Bu ipte ‘Cambaz’ yürümez!

Çok uzun süredir cinayet işleyen bir seri katil ve psişik yetenekleriyle onu yakalaması için davaya atanan genç bir FBI ajanı... Osgood Perkins imzalı ‘Cambaz’, ‘Kuzuların Sessizliği’, ‘Se7en’, ‘Zodiac’ gibi yapımların havasını taşıyan, görsellik ve atmosfere önem veren ama karmaşık hale getirdiği düğümleri pek de çözemeyen bir yapım olmuş.

Haberin Devamı

Oregon’da çok uzun bir süredir (yaklaşık 20 yıldır) bir dizi cinayet işleyen ve yakalanmayan bir seri katil... Şifreli mektuplar yollar ve isim olarak ‘Cambaz’ı kullanır. Henüz mesleğinin çok başlarındaki FBI ajanı Lee Harker, davaya müdahil olur. Patronu Carter ondaki psişik yetenekleri fark eder ve bir tür medyum gibi hareket ederek meselenin gizemli yönlerini onun çözebileceğine inanır.

Hitchcock’un ünlü klasiği ‘Sapık’ın (Psycho) oyuncusu olarak hatırladığımız Anthony Perkins’in oğlu Osgood Perkins’in yukarıda konusunu özetlediğim son çalışması ‘Cambaz’ (Longlegs), çok uzun süredir beklenen bir yapımdı. Kimi kampanyalar eşliğinde son yılların en etkileyici gerilim filmi olarak lanse edilen ve seyirci cephesinde büyük merak uyandıran çalışma, özellikle yarattığı atmosferle dikkat çekiyor. 90’larda geçen (bunu özellikle FBI ajanının bürosundaki panoda gördüğümüz Bill Clinton resmiyle anlıyoruz) film karanlık renklere bulanmış. Kasvetli bir ortam eşliğinde anlatılan öyküde şeytansı bir seri katil ve onun işlediği cinayetleri ortaya çıkarırken kendi çocukluğuyla hesaplaşan gencecik bir kadın ajan ön plana çıkıyor.

Haberin Devamı

Bu ipte ‘Cambaz’ yürümez

Bu tür yapıtlar elbette sarih bir zeminde yol almaz, ‘Cambaz’da da Osgood Perkins’in yazdığı metin giderek dallanıp budaklanıyor ve seyircinin kafasını karıştırmak için her yola başvuruyor. Lakin gelinen noktada aslında filmin yaratıcısının kafa karışıklığına sahip olduğu ya da anlatılacak çok da bir şeyi olmadığı için eldeki malzemeyi daha girift hale getirerek suyu bulandırmak yoluyla etkili olmak istediği hissine kapılıyorsunuz.

Öte yandan bu film, yansıttıkları itibariyle aynı yoldan geçmiş ve çoğu artık klasikleşmiş kimi yapıtlara selam yolluyor veya göndermeler yapıyor. Ama bütün bu çabaları ‘kesme yapıştırma’ olmaktan ve yetersiz bir eklektik gövdenin etrafında biçimlenmekten öteye gidemiyor. Göndermelerdeki bu adresler hangileri diye sorarsanız öncelikle kadın ajan-seri katil eşleşmesiyle Jonathan Demme’in klasiği ‘Kuzuların Sessizliği’ akla geliyor. Kasvetli hava ‘Se7en’ı, şifreli mektuplar da ‘Zodiac’ı (malum, ikisi de David Fincher filmi) çağrıştırıyor. Doğrusu ben filmin en iyi yanı olarak gördüğüm açılış sekansında ‘The Shining’ tadı bile aldım.

Haberin Devamı

Referanslar hem saygı içerir hem de seyirciye çözülmesi geren yeni bulmacalar sunar. Lakin bütün bunların zarifçe ve zekice yapılması önemlidir. Bu hamleye soyunan filmleri, öncüllerinin yanına yaklaşma mesafesi belirler; yeni üyeye özel bir önem kazandırır. Ama ‘Cambaz’ bu tür refleksleri tam olarak pek barındıramamış. Meselenin üstesinden gelememiş ve özgünlük yerine kolaja, biraz da ‘kör kör parmağım gözüne’ye yüklenmiş.

 

GÖKLERE ÇIKARAN DA VAR…

Osgood Perkins filmini atmosfer üzerinden halletmeye çalışmış ve bütün denklemini bu cephede kurmuş gibi görünüyor. Fakat anlatacak sağlam bir hikâyeniz yoksa atmosfer ve stil sizi bir noktaya kadar taşır. Nihayetinde makyaj silinmeye başlar ve gerçek kıyıya vurur. Ama yönetmenin güvendiği ve sırtını dayadığı bir liman var elbet: Kuşak farkı meselesinden yola çıkarak bu durumu açıklayacağım. Ne yazık ki yeni dönem seyirci görselliğe, atmosfere ve stile yönelik göz boyamaya soyunan sinemacıları seviyor ve onları el üstünde tutuyor. ‘Cambaz’a ilişkin çeşitli mecralarda karşıma çıkan övgüleri görünce bu ‘tez’im konusunda haklı olduğuma iyiden iyiye inandım.

Haberin Devamı

Oyunculuklara gelince, ‘Peşimdeki Şeytan’dan (It Follows) hatırladığımız Maika Monroe ajan Lee Harker’da fena değil, keza ajan Carter’da Blair Underwood, Lee’nin annesi Ruth’ta Alicia Witt de (öyküdeki anne-kız ilişkisi az biraz ‘Carrie’yi de andırıyor gibi geldi bana). ‘Cambaz’ı canlandıran Nicolas Cage kuşkusuz filmin en belirgin odak noktası. Stephen King’in ‘O’sunun (It) kırmızı balonlu ölümcül palyaçosu ‘Pennywise’ı andıran suretine sahip bu rolde son derece karikatürize, abartılı bir profil çizmiş. Bence bu karakter, filmin en kötü yanlarından biriydi.

Velhasıl meselesini şeytani sulara çeken, öyküsünü karmaşık hale getirip içinden çıkamayan, anlattıklarının yetersizliğini görsellik ve atmosferle kapamaya çalışan ‘Cambaz’ çıkardığı gürültünün hakkını verememiş. Ama dışarıdaki eleştirmenler arasında çokça beğenen, göklere çıkaran var. Dolayısıyla gidip görün ve kararınızı verin derim.

Haberin Devamı

Bu ipte ‘Cambaz’ yürümez

 

CAMBAZ

Yönetmen: Osgood Perkins

Oyuncular: Maika Monroe, Nicolas Cage, Blair Underwood, Alicia Witt, Michelle Choi-Lee, Dakota Daulby, Lauren Acala, Kiernan Shipka

ABD yapımı

AYNI SUDA İKİNCİ KEZ YIKANMAK MÜMKÜNMÜŞ!

Bu ipte ‘Cambaz’ yürümez

Bazı filmler sinematografik değerlerinden çok kitleler üzerinde bıraktığı etki ve anımsattığı hatıralarla zamana direnir. Tim Burton’ın 1988 yapımı ‘Beterböcek’i (Beetlejuice) işte böyle bir yapımdı. Ayrıca yaratıcısının önünü açtı ve daha sonra ‘Batman’, ‘Batman Dönüyor’ (Batman Returns), ‘Ed Wood’, ‘Çılgın Marslılar’ (Mars Attacks), ‘Hayalet Süvari’ (Sleepy Hollow), ‘Büyük Balık’ (Big Fish), ‘Charlie’nin Çikolata Fabrikası’ (Charlie and the Chocolate Factory), ‘Sweeney Todd: Fleet Sokağı’nın Şeytan Berberi’ (Sweeney Todd: The Demon Barber of Fleet Street), ‘Büyük Gözler’ (Big Eyes) gibi yapıtlara imza atmasını sağladı.

Haberin Devamı

Emektar yönetmen 36 yıl sonra aynı sulara geri dönüyor. ‘Beterböcek Beterböcek’ (Beetlejuice Beetlejuice) adlı bu devam öyküsünde ilk filmin küçük kızı Lydia Deetz artık orta yaşlı bir medyumdur ve hayaletler hakkındaki TV şovuyla ünlüdür. Programın yapımcısı olan sevgilisi Rory onunla evlenmek için can atar. Üvey annesi Dalia, babasının ölüm haberini verir ve ikili cenaze töreni için eski kasabaları Winter River’a yollanırlar. Lydia’nın ilk evliliğinden doğan kızı Astrid bir kazada hayatını kaybeden babasının ölümünden annesini sorumlu tutan, ebeveynine karşı asi, yaşıtlarına göre de olgun bir ergendir. Tabii ki eski eve dönmek demek ‘Beterböcek’le yolların bir kez daha kesişmesi demektir.

‘Beterböcek’ bugünden bakıldığında sevimli bir ‘retro’ çaba gibi görünüyor. Uzantısı niteliğindeki filmse göndermeleri, öncülüyle olan bağlantıları, bu dünya ve öte dünya arasında gidip gelen hikâyesi ve son derece kaliteli esprileriyle bana sorarsanız ilkinden kat kat iyi bir çalışma olmuş. İlk kadrodan Lydia’da Winona Ryder, üvey anne Dalia’da Catherine O’Hara ve tabii ki Beterböcek’te yine muazzam bir performans sergileyen Michael Keaton yerlerini korumuşlar.

1988’deki yapımda baba Charles’ı canlandıran Jeffrey Jones cinsel suçlardan mahkûmiyeti nedeniyle zaten uzun bir süredir sektör dışı. Ekibe yeni katılanlarsa Jenna Ortega, Justin Theroux, Willem Dafoe, Arthur Conti ve ‘Addams Family’nin Morticia’sını andıran, Dolores karakteriyle karşımıza gelen Monica Bellucci olmuş.

Sonuç olarak ben kendi adıma düşük bir beklentiyle gittiğim salondan mesut-memnun ayrıldım. İlk olarak geçen hafta Venedik Film Festivali’nin ‘açılış filmi’ olarak seyirciyle buluşan ‘Beterböcek Beterböcek’ güldürüyor, eski günlere götürüyor ve özgün bir yapıt olmayı başarıyor.

 

BETERBÖCEK

Yönetmen: Tim Burton

Oyuncular: Michael Keaton, Winona Ryder, Jenna Ortega, Catherine O’Hara, Justin Theroux, Willem Dafoe, Monica Bellucci, Arthur Conti, Santiago Cabrera, Danny DeVito

ABD yapımı

 

İKİ KLASİK YENİDEN VİZYONA GİRİYOR

Bu ipte ‘Cambaz’ yürümez

Sinemamızın iki klasiği; Yavuz Turgul imzalı ‘Eşkıya’ ve Ömer Vargı’nın yönettiği ‘Her Şey Çok Güzel Olacak’, Ömer Vargı tarafından orijinal nitelikleri korunarak restore edildi ve yeniden sinema perdesine hazır hale getirildi. Hatırlanacağı gibi 1986 yapımı ‘Eşkıya’da yıllarca içeride yattıktan sonra dışarı çıkan ve değişen dinamiklere, değerlere ayak uydurmakta zorlanan Baran’ın öyküsü anlatılıyordu. Toplam 2 milyon 571 bin 474 kişinin izlediği filmde Şener Şen, Uğur Yücel, Kamran Usluer, Sermin Hürmeriç, Yeşim Salkım, Özkan Uğur ve Ülkü Duru başrolleri paylaşıyordu.

1988 tarihli ‘Her Şey Çok Güzel Olacak’ da iki farklı karaktere sahip kardeşin (Nuri ve Altan) çıktıkları yolculukta bir anlamda birbirlerini yeniden keşfetmesine odaklanıyordu. Filmin kadrosunda Cem Yılmaz, Mazhar Alanson, Ceyda Düvenci, Mustafa Uzunyılmaz, Selim Naşit Özcan, Adnan Tönel, Ayumi Takano gibi isimler vardı.

‘CEHENNEMDEN GELENLER’E KARŞI

Mike Mignola’nın yarattığı çizgi roman serisinin sinemadaki dördüncü hamlesi ‘Hellboy: The Crooked Man’ karşımızda. Bu kez yönetmen Brian Taylor ve Hellboy’u da Jack Kesy canlandırıyor. 1959’da geçen film, trenle naklettikleri dev bir örümceğin kafesinden kaçmasıyla Hellboy ve genç ajan Bobbie’nin yaşadığı serüveni anlatıyor. Doğaüstü bir zeminde yükselen öykü, bir iblise ve onun hizmetindeki cehennemden gelenlere karşı verilen mücadalenin ifadesi. Jack Kesy’nin Hellboy’da sırıtmadığı yapım vasatı aşamıyor.

Bu ipte ‘Cambaz’ yürümez

 

HELLBOY: THE CROOKED MAN

Yönetmen: Brian Taylor

Oyuncular: Jack Kesy, Adeline Rudolph, Jefferson White, Joseph Marcell, Leah McNamara, Hannah Margetson

ABD-İngiltere-Almanya ortak yapımı

VE DİĞER SEÇENEKLER

- 1999-2000 sezonunda Galatasaray’la Beşiktaş arasında geçen yarışın galibini belirleyecek derbide siyah-beyazlı takımın savunma oyuncusu Halilagic’in verdiği geri pası kaleci Fevzi Tuncay ayağının altından kaçırır ve bu golle maç berabere biter. İpi sarı-kırmızılılar göğüsler. Mert Erez imzalı ‘Iska’ bu olaydan yola çıkarak Fevzi Tuncay’ın öyküsünde gezinen bir belgesel.

- Haftanın menüsündeki diğer yapımlar şöyle: ‘8x8’ (Yön: Kıvanç Sezer), ‘Gecenin Nakaratı’ (Yön: Jale Atabey), ‘İllegal Aşk’ (Yön: Buğra Kekik), ‘Her Renkte Aşk’ (Yön: Alp Can Yolyapan), ‘Ucube: Son Efsun’ (Yön: Raziye Sultan), ‘İkizler Takımı’ (Zak&Wowo, la légende de Lendarys/Yön: Philippe Duchene-Cuvelier Jean-Baptiste), ‘Boogey ve Prenses: Gizemli Macera’ (My Sweet Monster/Yön: Maksim Volkov).

Yazarın Tüm Yazıları