Paylaş
Doğası gereği üç ihtimalli ama biz sadece kazanma ihtimaline odaklanıp duruyoruz, diğer iki seçeneğin nazarımızda pek bir hükmü yok.
Bu tabii ki hastalıklı bir bakışın ifadesi.
Tıpkı kadın-erkek ilişkilerinden olduğu gibi “Ya benimsiz ya toprağın” ideolojisini, tutkuyla bağlandığımız futbolda da üretip duruyoruz.
Öte yandan çok iyi bildiğimiz, ayırdına vardığımız, uygulamada defalarca test ettiğimiz bir gerçeğimiz var: bu ülkede adalet yok. Bakalım yakın tarihimize, onlarca aydın, gazeteci, yaşlı, genç, çoluk çocuk faili meçhul cinayetlerle aramızdan ayrılıp gitti.
Say say bitmez; Çorum, Maraş, Sivas-Madımak katliamları; kanlı 1 Mayıs’lar; hepsi sır gibi duruyor (sırlarına vâkıf olsak da)...
Her gün işlenen kadın cinayetleri, çok değil ‘Gezi olayları’ sırasında hayatlarını kaybeden insanlar...
Sistem, her bir şeyi ‘zaman aşımı’na uğratmak için cebelleşip duruyor.
Ama buna rağmen futbol seyircisinin hayatın diğer alanlarında sağlanamayan adaletin sahada sağlanmasını istiyor...
Nerede olursa olsun adalet sağlanmalı ama bu iş o kadar kolay mı?
Koca bir sistemin, koca bir ‘Endüstriyel futbol’un yükünü üç-beş hakemin vereceği doğru kararlarla kaldırabilir miyiz? Çok zor tabii.
İNSANİ VE VİCDANİ
SOYUTTAN somuta gelirsek, geçen haftanın futbol gündemine damgasını vuran başlıca olaylardan biri malum Kasımpaşa-Ç. Rizespor maçında hatalı kararlar verdiğini düşünen Deniz Çoban’ın, kendince vicdanının sesine kulak verip sürecin sonunda “Benden bu kadar” diyerek hakemliği bırakmasıydı.
Bu konuda çok şey okuyup izlemiş, dinlemiş olmalısınız.
Çoban’ın hareketini takdir edenler olduğu kadar çözümün bu olmadığını söyleyenler, hatta meseleyi ‘Şov yapıyor’ düzleminde ele alanlar bile oldu.
Kuşkusuz Çoban’ın hamlesini gelecekte daha bir yerli yerine oturtacağız ama benim kişisel inancım odur ki, her şey insani ve vicdani bir güzergâhta gerçekleşti.
Deniz Çoban, içinde yaşadığı ve düzeltme yolunda üstesinden gelemediği sisteme kendince belki bir uyarı, belki de ‘kıssadan hisse’vari bir iz bırakarak gitti.
Aynı dönem içinde derbide alınan yenilginin faturasını hakem Halis Özkahya’ya çıkaran F.Bahçe camiası da Başkan Aziz Yıldırım’ın düzenlediği basın toplantısıyla sisteme ilişkin itirazlarını dile getirdi.
Yıldırım hakem camiasından özellikle eskileri topu tutarken (ve de ‘Kaşar’ ifadesini kullanırken), Deniz Çoban’a sahip çıktı ve hareketini takdir ettiğini söyledi.
Sadece Yıldırım değil tabii, aynı sistem içinde geçen sezon üç kupaya uzanan G.Saray Teknik Direktörü Hamza Hamzaoğlu da, aldığı kötü sonuçlardan sonra faturayı hakemleri kesmeye çalışmıştı birkaç hafta evvel.
Hatırlatmaya gerek var mı bilmiyorum ama şimdilerde Federasyon Başkanlığı görevini üstlenen Yıldırım Demirören de bir zamanlar Beşiktaş Başkanı’yken görüntülü hakem eleştirilerine soyunur, “Bizi böyle böyle mahvettiler” diye basın toplantıları düzenlerdi.
İNANDIRICI DEĞİL
TUHAF bir durum var burada.
Hakemlerin eskileri ve tecrübelileri kötü de bilmem kaç yıllık yöneticiler mi iyi yani?
Bu oyunda yöneticiler, teknik direktörler, oyuncular, taraftar, basın; herkes hata yapacak da bütün bu unsurların hedefinde tek bir suçlu, hakemler mi olacak yani?
Kimse, özellikle de yöneticiler yaptıklarının faturasını ödemeyecek, her yeni günde, her yeni sezonda yollarına devam edecekler ama tek suçlu arkasında ne bir taraftar grubu, ne bir basın kuruluşu, ne de ait oldukları kurum, MHK bile olmayan, hiçbir şeye sesleri çıkmayan hakemler olacak.
Bu adaletsiz, dengesiz ve herkesin oyundaki rollerini kötü performanslarına rağmen sürdürdüğü bir sistemin yükü, onların omuzlarına yüklenecek yani. Güzel iş valla...
Elbette hakemler de bu sistemin bir parçası, elbette ki onlar da bu oyunun geldiği noktada pay sahibi ama tek ve en kolay hedefe konulacak unsuru değil.
Sahada 90 dakika değerlendirilemeyen fırsatların, yanlış oyuncu tercihlerinin faturasını hakeme çıkarmak en kolayı.
İşin daha da ilginci Yıldırım, Çoban’a sahip çıkıyor ama Çoban’ı istifaya götüren nedenlerin başında her başarısızlık sonrası ilk olarak hakemleri hedefe koyan zihniyet geliyor.
Ama beni en çok bu sistemin ana unsurlarından biri olup da sürekli “Hakkımız yeniliyor, bizi yok etmeye çalışıyorlar, engelliyorlar” diye sızlanan ‘Üç büyükler’in bildik refleksleri güldürüyor.
Bu bir sahne şovuysa, inandırıcılık açısından en kötü performans hep bu cepheden geliyor.
Neyse gene de temennim odur ki adalet futbol sahalarından doğru yayılmaya başlasın ve vicdanla hukuk herkesin kapısını eşit mesafede ve doğrulukta çalsın...
Paylaş