Yarın başka facia kapıda olacak

“Türkiye, 300’ü aşkın madencinin topluca kaybından çok önce, kurumsal hesap sorma-hesap verme süreçlerini kaybetti.”

Haberin Devamı

Hiç şüphem yok; Soma’daki katliam gibi iş cinayetinin ardından ‘maden ocaklarındaki iş güvenliği’ konulu birçok konuşma yapılacak. ‘Önlem alıyoruz’ denilecek, belki gerçekten de tavizsiz adımlar atılacak, yeni düzenlemeler yapılacak. Ama yarın başka bir alanda başka bir facia ile karşılaşacağız. Neden mi?
Çünkü sorun, tek tek belli alanlarda önlem alınmamış olmasında değil, daha kötü; sorun yapısal ve ülkenin kurumlarında. O kurumların başında da hesap sorma-hesap verme yani hesap verebilirlik geliyor. O kurumların temelini de hukuk düzeni oluşturuyor.
Demokratik toplumların çok temel bir kuralı var; seçilmişler için hesap verme, seçenler için hesap sorma. Sistem şöyle çalışıyor; her daim ve her aşamada devlet bütçesinden başlayarak, sokağa uzanan bir denetim ve hesap verebilirlik süreci işliyor.
Temel hedef de şu; yanlış olabilecek işlerin, olumsuz olayların akış içinde, süreçler içinde ve zararın en az olabileceği bir aşamada önünü alabilmek, daha büyük bir yanlıştan, felaketten yolun başında sıyrılmak. Hesap verebilirlik, seçilerek gelen ve nihayetinde halka hizmet mekanizması olması gereken devleti yönetme ‘ehliyeti’ verilen ve fiilen yöneten siyasal partilere engel değil, tüm toplum için işletilen bir denetim süreci aslında. Birey-devlet ilişkisini düzenleyen anayasalarda yer alması da bu yüzden.
Ak Parti hükümetinin ‘hesap verebilirlik’ anlayışı şöyle; ‘sandıkta çoğunluk oyunu almışsam, ne yaparsam yaparım, hata ise hata, doğru ise doğru, kimse önüme çıkmasın, nihayetinde 4 yıl sonra sandıkta halk karar verir’.
İşte Soma’daki iş kazası denemeyecek ölçüdeki büyük felaketin, cinayetin ardında yatan temel nedenlerin başında da bu anlayış geliyor. Hesap sorma, hesap verebilirliğin yerle bir edildiği bir ülkede, önünde sonunda karşılaşılabilecek bir sonuç olarak. Mevcut siyasal anlayışın görüntü alanında, seçmen çoğunluğunun belirlediği siyasal iktidar ne isterse yapar, hukuk sistemi ‘milli iradeye taş koyamaz’ bakışı egemen.
Hesap verebilirliği çerçeveleyen normlar ne mi? Basit; hukuk. Anayasanızdan başlayıp, yasalara, tüzüklere uzanan ve temelde her aşamada denetimi içeren süreçleri içeriyor.
İşleyebildiği kadarıyla hukuk sistemimiz kimi koruyor? Yanıtı çoktan beridir ezberledik; devleti bireye karşı koruyor. Gelişmiş olmanın temeli de burada saklı; demokratik hukuk devletinde, bireyin hukuku öncelikle korunduğu için Soma gibi cinayetler ortaya çıkmıyor. İlk 20 ekonomiye giremeyen Şili’de bile kaza anında işçilerin sığınabilecekleri ve canlarını kurtarabilecekleri bir kaçış-yaşam odaları var. Bunun için o ülkelerde, böyle bir facia ‘normal bu, her yerde olur’ diyecek siyasetçi görülmüyor. Çünkü bireyin hukukunu yücelten ülkelerde, bireyi iş cinayetine, devlete kurban verme ‘şahadet’ sayılmıyor.
“Madenleri denetliyorduk”
İster ekonomide, ister toplumsal gelişmelerde, ister dış politikada olsun; devletin muhataplar arasında olduğu ve yurttaşların zarar gördüğü her istenmeyen olayda, ‘bizde hata yok, olumsuzluklar dışsal’ biçiminde siyasal pozisyon alındı. Denetim mekanizmaları işletilmedi. Soma’daki maden faciasında bizatihi siyasal sorumluluğu olan bir bakan, 300’ü aşan cansız bedeni bir tarafa bırakıp, istifa koşulunu ölü bir bedenin yaş tespitine endeksliyordu.
Gelişmiş sayılan ülkelerde, politik koltuklarda oturanlar ‘Acaba ihmalim olabilir mi? Kamuoyuna bunun hesabını verene kadar, burada oturmam doğru olmaz’ düşüncesi üzerine istifa kurumunu çalıştırıyorken. Ankara’daki siyaset elbisesi içindeki muhtemel bakış açısı şöyle; ‘istifa eden sorumluluğu üstüne alır, neden tek başına ben alayım?’
Tüm olumsuzlukların ‘dışsal, doğal, kader’ olarak nitelendirilerek normalleştirildiği bir ülkede, sorumluluğu bulunun hangi kişi, kim hesap verebileceğini dikkate alarak iş yapar da hangi potansiyel facialardan uzak durabiliriz?
Türkiye, 300’ü aşkın madencinin topluca kaybından çok önce, kurumsal hesap sorma-hesap verme süreçlerini kaybetti.
Yaşamını kaybeden madencilerin ailelerine başsağlığı ve sabır diliyorum.
ugurses@hurriyet.com.tr

Yazarın Tüm Yazıları