Bir sanat eseri olarak Messi

BU ülkenin nadir doğru dürüst organizasyonlarından biri olan İstanbul Film Festivali’nde su, bu yıl ‘sansür’ ayıbıyla bulandırılmak istendi ama çok şükür ki gerekli reflekslerle sinema camiası ortak akıl ve tavır koydu, onurlu bir adım attı...

Haberin Devamı

Lakin olan, izlenmeyi bekleyen onca yapıta oldu. Kültür Bakanlığı’nın, ‘Eser İşletme Belgesi’ üzerinden aba altında sopa göstermeye yönelik hamlesini devreye sokmadığı ve böylelikle ‘sansür’ü sahaya sürmediği ilk haftada, gösterilen onca filmin arasında bir tanesi, özellikle futbolseverler için göz ve gönül okşayıcı idi.

Festivalin, ‘NTV Belgesel Kuşağı’ bölümünde karşımıza çıkan ‘Messi’, serüveni hali hazırda devam eden bir fenomenin, oyunun ana aktörlerinden biri olma hikâyesini perdeye taşıyordu.

Bilbao doğumlu Bask yönetmen Alex de la Iglesia’nın (ki yine festivalde gösterilen ‘Tanrılarla Konuşmalar’daki 9 bölümden birinin de yönetmeniydi) imzasını taşıyan belgesel, özellikle benim de ait olduğum belli bir kuşak için özel anlamlara sahipti.

Haberin Devamı

SISKA’YLA SARI FARE

Çünkü senaryosunu Arjantinli futbol figürü Jorge Valdano’nun kaleme aldığı yapım, hikâye anlamında özel bir kurguyla sunulmuş: Büyük bir lokantada Messi’nin hayatının birçok aşamasına tanıklık edenler toplanmış ve bir yandan yemek yiyorlar öte yandan da minik Lionel’in geldiği noktaya kadar geçirdiği evreleri birbirlerine aktarıyorlar.

Kimler yok ki mekânda? Çocukluk arkadaşları, öğretmenleri, teknik direktörleri ve (işte burada bizim kuşak devreye giriyor!) iki büyük futbol karakteri Johan Cruyff ve Cesar Luis Menotti.

Oyunculuğunda ‘Sarı Fare’ lakabıyla tanınan Hollandalı büyük futbol figürü Cruyff (ki kendisi başka masalara tanıtılırken ‘Otomatik Portakal’ın kaptanı deyimi kullanılıyor), belgesel boyunca Messi’ye ait yorumları sıralarken sanırım gönlümüzü en çok Menotti’nin duygu ve düşünceleri kazandı.

‘Neden?’ derseniz, kulübede sürekli yakıp söndürdüğü sigaralarla da hatırlanan ve 1978’deki ‘Şampiyon Arjantin’in teknik direktörü Menotti, ‘Gerçek bir futbol filozofu’ olduğunu her kelimesi ve cümlesiyle film boyunca ortaya koyuyordu.

‘Sıska’ lakaplı Arjantinlinin onca tespiti içinde hep yapılan kıyaslamaya ait görüşleri çok zarifti.

Menotti’ye göre Messi, Barcelona adlı sanat eserini daha da güzelleştiren, göz kamaştırıcı bir parçaydı.

Haberin Devamı

Maradona ise Napoli örneği üzerinden konuşulursa yepyeni bir sanat eserini yaratandı.

Ama Maradona, kariyeri boyunca ara sıra Maradona gibi oynamıştı, ‘Ağır çekimde bile hızlı’ olan Messi ise her zaman Maradona gibi oynuyordu...

‘ANARŞİST’ ZLATAN

DE La Iglesia’nın çalışması adeta akıllara seza bir ‘Kendi kaderini tayin etme’ öyküsünü de bizlerle paylaşıyor.

Belgesel, oyuna dair ilgisi ve sevdası sadece sahada gördükleriyle sınırlı kalmayanlar için çok şey vaat ediyor.

Ibrahimovic’in ‘anarşist’liğine yapılan vurgular, Valdano’nun, Sabella’nın, Pique’nin, Iniesta’nın, Mascherano’nun, Pinto’nun görüşleri derken Messi’nin yol göstericilerinden biri, anneannesiyle de tanışıyoruz.

Haberin Devamı

Film yolu bu topraklara düştüğünde, “Türkiye Ligi başka şeye benzemez” türü evrensel futbol dilinde hiç karşılığı olmayan yorumlarla yerin dibine batırılan Rijkaard’ın, Menotti ya da Cruyff gibi dehâları nezdindeki saygınlığının ve Messi’nin hayatındaki öneminin de altını çiziyor.

‘Messi’, muhtemelen yakın bir gelecekte NTV Spor’da gösterilir, kesinlikle kaçırmayın.

Yazarın Tüm Yazıları