Paylaş
17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının şüphelilerinden Reza Zarrab, bu gidişle herkesten alacaklı çıkacak. Hangi konuda mı? Türkiye’nin cari açığının kayda değer bir bölümünü kapayarak Türkiye’ye büyük bir iyilik yaptığını savunuyor da ondan. O denli politik destek ve cesaret bulmuş ki; herkese ders verir tarzıyla, bu gidişle alacaklı çıkması işten bile değil.
Zarrab, Sabah gazetesine verdiği mülakatta, “İllegal yollardan elde edilmiş para, kara para olur. Benim yaptığım tüm ticaret, bankalar üzerinden yapılmıştır. Devletin tüm kurumlarının denetimine açık yapılmıştır. 200 ton altın ihraç edip Türkiye’ye 25 milyar TL gelir sağladım. Cari açığın yüzde 15’ini ben kapattım” biçiminde ‘ders’ veriyordu.
İki temel argümanı var; biri, ne iş yaparsanız yapın milyar dolarları bankalar üzerinden geçirirseniz bunun yasal ve meşru bir iş olacağını iddia ediyor. Gerçek öyle değil; banka üzerinden para transferi yapabiliyor olmak yapılan ticareti aklamaz. Aranan koşul; ne iş yaparak bu transferi, bu kazançları sağladığınız üzerinedir. Hangi üretim, hangi ticari iş yapılmıştır ki bu kadar yüksek bir para hareketi yapılmıştır? Ayrıca, ihraç edilen altınlarla 25 milyar TL’lik bir gelir sağlanıyorsa Zarrab’ın 2012’de Türkiye gelir vergisi rekortmeni olması beklenirdi, öyle değil mi? Altın madeni işletirsiniz, çıkan altın cevherini nihai olarak rafineride uluslararası standartta külçeye döküp ihraç ediyor olurdunuz, anlaşılabilir bir ticari faaliyet olurdu. Ancak biliyoruz ki; Türkiye’den ihraç edilen altınlar, yine yurtdışından ithal edilen altınlardır. Kayıt dışı getirilenler var mıdır? Bunun da yürütülen soruşturmaların konusu olması muhtemeldir.
İkinci argümanı, 200 ton altın ihraç ederek Türkiye’nin cari açığının yüzde 15’ini kapattığını iddia ediyor. Akla şu geliyor; bu ihraç edilen altınlar ‘patates toplar gibi’ topraktan çıkarılıp mı ihraç edildi? Tabii ki hayır; gerçek şu ki ithal edilen altınlarla yapıldı.
Normal koşullarda Türkiye, iç talep ve kuyumculuk ürünleri ihracatı için her yıl ortalama 200 tona yakın altın ithal ediyor. Yani Türkiye, nette ithalatçı bir ülke. Zarrab’ın bahsettiği ihracat için gereken altınlar, Türkiye’nin enerji ithalatından İran’a olan borcundan biriken paralarla yapılan altın ithalatı ile sağlandı. Yani basit haliyle; giden altınlar için İran ihracat bedeli ödemedi, zira bunun karşılığı daha önce Türkiye’ye sattığı enerji bedellerinden oluşan mevduat hesabında birikmişti. Özetle, Zarrab’ın Türkiye’ye yaptığı bir iyilik yok. Tersine İran’a yaptığı bir iyilik var; alacağın fiziksel olarak İran’a taşınması işinde. Türkiye’nin ödemeler dengesine de ne olumlu ne de olumsuz bir etkisi yok.
Hatırlatalım, enerji-altın ilişkisinin çalışması şöyle olmuştu; 2011-2013 Temmuz ayı arası dönemde İran, uygulanan uluslararası ambargo nedeniyle, Türkiye’ye sattığı gaz ve petrolün bedelini uluslararası para transfer sistemleri ile alamaz duruma gelince, bu bedelleri Türkiye üzerinden fiziksel altın ihracatı yolu ile kendi ülkesine taşıdı. Halk Bankası’nda mevduat hesabında biriken bedeller, İran’ın Türkiye içinde yetkilendirdiği kişiler ve kurumlar aracılığı ile bu hesaptaki paralar kullanılarak önce Türkiye’ye külçe altın ithal ediyor, sonra da bu altınlar İran’a gönderiliyordu. 2011’de Türkiye’nin hızla artan altın ithalatı ile hazırlığı yapılan transfer, 2012’de 13 milyar dolara ulaşan ihracat ile fiziksel biçimde yapıldı. Nihai olarak da, Türkiye’nin ithal ettiği enerji bedeli altınla ödenmiş oluyordu. ABD’nin 2013 Temmuz ayında yürürlüğe soktuğu kısıtlama kararı ile İran’a altın sevkiyatı da yasaklandı.
Paylaş