Paylaş
Peki, o puslu günlerde mizah nasıldı, kısaca onu da hatırlayalım dedik. Zamanın tartışmasız en etkili yayın organlarından biri ‘Rahmetli’ Oğuz Aral’ın önderliğindeki ‘Gırgır’ dergisiydi. Hatırlıyorum, cuma akşama doğru İstanbul’da dağıtılan Gırgır, 18.00’den itibaren Şehir hatları vapuruna binildiğinde birçok kişinin elinde olan, hemen okunmaya başlanan bir yayındı.
Cumartesi günü de bütün yurt sathında ellerdeydi Gırgır… ‘12 Eylül darbesi’ cuma günü gerçekleştirilmişti ve Gırgır’ın o hafta sayısı zaten hazırlanmıştı.
Aral ve ekibi darbeyi bir sonraki hafta, 424. sayısında kapaktan görmüştü. Darbe günlerinde her şey olduğu gibi mizah da zordu. Dolayısıyla zaman zaman meseleye direkt girmek yerine yan toplara ihtiyaç duyuluyor, pas trafiği uzadıkça uzuyordu. Gırgır bu dönemdeki en derin ‘darbe’yi 19 Temmuz 1981’de yayımlanan 467. sayıda aldı. Sistemin gözde şarkıcısı Müşerref Akay’ın (o zamanki soyadı ‘Tezcan’dı) TRT’de her adım başı çalınan ‘Türkiyem Türkiyem Cennetim’ şarkısı ti’ye alınmış, ‘Cunta yönetimi’ de bu duruma fazlasıyla içerlemiş, Gırgır tam dört sayı ‘Seyircisiz’ oynama cezası almıştı (kapatılmıştı yani)! Gırgır o dönem 400 bin basıyor ve satıyordu. Kapanma cezasından sonra 500 bin basıldı ve 467 bin sattı. Bu da dönemin koşulları açısından, bugünden bakıldığında bile büyük bir satış başarısı.
Günümüze gelirsek belki mizah dergileri bu denli satmıyor, ‘Gırgır’ gibi tek bir merkez yok (hoş o zaman da ‘Kardeş’ dergi ‘Fırt’ ve ‘Çarşaf’ da vardı ama Gırgır âlemin açık ara kralıydı), Penguen, Leman, Uykusuz gibi üç ana adres var. Ama bütün bu yayınlarda Oğuz (Aral) abinin ruhu ve devrettiği miras yaşatılıyor ve çocukları, onun ‘Aziz’ hatırasına halel getirmeden yollarına devam ediyorlar. Ve şükür ki mizah hâlâ bu ülkede en etkili muhalefet biçimlerinden biri olmayı sürdürüyor…
Paylaş