Paylaş
Sinema genel bir parantezde tüm sanatçıların, yaratıcıların, özel bir parantezde de elbette müzisyenlerin hayatlarına neredeyse en başından beri ilgi duyar. Çünkü onların hikâyelerinde beyazperdenin aradığı ve seyircisine aktarmak istediği dramatik unsurlar, insani zaaf ve çelişkiler, inişler çıkışlar vs. her daim vardır. Bu tezi temellendirmek adına ilk elde aklımıza gelen filmleri şöyle bir sıralayayım: ‘Amadeus’ (Mozart), ‘Dünyanın Tüm Sabahları’ (Sainte Colombe), ‘Bird’ (Charlie Parker), ‘The Doors’ (Grup ve solistleri Jim Morrison), ‘Ölümsüz Sevgili’ (Beethoven), ‘Shine’ (David Helfgott), ‘Ray’ (Ray Charles), ‘Walk the Line’ (Johnny Cash), ‘Kaldırım Serçesi’ (Edith Piaf), ‘Nowhere Boy’ (John Lennon), ‘Bohemian Rhapsody (Queen grubu ve Freddie Mercury), ‘Rocketman’ (Elton John) ve benzerleri...
Bizim sinemamızdaysa bir zamanlar müzisyenlerin hayatlarından ziyade onların yükselişlerine benzer öyküler anlatan yapımlar gözdeydi. Bu konuda Zeki Müren öncü olurken özellikle 70’lerin ikinci yarısında ve 80’lerin başında izlediğimiz çalışmalarda (ki ‘arabesk filmleri’ denirdi bu türe) da Ferdi Tayfur, Orhan Gencebay, İbrahim Tatlıses, Gökhan Güney, Hakkı Bulut gibi isimleri başrollerde görürdük. ‘Modern zamanlar’daysa sinemamız biyografik öyküleri perdeye taşımaya başladı. Bu hamlelerin ilki, hatırlanacağı gibi ‘rahmetli’ Müslüm Gürses’in hayatından kesitler aktaran ‘Müslüm’dü. Yönetmen olarak Ketche-Can Ulkay imzalarını taşıyan bu çalışmanın gişede de ilgi görmesi sanırım benzer türde projelere yeşil ışık yaktı. Bu eğilimin yeni bir örneği, bu hafta salonlarımıza uğrayan ‘Dilberay’.
‘ZORUNDA MIYIM?’
Dilber Babuş ya da sahne adıyla Dilber Ay, Kahramanmaraşlı aşiret mensubu bir ailenin kızı. İlkokul üçe kadar okuduktan sonra taşındıkları Düzce’de çocuk yaşta para karşılığı kendisinden çokça büyük bir erkekle evlendiriliyor. Sonrasında da acılı bir serüveni olan Dilber Ay’ın yaşamını anlatan yapımı ‘Müslüm’de de çalışan Ketche (Hakan Kırvavaç) yönetmiş. Bu seçimden dolayı mıdır bilmiyorum ama senaryosunu Nalan Merter Savaş ve Kamuran Süner’in kaleme aldıkları ‘Dilberay’, fazlasıyla ‘Müslüm’ filminin havasını taşıyor: Yine ailevi geçmişi trajik dönemeçlerle dolu, alt sınıftan gelen, yeteneği ve Allah vergisi sesiyle yükselirken kitlelerinin sevgisini kazanan bir sanatçı profili...
Hayatındaki ‘iyi insan’ sayısı sınırlı olan Dilber Ay’ın ancak sanatıyla kendisini saran çemberi (zinciri) kırma öyküsü de sayılabilecek film, ‘kadına şiddet’ meselesini de popüler bir toplumsal figür eşliğinde perdeye taşıyor. Küçükken ailesinden gizli olarak katıldığı bir TRT seçmesinde ‘ustalar’ın gözüne giren ve yıllar sonra bu çocukluk başarısıyla şöhrete ulaşan sanatçının kariyer serüveni sayesinde, gazino ve pavyon hayatına, o tür ortamların kendine özgü koşullarına, raconlarına dair veriler de izliyoruz perdede. Büşra Pekin’in Dilber Ay’ın yetişkinliğine hayat verirken şarkılarını seslendirdiği ve inandırıcı bir portre çizdiği filmde ben en çok zalim babası rolündeki, yakın zamanda aramızdan ayrılan Ayberk Pekcan’ın ve küçüklüğünde izlediğimiz Zeliha Kendirci’nin performanslarını beğendim.
Dilber Ay’ın yetişkinliğini Büşra Pekin, küçüklüğünü Zeliha Kendirci canlandırıyor.
Finali sanki pat diye kesilmiş gibi duran, kimi dönemeçleri çok çabuk geçen ‘Dilberay’, sinematografik açıdan çok etkili bir yapım olmasa da ele aldığı karakteri ve karakterin travmalarını yansıtmada başarılı. Görüntü yönetmeni Jean Paul Seresine’in kadrajlarının da kayda değer olduğunu söylemeliyim. Popüler âlemde Sırrı Süreyya Önder-Muharrem Gülmez ikilisinin ‘Beynelmilel’inde, özellikle ‘Tavukları Pişirmişem’ şarkısıyla tanınan, sonrasında Flash TV’deki ‘Kadere Mahkûmlar’la daha geniş kitlelerce sevilen, ayrıca Cüneyt Özdemir’le ‘Zorunda mıyım?’ diyaloğuyla da zihinlerde yer edinen Dilber Ay’ın öyküsüne, öncelikle hayranları ilgi gösterecektir elbette.
İNSANLIK PANAYIRI...
Seyircisini garip yaratıkların da yaşadığı fantastik dünyalara çekerken asıl sorunun ve tekinsizlik kaynağının insan ruhu olduğunun altını sürekli çizen Guillermo del Toro, son filmi ‘Kâbus Sokağı’nda (Nightmare Alley) William Lindsay Gresham’ın 1946 tarihli romanını sinemaya taşıyor. 1947’de Tyrone Power’ın sürüklediği bir yapımla daha önce de uyarlanan bu metin, İkinci Dünya Savaşı döneminde karnavallarda çalışırken yaşlı bir ustadan öğrendiği zihin okuma numaralarıyla giderek yükselen hırslı bir adamın (ya da ‘şarlatan’ın) hikâyesini anlatıyor. Başrolünde Bradley Cooper’ı izlediğimiz yapım sihirbazlar, gösteriler, şovlar, karnavallar, panayırlar vs. arasında sevgiye muhtaç insanları tasvir ederken genel bir çizgide de ‘Amerikan rüyası’nın kirli yüzünü gösteriyor. Cate Blanchett, Rooney Mara (‘Carol’dan sonra tekrar bir araya geliyorlar), Willem Dafoe ve Richard Jenkins’in performanslarıyla dikkat çektiği yapım, ‘kara film’ tadı arayanlara da sesleniyor.
Rooney Mara ve Bradley Cooper
KÂBUS SOKAĞI
Yönetmen: Guillermo del Toro
Oyuncular: Bradley Cooper, Cate Blanchett, Rooney Mara, Toni Collette, Willem Dafoe, Richard Jenkins, Ron Perlman
ABD-Meksika yapımı
VE DİĞER SEÇENEKLER...
60’lı yılların başı; istediği okula gitmek için çabalayan Anne beklenmeyen bir şekilde hamile kalır. Fransa’da kürtaj yasak olduğundan bu işlemi gizlice gerçekleştirmek için çabalar. Annie Ernaux’nun romanından uyarlanan ‘Kürtaj’ı (‘L’evenement’) Audrey Diwan yönetmiş, oyuncular Anamaria Vartolomei, Kacey Mottet Klein, Luàna Bajrami ve Pio Marmai. Ay’ın yörüngesinden çıkıp Dünya’ya çarpmasıyla felaketlere kapı aralanır. Roland Emmerich’in yönettiği ‘Moonfall’da Halle Berry, Patrick Wilson, John Bradley ve Michael Pena gibi isimler rol alıyor. Miniklere seslenen ‘Afacanlar: İş Başa Düştü’nün kadrosunda Berat Efe Parlar, Gürgen Öz, Burak Hakkı ve Gaye Balım Bayrak gibi isimler var; yönetmen Enes Ateş. Yerli gerilim ‘Arekalar’ ise Doruk Tüzel imzasını taşıyor.
Kürtaj
Paylaş