Paylaş
Bizim gibi doğal kaynağı olmayan ülkede de, düzenlenişi itibariyle bugünkü harcamalar için eldeki varlıkları rehin ederek yaratılacak borçluluğu, geleceğe yani torunlara taşımak için kuruluyor.
Şu andaki tabloda görünen; bu bir ‘varlık fonu’ değil, varlık rehin fonudur.
Malum Varlık Fonu yasası Ağustos ayında Meclis’ten çıktı. Ocak ayı içinde, Olağanüstü Hal çerçevesinde hükümete verilen ‘kanun hükmünde kararname’ (KHK) yetkisi amaç dışında kullanılarak; bu varlık fonuna konulabilecek varlıklara ilave tanımlamalar yapıldı. Öyle genişti ki; ‘istediğimi bu fona devrederim’ maddesi idi.
İşte bu ‘indirme madde’ ile yani Meclis tarafından verilmeyen bir yetkinin hükümetçe yasaya KHK ile eklenmesi sayesinde, hafta sonu açıklandı ki; birçok kamu şirketi ve bankasının hisseleri Varlık Fonu’na devredildi. Meclis iradesi dışında ve OHAL’le ilgisi olmayan bir yetki ile yasaya madde ekleniyor, buna bağlı transfer yapılıyor. Bunun hukuk dışı olduğu tartışma götürmez. Bugünden ileriye doğru yapılacak tüm işlemlerin mahkemelik olması kuvvetle muhtemel.
O kadar denetimsiz ki; zaten bu fonu yönetenleri de, denetleyenleri de başbakan atayacak. Meclis adına hiçbir Sayıştay denetimi olmayacak. Meclis, iktidar milletvekilleri dahil ne yazık ki seyredecek.
Demokratik ülkelerde, böylesi büyük fonların yönetimi de denetimi de üzerine titizlikle titrenen olgulardır; şeffaflık ve hesap vermeye dayanır. Atanan kişilerin bu konuda eğitimli, uzman, deneyimli ve saygın olması beklenir.
PEKİ BU FON NE YAPACAK?
Varlık Fonu’nun, kendisine Hazine’den devredilen varlıkları satmaktan çok, rehnederek borçlanma ve kaynak yaratma peşinde koşacağı çok açık.
İki ana kulvarı var; birincisi bu fona devredilen kuruluşları teminat havuzuna koyarak yurtdışından borçlanmaya çalışmak. İkincisi de, olasılıkla birinciyle eş zamanlı olarak yurttaşlardan borçlanmak.
Bu durumda ‘evdeki gümüşleri’ rehinciye bırakarak para borçlanan müflis tüccara benzeyeceğiz. Zira, bir kamu bankasının kredi kartı alacaklarını teminat göstererek piyasadan borçlanması başka bir şey, ama devletin kamu bankasını bir teminat havuzuna rehin olarak koyarak borçlanması başka bir şey.
Türkiye’de kamunun ekonomi politikası, giderek bütçe bütünlüğünden uzaklaşıyor; şeffaflığını kaybeden şu üç kamusal kanada kayıyor; Bütçe, Varlık Fonu ve yatırımlardan oluşan koşullu yükümlülükler. Bütçe malum, yürütme ‘izin verdiği kadar’ denetlenebiliyor. Varlık Fonu da öyle olacak. Köprü geçiş garantileri, şehir hastanelerine ödenecek kiralar gibi, dev kamu yatırımlarından özel kesime taahhüt edilen ‘koşullu yükümlüklerin’ ne olduğunu, ne kadar ise hiç bilmiyoruz.
Türkiye, giderek ‘sandıkta çoğunluk oyu elde eden iktidarı elde eder, istediğini yapar; bilgi ve hesap vermez’ ülke olarak savruluyor. Ancak bu gidişle fatura ise halkın tamamına çıkacak.
Paylaş