Paylaş
Haziran 1944... Normandiya Çıkarması’na çok az bir süre kala Amerikalı bir paraşütçü birliği bir Fransız köyünde, garnizon olarak kullanılan kilisedeki vericiyi yok etmekle görevlendirilmiştir. Lakin ateş hattını aşmakta zorluk çekerler, hayatta kalan bir grup asker nihayetinde köye ulaşır ama onları kilisede garip bir ortam beklemektedir...
Kariyerinde sadece ‘Son of a Gun’ adlı, 2014 tarihli bir uzun metraj bulunan Avustralyalı Julius Avery’nin yönettiği ama asıl olarak portföyü itibariyle adı ‘tuhaf’ filmlerle anılan yapımcısı J.J. Abrams’ın ekolü dahilinde değerlendirilecek ‘Overland Operasyonu’, melez bir yapıya sahip. Film, gerilimi ölçülü bir biçimde yükselen enfes bir bölümle açılıyor. Paraşüt birliği hedefe doğru yol alırken uçak içinde espriler ve birbirlerine takılmalarla heyecanı dindirmeye çalışıyorlar. Lakin Fransa’ya ulaştıklarında yoğun uçaksavar ateşi, onlara savaşın kanlı yüzünü hatırlatıyor... Öykü, er Boyce’un peşine takılıp paraşütle yeryüzüne taşınırken ve nihayetinde küçük bir grupla köye varırken bir noktadan sonra film kimlik (daha doğrusu ‘tür’) değiştiriyor.
‘Retro’ jenerik
Boyce’un, sığındıkları evin dışına çıkıp geri dönmeyen birliğin iki üyesini ararken tesadüf eseri kiliseye gitmesiyle birlikte ‘Overland Operasyonu’nda bambaşka bir kapı aralanıyor ve karşımıza, özel bir serumla metabolizmaları ve fiziksel görüntüleri değişime uğrayan birtakım ‘yaratıklar’ çıkıyor... İşte bu aşamada Avery’nin yapıtı ‘zombi filmleri’ne göz kırpıyor. Bu tuhaf bileşimle hemen akla Robert Rodriguez’in 1996 tarihli çalışması ‘Gün Batımından Şafağa’ (‘From Dust Till Dawn’) geliyor. Oysa kilisedeki tuhaf laboratuvara kadar film öykü bazında ‘Er Ryan’ı Kurtarmak’ çizgisinde ilerlerken hafiften de, özellikle Fransız Chloe karakteri üzerinden ‘Inglourious Basterds’a selam yolluyor.
Filmin siyahi kahramanı Er Boyce’u Denzel Washington’ın ‘Fences’ıyla parlayan Jovan Adepo canlandırıyor.
Julius Avery’nin yapıtı atmosfer olarak 70’lerde çekilen ‘İkinci Dünya Savaşı filmleri’nin ruhunu ve atmosferini perdeye yansıtıp giriş jeneriği (özellikle yazı karakterleri) itibariyle ‘retro’ tadı yayarken hikâyenin ana göndermesi elbette genetik deneyleriyle tanınan, Nazi ideolojisinin ‘hastalıklı ruhu’yla tarihe geçmiş Dr. Josef Mengele’si (lakabı ‘Ölüm Meleği’ydi). Kilise sathına kurulmuş laboratuvarın başındaki Dr. Schmidt karakterinin ve çabalarının, Mengele’nin filmdeki uzantısı olduğu açık. Senaryo (Billy Ray-Mark L. Smith ikilisi kaleme almış) sanki “Mengele, işleri daha öte noktalara götürse nasıl olurdu?” türünden bir fantezinin peşine düşmüş (ki nihai amacı Nazi subayı Wafner şöyle ifade ediyor: “Bin yıllık Reich ideolojisinin ölümsüz askerlere ihtiyacı var.”) ve ortaya bu ‘melez film’ çıkmış. Kötü mü olmuş? Yoo, ‘Overlord Operasyonu’ bence hedefine varıyor ve ortalamayı tutturuyor.
Aile boyu oyuncu!
Er Boyce’da Denzel Washington’ın ‘Fences’ıyla parlayan Jovan Adepo’yu izlediğimiz filmde Çavuş Ford’du da Goldie Hawn-Kurt Russell çiftinin oğulları Wyatt Russell canlandırmış.
Sonuçta ana kahramanı bir siyahi karakter olan ve kimi tarihi göndermelere soyunan öyküsüyle de ilgiyi hak eden bir çalışma ‘Overlord Operasyonu’...
Benim bedenim, benim kararım…
“Her hafta yetişkinlerin kilisede ne yaptığını biliyor musunuz?” diye soruyor orta yaşlı öğretmen öğrencilerine, çok geçmeden de cevabı kendisi veriyor: “Sizin yaşınızda yaptıkları şeyleri geri almaya çalışıyorlar.” Öğretmenin, “Yapılan şeyler” diye kastettiği kimi toplumların normlarına göre çizgi dışı olarak kabul edilen yönelimler...
Girişte bahsettiğimiz sahneyle açılan ‘Cameron Post’a Ters Terapi’ (‘The Miseducation of Cameron Post’), lisenin en alımlı kızlarından biri olan (ki cinsel yönelimi lezbiyenliktir) Cameron Post’un, erkek arkadaşı tarafından bir ilişki sırasında yakalanmasının ardından yaşananları anlatıyor. Ailesini bir trafik kazasında kaybeden Cameron’ın ebeveynliğini üstlenen teyzesi, genç kızı Hıristiyan eğitimi veren bir merkeze yolluyor. Burada benzer şekilde eşcinsel eğilimli kız ve erkek öğrenciler vardır ve başlarındaki Dr. Lydia Marsh, gençleri heteroseksüel çizgilere çekmek için uğraş vermektedir.
Emily M. Danforth’un aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan filmi Desiree Akhavan yönetmiş. Chloe Grace Moretz’in çoğu kez gözleri, mimikleri ve vücut diliyle Cameron’ın hal ve gidişatını perdeye taşıdığı filmin öne çıkan diğer iki karakterinden Jane’i ‘American Honey’den de hatırladığımız Sasha Lane, Kızılderili kökenli Adam Red Eagle’ı Forrest Goodluck canlandırmış. Kamp ortamının giderek ünlü klasik ‘Guguk Kuşu’nu andıran bir çizgiye geldiği filmin bence en önemli vurgusu, ‘duygusal istismar’a dikkat çekmesi. En güzel sahnesinde ise kamptaki bir grup öğrenci patates soyarken ‘4 Non Blondes’ın enfes şarkısı ‘What’s Up?’ı söylüyor.
90’larda geçen ve sanki daha derinlere gitme fırsatı varken böylesi bir tercihte bulunmayan film, yine de dertlerine seyircisine aktarmakta gayet başarılı.
Dostoyevski’nin en sevdiği festival!
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin işbirliği ile düzenlenen 8. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali dün start aldı. 15 Kasım’a kadar sürecek olan organizasyonda seyircilerle buluşacak filmler, Beyoğlu Atlas ve Kadıköy sinemalarında gösterilecek. Festivalde gösterimlerin dışında ayrıca bugün Atlas Sineması’nda saat 15.00’te ‘Sinema Adalet İlişkisi’, yarın da yine saat 15.00’te ‘Sinema Madde ve Alkol Kullanımını Özendirir mi?’ başlıklı iki panel düzenlenecek.
Sekiz filmin katıldığı ‘Altın Terazi Uzun Metraj Film Yarışması’nın bu yılki jüri başkanlığını ise yönetmen Derviş Zaim üstleniyor. Jüride yer alan diğer isimlerse şöyle: Bulgar yapımcı Pavlina Jeleva, İsviçreli yapımcı Ivan Madeo, Rus yapımcı, senarist ve yönetmen Evgenia Tirdatova’yla tiyatro, sinema ve dizi oyuncumuz Bennu Yıldırımlar.
Jüri başkanlığını İrlandalı oyuncu Barry Ward’un yapacağı ‘Altın Terazi Kısa Film Jürisi’nin diğer üyeleri de Melis Birkan, Laura Kavanagh, Bulut Reyhanoğlu ve Çiğdem Mater.
Festival kapsamında ‘Utoya 22’, ‘The Guilty’ gibi yeni yapımların yanı sıra ‘Serpico’, ‘The Panic in Needle Park’ gibi başrolünde Al Pacino’nun oynadığı klasikler de gösterilecek.
Malatya’da ‘Şen’lik zamanı…
İstanbul, Ankara, Adana, Antalya, Ayvalık derken sahne sırası Malatya’da. Ülke sinemasının belli ölçülerde kalbinin attığı festival kervanının bu son durağında start dün verildi. 15 Kasım’da sona erecek olan organizasyonda ‘Ulusal’ ve ‘Uluslararası’ olarak iki uzun metraj, iki de kısa metraj film yarışması düzenlenecek. ‘Ulusal Uzun Metraj Yarışması’na katılan 13 filmi Reis Çelik (Başkan), Şerif Sezer, Gökhan Tiryaki, Ali Aga ve Haluk Piyes’ten oluşan jüri değerlendirecek. ‘Uluslararası Uzun Metraj Yarışması’nda yer alan 12 yapımı değerlendirecek jürinin başkanı ise sinemamızın en uluslararası siması Nuri Bilge Ceylan. Bu kategoride yer alan filmleri Ceylan’la birlikte oyuncu koçu-akademisyen Vernice Klier, yapımcı-yönetmen Giulia Achilli ve oyuncu-yönetmen Ivana Roscic değerlendirecek. Festivalin SİYAD jürisi ise Metin Gönen, Okan Arpaç ve Barış Saydam üçlüsünden oluşuyor.
Festivalin ‘Onur Ödülleri’ bu yıl usta oyuncular Şener Şen ve Perran Kutman’la yönetmen Osman Sınav’a sunulurken, ‘Sinema Emek Ödülü’ makyaj sanatçısı Derya Ergün’e, Türk Sineması’na Katkı Ödülleri ise Malatya Yeşil Sinemaları sahibi Hüseyin Yeşil ve Fono Film Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Okan’a verildi.
Ayrıca festival kapsamında 12 Kasım Pazartesi günü saat 11.30’da düzenlenecek MasterClass’ta Nuri Bilge Ceylan, deneyimlerini sinemacılarla paylaşacak.
Diğer seçenekler
Haftanın yenilerinden ‘Suspiria’, Luca Guadagnino imzasını taşıyor. Dario Argento klasiğinin yeniden çevriminin kadrosunda Dakota Johnson, Tilda Swinton, Margorzata Bela ve Chloe Grace Moritz gibi isimler yer alıyor. Filmin Türkiye dağıtım haklarını alan şirketin basın gösterimi yapmaması nedeniyle ‘Suspiria’nın eleştirisine sayfalarımızda yer veremedik, bilginize... Murat Şeker imzalı ‘Çakallara Dans 5’te ise başrolleri serinin diğer filmlerinde olduğu gibi Şevket Çoruh, İlker Ayrık, Timur Acar ve Murat Akkoyunlu paylaşıyor. ‘İstasyon: Kader Günü Partisi’ni ise Kadir Genç ve Volkan Adıyaman yönetmiş; oyuncular Güneş Cyrina Özek, Burak Ergün, Volkan Uygun ve Alper Yıldırım. Haftanın animasyon seçeneği ‘Cinderella’yı (‘Cindirella and Secret Prince’) Lynne Southerland yönetmiş. ‘Batlır’ ise Stare Yıldırım imzasını taşıyor; oyuncular Can Sipahi, Merve Dizdar, Erkan Taşdöğen, Sinan Çalışkanoğlu.
Paylaş