Tüneldeki ışık; zorlaşan küresel koşullar

Geçen hafta daha çok bizim gibi ülkelerin mali piyasalarını çok yakından ilgilendiren iki önemli gelişme vardı; ikisi de Türkiye’nin dış dengesinde görünen zorlukları güçlendirdi.

Haberin Devamı

Biri, ABD Merkez Bankası’nın karar alıcı kurul (FOMC) toplantısı idi. Toplantıdan gelen açıklamada, tahvil alımlarının Ekim ayında biteceği kesinleşti. Peki ya ‘tahvil alımlarının bitiminden kayda değer bir süre sonra’ olarak tanımlanan faiz artırımına geçiş ne zaman başlayacaktı? Açıklamadaki muğlâklık değişmedi, sürdü. Peki, neden böyle yapıyorlar?

Tek bir açıklaması var; FED sona yaklaşsa da hala tahvil alıp piyasaya para sürüyor. Yani, piyasa oyuncularından tahvil satın alıyor, onların da eline geçen parayı yatırımlara yöneltmesini, tüketim harcamalarında kullanılmasını arzu ediyor. Dolayısıyla gelecek ay sona erdirecek olsa da, bunu perdeleyecek, ilgiyi başka yöne çekecek ilave bir iletişim unsurunu kamuoyunun önüne sürmek istemiyor. Ekim ayı geldiğinde, tahvil alımları sona erdiğinde, muhtemelen en uzun olasılıkla 6 aylık bir süre yüzde 0.25’lik faiz olduğu yerde tutulacak.

Haberin Devamı

Bunların ötesinde FED’den şöyle bir sürpriz geldi; FED kurul üyelerinin üç ayda bir yaptıkları, ‘faizlerin ne zaman, ne düzeyde olacağına’ dair tahminlerini içeren tablolarda ilginç bir durum vardı. O da, 2015 için öngörülen faizlerin ortanca değeri yükselmişti. Haziran’daki görüşlerine göre 2015 sonu için hesaplanan ortanca faiz değeri yüzde 1.125 iken, Eylül’de yüzde 1.375’e yükselmişti.

Analistler, FED üyelerinin ‘hangi tarihte faiz nerede olur?’ sorusuna verdikleri yanıtlardan; 2015’de FED’in faiz oranını yüzde 0.25’den yüzde 1.25’e çekeceğini, 2016’da yüzde 2.75’e çekeceğini hesaplıyorlar. 2017’de ise yüzde 3.75’e getirileceğini öngörüyorlar.

Faizler belirtilen yıllarda orada olur mu, daha yüksek mi olur kestirmek zor. Ancak çok açık biçimde FED’in tüm yaptığı şu; tüm bu faiz tahminleri yayımlaması, ılımlı ve herkeste ‘hemen artırmayacakmış’ havasını veren bir iletişimle, faizlerin yükselişine dair oldukça temkinli ve kademeli bir tablo oluşturmaya çalışıyor. Sadece ABD’nin değil, küresel çapta da ‘faiz artıyor’ paniğine kontrollü bir fren koyuyor.


Avrupa’da para talebi yok

Avrupa’da ise hedefe dönük parasal genişlemenin ilk denemesinde hiç de öyle bir ‘bayram havası’ ortaya çıkmadı. Reel kesim şirketlerine kredi kullandırama amaçlı uzun vadeli repo ihalesinde beklenen katılım sağlanamadı. Repo ihalesinde 82.6 milyar euro kullandırıldı. Oysa beklentiler 174 milyar euro yönündeydi. Reuters’ın haberine göre; 82.6 milyar euronun yüzde 28’ini İtalyan bankaları almış. El Mundo’nun haberine göre ise yüzde 18’i İspanyol bankalarınca borçlanılmış.

Haberin Devamı

Avrupa Merkez Bankası’nın 2012’deki yüzde 1 faizli 3 yılık 1 trilyon euroluk reposunu (LTRO) alan bankaların önemli bir bölümü bu borçlarını erken ödeyerek kapatmıştı. Geride sadece 372 milyar euro kaldı. Şimdi özel kesime hedeflenen repo ihalesi ile toplamda 400 milyar euro verilecek. Bu durumda nette sadece 28 milyar euroluk bir parasal enjeksiyon olacak. Özeti şu; ECB’nin reel kesime ‘canlandırma’ için piyasaya sürdüğü özel fonlara talep az geldiği gibi, gelenin yarısı da durgunluk içinde olan ve finansman sıkıntısı çeken İtalyan ve İspanyollara gitmiş. Kimi bankaların da 2012’de yüzde 1’le aldıkları repoları geri ödemek amacıyla bu fonlara talep gösterdiği haber veriliyor. Bu repo ihaleleri, Aralık ayında ve 2015 içinde de tekrarlanacak.

Haberin Devamı

Geçen haftanın özeti şu; ABD’de beklenen vadede giderek daha yüksek bir faiz görünümü ortaya çıkarken, Avrupa’da işe yaramayan para politikası sonucu negatif faizlerde daha kalıcı bir görünüm ortaya çıkıyor. Bunun bizim için tek bir anlamı var; önümüzdeki yakın ve orta vadede hem TL’nin değer kaybı görünümü güçleniyor, hem de ihracat pazarımız için önemli olan euronun değer kaybı giderek güçleniyor.

Elimizde olan politika çerçevesinde ne mi var? Oturup seyretmek.

ugurses@hurriyet.com.tr

Yazarın Tüm Yazıları