnuva dışında ‘Avrupa şampiyonluğu’ unvanıyla buluşamamıştı. ‘Dünya Kupası’nda ise yarı finalin dışında başarıları yoktu.
Lakin bu makus talihin üstesinden, 1998’de yine kendi ülkelerinde düzenlenen bir organizasyonda geldiler. Finalde Brezilya’yı 3-0 gibi net bir skorla mağlup eden ‘Horozlar’, ‘ayak topu’nda ‘Dünyanın en iyisi’ apoletini artık omuzlarında taşıyordu. Üstelik bu unvanın tesadüf olmadığını Euro 2000’de de ‘Şampiyon’ olarak bir kez daha kanıtladılar.

Haberin Devamı


MULTi KÜLTÜREL TAKIM


1998’deki kadronun ayrı bir güzelliği vardı: Jean-Marie Le Pen’in önderliğinde yükselişe gecen ırkçı rüzgârlara karşın sahada birbirlerine kenetlenen ‘multi-kültürel’ bir oluşum... Faşist siyasetçi takıma ilişkin, “Fransa Milli Marşı’nı bile okuyamıyorlar” diye suçlamalarda bulunurken Aime Jacquet’nin öğrencileri sahada destan yazıyor ve Maviler’in en unutulmaz zaferlerine imza atıyordu.


YENi ÖRNEK ALMANYA


TAKIMDA yer alan oyuncuların orijinlerine gelince; Lizarazu Bask, Djorkaeff ve Boghossian Ermeni, Thuram Guadalop, Karembeu Yeni Kaledonya, Dessailly Gana, Trezeguet Arjantin, Lama Fransa Gine’si, Zidane ise Cezayir kökenliydi (Küçük bir ara not: Bu kültürel karışım bir süredir Almanya ve İsviçre Milli Takımları’nda da karşımıza çıkıyor).


SiLAH FiKRi YOK EDEMEZ


‘Horozlar’ın o güne kadar en büyük futbol yıldızları geçmiş zamanlarda Just Fontaine (ki o da Fas doğumlu bir Fransız’dı), modern zamanlarda ise Michel Platini’ydi. Lakin Berberi kökenli bir genç olan Zidane, bütün bu yıldızların önünde muhteşem başarıların ve ulaşılmaz bir kariyerin ifadesi olarak tarihteki o mutena yerini çoktan aldı bile...
Geçen haftaya damgasını vuran ve insanlık tarihinin yeni ayıplarından biri olarak kayda geçen ‘Charlie Hebdo’ katliamı, yeri kolay kolay doldurulmayacak onca insanı aramızdan çekip almasının yanında birbirini anlamaya çalışan ve yakınlaşan kültürel iklimler açısından da meseleye yeni açmazlar ekledi. Evet, Fransa tarihsel perspektif açısından ‘emperyalist’ kimliğini uzun süre üzerinde taşıyan ülkelerden biriydi ama yine aynı Fransa çıkardığı onca aydınla (hangi birini saymalı; Voltaire. Sartre, Camus vs.’nin yanında kuşkusuz ‘1789 Devrimi’ ve ‘68 Baharı’ gibi büyük dönüşümlerle) kendi günahlarını ve ayıplarını yüksek sesle söyleme cesaretine sahip bir kültürün de ifadesiydi. Malum, fikirleri ve düşünceleri silahlar yok edemez, tarihin tekerleğini geri döndüremezsiniz. Lakin Çehov’un tiyatro üzerinden örneklediği bir (Perde açıldığında duvarda bir tüfek varsa, sonunda patlamalıdır), bu kez hayatta da karşılığını buldu.

Haberin Devamı


KANLA BOYANAN 3 RENK


BU kadar şiddetle, düşman terminolojisiyle, cihat ideolojisiyle donatılan gençler günün birinde bu fikriyatlarını eyleme geçireceklerdi. Geçen hafta ‘Üç Renk’li bayrak adeta kanla boyanırken geride çok derin kültürel ve sosyal yaralar da bıraktı. Dünyanın şimdi daha fazla barışa ve eli kanlı katillere karşı dayanışmaya ihtiyacı var. Zidane gibi ‘Multi-kültürel’ özel kodlara da... Bu durumu, futbolun eski günahları kapama ve koloni zihniyetinin ayıplarını örtme yeri olarak tarif etmek isteyenler de çıkacaktır elbet ama oyun alanını kültürel birleşme, dayanışma ve yeni bir ruha ulaşma yeri olarak kullanmak da mümkün. Zidane (ki ben Mesut Özil’i de böyle bir konumda görüyorum), böyle bir refleksin ifadesiydi. Şimdi bayrağı Zidane kadar güçlü bir futbol figürü olmasa da Benzema taşıyor. Farkındayım, meseleye çok naif yaklaşmış olabilirim ama yine de bence Real Madridli genç golcü gibilerin varlığı hâlâ barış ve kardeşlik için en azından futbol üzerinden ümit verici unsurlar...

Yazarın Tüm Yazıları