Paylaş
Ev sahibi ekibin teknik direktörü Aykut Kocaman, kendine özgü stilini ve futbola olan bakış açısını yeşil beyazlı takıma artık iyiden iyiye özümsetmişti.
Neydi o bakış açısı?
Kendi sınırlarını bilmek, bu sınırlar içinde rakibe açık oynama şansı vermeyen, fizik ve savunma ağırlıklı bir futbol.
Fırsatını bulduğunda atılacak gol ya da gollerle de gelecek bir galibiyet.
Kocaman böylesi bir mantaliteye sahip futbolu aslında, özellikle Fenerbahçe’yi Avrupa Ligi’nde yarı finale taşıdığı sezonda da sarı lacivertli takıma oynatmıştı.
Oradaki problem şuydu; böylesi bir dengeli futbol Fenerbahçe’nin tarihsel genlerine ve ‘hücum futbolu’ şeklinde özetlenecek geleneklerine aykırıydı.
Lakin şu hayatta herkes gibi taraftar da dönüşebilirdi, hele ki sahadaki takım kazandıkça ve ‘Mutlu son’a ulaştıkça...
Kocaman o sezon, bu futbol mantalitesiyle Fenerbahçe’yi, Avrupa serüvenindeki en uç noktaya taşıdı ama takıma ligde şampiyonluk yaşatamadı.
Sonra da yollar ayrıldı. Kuşkusuz ayrılıktaki neden Aziz Yıldırım dönemindeki, “Şampiyon yapamayan gider” mottosu değildi, farklı gerekçeler vardı.
YILDIZ SORUNU
Bugünün Pereira imzalı Fenerbahçe’si de aslında Kocaman döneminin takımını fazlasıyla andırıyor.
Öte yandan özellikle son dönemdeki birkaç maçla (Kadıköy’deki Lokomotif Moskova mücadelesi ve Beşiktaş derbisi), bu takımın Kocaman’ın takımından birçok yönüyle üstün olduğu iddia edilebilir (bu arada ikisinin de ‘Yıldız sorunu’ yaşadığını, birinin Alex de Souza’yla, diğerinin de Robin van Persie’yle aralarının bir türlü iyi olmadıklarını da hatırlatayım).
Hoş, Pereira’nın hikâyesine ilişkin nihai kararı sezon sonunda vereceğiz.
Fenerbahçe ligde şampiyon olabilir ki, bu oyuncu kadrosu ve takım dengeleri açısından normal, asıl sınav Avrupa serüveninde verilecek, çünkü süreç açısından gerçek ‘tarihi’ notlar bu cephede düşülebilir.
Yani Pereira’nın tarihe geçmesi için Kocaman’ın takımı Avrupa’da taşıdığı çizgiye gelmesi ya da bir adım öteye taşıması (o da zaten ‘Final’ demek) gerekiyor.
BAŞKA AKTÖRLER
Bu noktada tabii ki şu sorulabilir:
Kocaman’la devam edilseydi takım bu sulara daha önce gelmez miydi?
Olabilir elbet.
Ama aradan geçen süre zarfında Ersun Yanal’la birlikte “Başka bir futbol da mümkün”ü gördük.
İsmail Kartal ise futbol zihniyeti açısından Kocaman’la Pereira arasındaki ara istasyon oldu.
Aykut Kocaman’ın şimdiki zaman öyküsüne dönersek, Konyaspor’da (geçen yıl Başkan Ahmet Şan’ın bence meseleyi hiç anlamadığını gösteren o talihsiz açıklamasını katmazsak) kendisini ifade edecek zemini bulduğu bir gerçek.
Umarım bu durum sürer.
Çünkü malum, futbolumuzun ‘Üç Büyükler’ dışında da güçlü ‘Aktörler’e ihtiyacı var...
GÜZELLİK ZAMANI
Bu arada sporumuzun son zamandaki kimi güzelliklerinden de bahsetmek boynumuzun borcu: Fenerbahçe, Amed Sportif’le oynadığı rövanş maçı öncesi Sur’lu 45 çocuğu İstanbul’a davet etti ve onlara, kendilerince unutulmaz bir macera yaşattı.
Basketbol cephesinde ise Galatasaray Odeabank Türkiye’de bir ilke imza attı ve FIBA Eurocup Son 16 Turu’nda Karşıyaka’yla oynanan rövanş mücadelesi öncesi Serebral Palsi hastalığıyla mücadele eden dokuz yaşındaki Yusuf Okur’la bir günlük sözleşme imzaladı ve minik taraftarı bambaşka bir hatıranın sahibi yaptı.
DIEGO’NUN MESAJI
Amed maçı demişken, F.Bahçeli Diego’nun mücadele öncesi kendi sosyal medya hesabından üç dilde yaptığı ‘Çocuklar ölmesin, maça gelsin’ çağrısı bir başka güzellikti.
Bu durumda federasyonun benzer çağrıda bulunun Amedsporlu Deniz Naki’yi 12 maçla cezalandırdığını hatırladık.
Tabii bir başka şeyi de hatırladık; dört kırmızı kartlı ‘meşhur’ Galatasaray-Trabzonspor maçında hakem Deniz Ateş Bitnel’i gördüğü kart sonrası “Ayaklarına sıkacağım, seni dışarıda döverim.
Vuracağım seni” diye tehdit eden bordo mavili takım oyuncu Aykut Demir’e verilen üç maç cezayı...
Aslında normal; biri ‘siyasi’, diğeri ‘adli suç’...
Malum, tarihimiz boyunca siyasiler hep daha ağır cezalara çarptırılmıştır...
Neyse, güzelliklerin her daim ağır bastığı spor ortamı dileğiyle son noktayı koyalım...
Paylaş