Paylaş
Diğer mali piyasa göstergeleri de benzer bir iyileşme gösterdi; borsa endeksi yüzde 8 arttı, uzun vadeli faizler de 1.5 puana yakın düştü. Temmuz başından bu yana süren kötüleşme biraz törpülenmiş oldu. Ancak bu bir mola. Bize özgü de değil; diğer gelişen ülkelerde de benzer eğilim gözleniyor. Bunun ardında, küresel piyasalarda reel ekonomilere dair beklentilerin kötüleşmesi var.
Önce Çin; faiz artırmanın eşiğindeki Amerikan Merkez Bankası FED’e fren yaptıran iki gelişme vardı. Biri Çin’deki ekonomik gelişmeler, diğeri ise gelişen ülkelerdeki finansal çalkantı idi. Çin ekonomisinde, reformlarla birlikte ekonomik yavaşlama dikkat çekiyor. Böyle olması da normal. Örneğin resmi döviz kurunun piyasaya bağlı olarak belirlenmeye başlanmasını ‘devalüasyon’ olarak niteleyenlere karşılık, bunun mali piyasa reformlarından biri; yuanın küresel bir para olmasına doğru atılan adım olduğunu hesaba katmak gerekiyor. Ekonomide yavaşlama olarak ifade edilen de, son 30 yılda kabaca yıllık yüzde 9’luk büyümenin hız keserek yüzde 6-7 bandına girmesi. Çin Merkez Bankası, bunun ‘yeni normal’ olduğunu vurguluyor.
Öte taraftan, bu sayıların bile oldukça pembe olduğu, aslında Çin’in ekonomik büyümesinin yüzde 3’ün bile üzerinde olmadığını savunanlar var. Hatta bu görüşü savunanlar, petrol ve emtia fiyatlarındaki rekor düşüşlerin bunun kanıtı olduğunu vurguluyorlar. Eylül sonu itibariyle uluslararası piyasalarda son bir yılda; başta petrol olmak üzere enerji fiyatları yüzde 49, tarım fiyatları yüzde 16, metal fiyatları yüzde 25 gerilemiş durumda. Enerji ve tarımdaki fiyatlar 2009 seviyelerine dönmüş durumda.
Buradan hareketle, ABD ekonomisindeki toparlanmanın da geriye sarabileceği, bu yüzden de Fed’in faiz artırmaktan geri durabileceği tartışılmaya başlandı. Bu da mali piyasalara, özellikle de Türkiye gibi gelişen ülkeler potasındaki ülkelerin mali piyasalarını iyileştirdi.
Bu gelişmelere ivme veren başka bir unsur da; Avrupa’da fiyat artışlarının yerini yeniden deflasyona yani fiyat düşüşlerine bıraktığı gözleniyordu, bu durumun güçlendiği ve yayıldığı izleniyor. Avrupa Merkez Bankası ECB’ye aylık 60 milyar euroluk tahvil alımı yoluyla yeni bir parasal genişleme başlatan gelişme, 2015 Ocak ayında yıllık yüzde 0.5 düşüşle, tam 23 AB ülkesine yayılan deflasyon olmuştu. Bu eğilim, tahvil alımlarına karşın devam ediyor; deflasyondaki ülke sayısı yıl ortasında 8 ülkeye düşmüşken, eylül sayıları yeniden 17 ülkeye çıktığını gösteriyor. AB’de fiyatlar yüzde 0.1 düşüşte. Bu tablo da, ECB’nin daha güçlü bir ilave parasal genişlemeye gitme olasılığını güçlendiriyor.
Başkalarının tökezlemesinden medet
Avrupa’da basılan paralar Türkiye’ye akıyor mu? Şu tablo sanırım yanıtı veriyor; ECB’nin parasal genişlemelerinde, Avrupa bankalarının tahvilleri ECB’ye satarak ellerine geçen nakit parayı çoğunlukla yine ECB’de cari hesapta tuttukları gözleniyor. Bu yüzden parasal genişleme pek de etkili olamıyor. Çünkü Avrupa’da mali sistem hala sorunlu ve bankalar likit kalmayı tercih ediyorlar.
Dönelim başa Fed ne yapacak?
Bastığı paralarla bilançosunda yarattığı kabaca 4.5 trilyon dolarlık bir şişkinlik duran bir merkez bankası, bir-bir buçuk yıllık bir vadede kendi ülkesindeki enflasyonun yüzde 2’ye yaklaşacağını tahmin ediyorsa Çin’deki görece yavaşlamayı, gelişen ülkelerdeki mali piyasa çalkantıları yüzünden faiz artırımlarını ve bilanço küçültme takvimini uzun bir süre askıda tutar mı? Fed gibi bir köklü kurum için bu sorunun yanıtı hayır.
Türkiye ne yapacak?
Siyasal krizi olan, ekonomi politikaları akışa bırakılan, hastalıkların tedavisini erteleyen, küresel rüzgârların yön değiştirmesine dua ederek geçiren bir ülke olarak işimiz zor. Küresel emtia ve enerji fiyat düşüşlerinin, içerideki kur artışının fiyatlara yansımasını da perdeleme gibi ‘şanslar’ da çok sürdürülebilir değil. 2013 Mayıs ayından bu yana ön almak yerine, Fed’in harekete geçmesi bekleniyor. Hatta öyle ki; biraz ‘Fed faiz artıramaz’ rüzgârı olsun, sorunlar halledilmiş gibi bir hava yayılıyor. Oysa son 2 yıldır, politika yapıcılara zaman kazandıracak her nefes alma molasını, ‘yangına körük’ adımlarla heba ettik. İşte bu yüzden, küresel akışa kendini bırakan ülkemizde, bugünlerdeki mali piyasa ‘molası’ kalıcı bir görünüm sergilemiyor.
Paylaş