Paylaş
HER Dünya Kupası’nın ayrı bir ruhu, rengi, tortusu olur... ‘Brezilya 2014’ün anıları çok taze, bu bakımdan izlerinin derinliğini ölmek için vakit henüz çok erken… Hoş İngiltere bu büyük şenlik sonrası hep aynı travmayı, trajediyi yaşıyor, yani kaderine yönelik geçmişinden aldığı ilhamla (!) ufukta onlar adına yeni umutlar gözükmüyor ama İtalya’nın, İspanya’nın, Portekiz’in ne türden dersler çıkaracağı merak konusu elbet. Almanya’nın oyun sistemi ve takım ruhunun yeni ifadesi kimlere ilham kaynağı olacak, hangi yeni futbol kültürlerine kapı aralayacak; bekleyelim görelim…
Bana kalırsa asıl önemli hatırlatmalardan birini final maçı ve bu mücadeledeki performansıyla Lionel Messi yaptı. ‘Brezilya 2014’ bir noktadan sonra adeta Arjantinli yıldızın kişisel test alanına dönüştü, dönüştürüldü. Aslında bu mesele, kupanın başlangıcından beri gündemdeydi ama Arjantin tek farkla da olsa onun golleri ve asistleriyle ilk virajları alınca, o malum mesele, “Maradona gibi olabilir mi?” hemen sahaya sürüldü. Bu sorunun Messi üzerinde özel bir baskı yarattığı kanısında olanlardan değilim, ben final maçının bitiminden sonra ‘Kıssadan hisse’ şunu çok iyi anladığımı anladım (!), ‘Böyle bir kıyaslama kaçınılmaz ama hiç de gerçekçi değil.’
‘MESSI BİR MARADONA DEĞİL’
EVET, zaman zaman bu işe soyunurken hepimiz de olayın fantezi boyutundaydık elbet ama ‘Brezilya 2014’ sanki ayaklarımızın artık yere basması gerektiğini hatırlattı. Hoş es kaza maç berabere bitse ve mesela penaltılarla Arjantin kazansa, her şeyi, her kelimeyi, her görüşü yeniden kurgulamak gerekecekti ama bu turnuvanın ‘Takım’ boyutunda en hak edeni Almanya’ydı ve ‘Mutlu son’a Mesut ve arkadaşları ulaştı.
Messi meselesine geri dönersek kimi spor yazarı arkadaşlarımın yanı sıra birçok futbolsever de aynı görüşe hâkimdi, “O bir Maradona değildi, kaybetmeye isyan etmiyordu.” Bir başka deyişle yeterince çabalamamıştı. Evet, doğru ben de bu görüşlere katılıyorum ama şöyle de bir gerçek var; tarihsel koşullar kadar kökenler de farklı. Maradona, ‘Sokak çocuğu’ydu ve isyan her koşulda onun için öğretisinin bir parçasıydı. Messi ise ‘Apartman çocuğu’ydu, öyle yetiştirilmişti, isyandan çok son derece iyi işleyen bir sistemin en önemli ve en estetik yapı taşıydı ve finalde de, o güne kadar ne yaptıysa aynısını yapmıştı. Ne bir fazla ne bir eksik… Bazen gol atamadığı, sahayı ait olduğu takımla birlikte boynu bükük terk ettiği oluyordu ve Almanya’ya karşı o günlerden birini yaşamıştı.
2018’DE 31 YAŞINDA OLACAK
2018’de Messi 31 yaşında olacak. ‘Günümüz futbolu’ için gayet olgun bir yaş. O zamana kadar, o kendini var eden en önemli özelliği, yani ‘Bu oyunu çocukça hislerle, masumiyetini hiç yitirmemecesine sevme duygusu’nu kaybeder mi bilemem (mesela ben bile 50 yaşında halı sahaya çıktığımda ilk günkü heyecanı kaybetmiyorsam o niye kaybetsin) ama her şeye rağmen ülkesi Arjantin’le birlikte kupaya uzanması ihtimal dahilinde. Kim bilir, belki de Maradona’nın yaşadığı tarihsel akışın kronolojisi Messi’ye farklı uğrayacaktır. Öncüsü 1982’de boy gösterip destanını 1986’da yazmış, 1990’da ise finalde kaybetmişti. Messi de 2010’da boy gösterdi, 2014’de finalde kaybetti, 2018’de kazanır; kim bilir (bu durumda sadece final sonrası ‘Gözyaşları’ konusunda benzerlik olmaz)…
YÜZDE 10 BARAJI GİBİ
PEKi bu yakadan bakıldığında başka dersler çıkarmak mümkün müydü? Kupa boyunca Kosta Rika, Kolombiya, Şili gibi takımların devasa gelenekler karşısındaki başarılarına sevindik, futbolun sadece büyükler ve güçlülerle değil, kâğıt üzerindeki küçükler ve zayıflarla da güzelleştiğini gördük. Ama sağ olsun Futbol Federasyonu’muz yaz boyu pek bir şey izlemediğini, Dünya Kupası’ndan feyz almadığını, eski klasik tezlerinde ısrarcı olduğunu, hatta büyükleri korumak için daha fazla önlem alınması gerektiğini gösterdi ve Ziraat Türkiye Kupası’nı ‘Yeni’ adı altında bir statüye kavuşturdu. Anlaşılan geçen sezon aynı turda Fethiyespor’un, Balıkesirspor’un, Bucaspor’un Fenerbahçe, Trabzonspor ve Beşiktaş’ı elemesi, Gaziantepspor BŞB’nin Galatasaray’a soğuk terler döktürmesi Federasyon’un gözünü korkutmuş. Tıpkı siyasetin emniyet sibobu olan ‘Yüzde 10 barajı’ gibi ‘Önleyici’ bir statüyle hiç değilse bu sezonu kurtarmaya ve ‘Futbol sisteminin büyükleri’ni korumaya karar vermişler. Ve sonra bunun adına ‘Adalet’ diyoruz, değil mi?..
Son bir not: Dünya Kupası bir şenlikti, tüm gezegen hep birlikte izliyorduk. Ama artık aynı gezegen bu kez bir katliamın tanığı… Kötü olan da bu, Gazze’deki vahşeti sadece izliyoruz. Oysa bu kez izlemek yetmiyor, bir şeyler de yapmak gerekiyor…
Paylaş