Paylaş
G.Saray için bu arayışın öncelikli adresi kuşkusuz ‘2000 ruhu’ denen dönemdir. Bu dönemi ararken tahtaya önce Hagi’yi, sonra da diğer oyuncuları yazar sarı kırmızılı takıma gönül verenler...
Lakin hayat, evet tekrarlar bütünüdür genel itibariyle ama herkesin, her dönemin hikâyesi farklıdır ve zamanın kendi salınımı içinde, kimse kimsenin yerini tutamaz, tutması da gerekmez.. Ve fakat yine de bu arayış sürer gider; F.Bahçelilerin 103 gollü sezonu, Beşiktaşlıların ‘Metin-Ali-Feyyaz’ı, Trabzonsporluların Şenol’lu, Ali Kemal’li takımı özledikleri ve her daim andıkları gibi...
ODAK BiR ANDA DEĞiŞTi
GEÇEN sezon ortası G.Saray’a dahil olan Sneijder, yine ‘Yeni Hagi olabilir mi?’ efekti eşliğinde futbol dünyamıza katıldı. Hollandalı yıldız, tıpkı ‘Rumen efsane’ gibi Batı semalarında sönmeye yüz tutmuştu. Eski ihtişamını kaybeden ve kendine bu topraklarda yeni bir gelecek aramaya soyunan öncüllerine benzer bir haletiruhiyeyle mesaisine başladı.
Portföyünde Ajax, R. Madrid ve Inter vardı ve ‘Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu’ gibi bir muhteşem hatırayı yanında taşıyordu. O dönemki hocası Terim tarafından istenmediğine dair yazılıp çizilenler, peşi sıra benzer bir kariyerle takıma dahil olan ‘Drogba heyecanı’, tribünlerin ve kamuoyunun odağını çarçabuk Fildişili yıldıza kaydırdı. Üstelik Drogba yeni takımındaki ‘Açılış’ ve ‘Gelişme’ bölümlerinde, şanına yakışır bir performansla bu ilgiye karşılığı çok çabuk verdi.
KALiTESiNi HATIRLATTI
SNEIJDER’in kendini hatırlatma ve takımı sırtlama işlevi bu sezon gerçekleşti. G.Saray’a transfer olma döneminde Manchester United’ın ilgi gösterdiği ama fiyatını Ferguson’ın kendi ölçülerine göre pahalı bulduğu, Queens Park Rangers ve Tottenham’ın kısa süreli flörtlerden sonra vazgeçtiği, Anzhi Mohaçkale’nin de ilgilendiği ama ‘Rusya Ligi’ gerçeği dolayısıyla ana seçenek olmaktan uzak kaldığı bu serüvende son gülen sarı kırmızılılar oldu... Hollandalı’nın G.Saray kariyerindeki (şimdilik; çünkü gerisi gelir mi, takımda kalır mı, bilmiyoruz elbet) en ışıltılı sezonun kısa özetine soyunursak, Drogba’nın özellikle sakatlıklardan dolayı süreklilik arz etmediği, Burak’ın onca tecrübesine rağmen acemilik günlerine geri döndüğü, sürekli bir deplasman korkusunun yaşandığı ve şampiyonluk gelmese de ‘İkincilik’ unvanının bile Devler Ligi’nde direkt olarak gruplara kalma şansı tanıdığı, dolayısıyla gereksiz rehavet sağladığı bir evrede Sneijder elini taşın altına koymayı ve ‘Final maçları’nın futbolcusu olduğunu hatırlatmayı bildi.
‘EN YARATICI OYUNCU’
ASLINDA Ajax sonrası ilk yurtdışı deneyimi olan Real Madrid serüvenine böyle bir kimlikle başlamıştı. La Liga’da ilk kez forma giyiyordu ve rakip Atletico Madrid’di. Daha 1. dakikada Aguero konuk ekibi 1-0 öne geçirmiş, 14’te Raul beraberliği sağlamıştı. Ev sahibine ‘Derbi’de galibiyeti 81. dakikada sahne alan yeni transfer Sneijder getirmişti. O sezon Real şampiyonluğa uzanırken Hollandalı, hepsini de La Liga’da attığı 9 golle toplamda takımın en golcü dördüncü oyuncusu oluyordu.
Ertesi sezon aynı çizgiyi tutturamıyor ve perde kapanınca vatandaşları Nistelrooy ve Robben’le birlikte takımdan ayrılıyordu. Hikâyenin sonraki bölümünü biliyorsunuz, kuşkusuz en parlak dönemini Inter’de yaşadı Sneijder. ‘Türkiye Kupası Şampiyonluğu’ ve ‘Lig ikinciliği’ hedefine odaklanan ve artık bu hedeflerden birini gerçekleştirmiş durumda olan G.Saray’da bu sezon bence üç önemli final maçında sahne almayı ve sarı kırmızılılarda sezonun ‘MVP’si (!) olmayı bildi 29 yaşındaki yıldız. Juventus’la oynanan kritik Şampiyonlar Ligi mücadelesinde, kulübün prestiji açısından son derece büyük bir öneme haiz Fenerbahçe randevusunda ve son olarak Eskişehir’le oynanan Türkiye Kupası finalinde, galibiyeti getiren (malum, üçü de 1-0’lık sonuçla bitti) gollerde onun imzası vardı. Kuşkusuz bir futbolcunun kalibresini golcülüğü belirlemez ama Sneijder sadece golleriyle değil, hali hazırda sarı kırmızılı takımdaki belki de tek ‘Yaratıcı’ isim kimliğiyle de sezona damgasını vurdu. Sonuç olarak ‘Altın Portakal’ hakkıdır diyorum..
Paylaş