Paylaş
Banka bu artışı hemen piyasaya yansıtacak mı bilmiyoruz. Ancak anımsatalım ki; Merkez Bankası’nın karar organı Para Politikası Kurulu, 15 Haziran tarihindeki toplantıya kadar karar almayacak. Bu artırım kararı, ‘rafta yedekte tutmak’ için mi alındı bilmiyoruz.
Banka piyasaya kabaca 100 milyar TL para veriyor; bunun da yüzde 90’ını, Para Politikası Kurulu toplantısı yapmadan dahi herhangi bir gün düşürebileceği Geç Likidite Penceresi’nden sağlıyor. Şimdi sadece bunu yüzde 12.25’e yükseltti. Kalan yüzde 10’luk bölümü ise yüzde 9.25’le veriyor. Bunu da değiştirmedi. Tüm verdiği paranın bankacılık sistemine ortalama faizi yüzde 11.5 seviyesinde idi. Şimdi bu ortalama, aynı kompozisyon korunursa kabaca yüzde 12’ye yükselecek. Bu faiz oranı bile bankacılık kesiminin hali hazırda müşterilerine önerdiği ve gerçekleştirdiği yüzde 14-14.5’luk TL mevduat faizlerinin hala çok uzağında. Yani Merkez Bankası, dün faizi artırsa da piyasanın gerisinde kalmaya devam ediyor. Bankanın, piyasanın faiz artışı beklemediği bir konumdan çıkıp artırması ‘piyasanın önüne geçtiği’, enflasyonu çapalayarak beklentileri yönlendirmeye başladığı anlamına gelmiyor.
Hele ki dün de bu satırlarda yazıldığı gibi; bankaların kredi patlaması yaptığı son bir aylık dönemde mevduat artışının bu kredi artışına yetişemediği bir tabloda. Banka, dünkü toplantıda, öncekine göre yeni bir cümle ilave etmiş, o da; “yakın dönemde risk iştahında gözlenen artış maliyet kaynaklı baskıları bir miktar sınırlasa da enflasyonun bulunduğu yüksek seviyeler fiyatlama davranışlarına dair risk oluşturmaktadır” diyor.
Bu düşük cümleden çıkarılabilecek anlam şu; küresel piyasalardaki rahatlamadan kaynaklanan kur gevşemesi enflasyon baskısını azaltıyor ama enflasyon yüksek, bunun devam etmesi de fiyatlama davranışını bozabilecek.
Bu konudaki daha açık tabloyu, cuma günkü Enflasyon Raporu’nda görebileceğiz. Raporda Merkez Bankası, enflasyon tahminlerini kayda değer ölçekte yukarı çekebilir. İşte bu yüzden, “madem tahmini yukarı çektiniz, neden faiz aksiyonu almadınız?” sorusuna ön alıyor olmalı.
İşin doğrusu Türkiye, 16 yıllık dalgalı kur rejiminde, ardı ardına sermaye çıkışı ve kur artışı olan dört-beş yıllık bir süreçte kurdan enflasyona geçirgenlik ve fiyatlama davranışı gözleme deneyimi hiç yaşamadı. Hele ki tüm çapaların taradığı, beklentilerin bozulduğu bir konjonktürde.
Bankanın hükümetle belirlediği enflasyon hedefi yüzde 5. Ama cuma günü de görülecek ki; banka kendisi bile bunun 2 yıllık bir ufukta tutturabileceğini ummuyor. Enflasyon gerçekleşmesi ise hedefin iki puanlık belirsizlik aralığının bile çok üzerinde. Artık “hedef çarpı 2” seviyeden bahsediyoruz.
Başçı döneminde ‘düşük haftalık repo faizi ve yüksek gecelik faizi’ ile yapılan “siyasetçi-piyasa vitrini” şimdi, ‘kalıcı düşük gecelik faiz-geçici yüksek olağanüstü faiz’ ile yapılıyor. Hani şimdilerde o çokça hayranı olan ‘Osmanlı modeli’ ile ifade edilirse “idare-i maslahatçı para politikası” ile idare ediliyor; ne çok patlasın ne de çok ürkütsün. Bir taraftan yüzde 9.25’ten 10 milyar para verirken, diğer taraftan ‘olağanüstü faiz’ olan yüzde 11.75’ten piyasaya para veriyor; tuhafı, öbür taraftan yüzde 11.75’le döviz deposu karşılığında (swap kanalıyla) TL çekiyor.
Merkez Bankası, bu ‘kaşı-gözü oynayan’ para politikası ile devam edeceğe benziyor. Bununla da itibarlı bir para politikası fotoğrafı ortaya çıkmıyor. Aynı fasit dairenin etrafında dolaşıyoruz.
SON 24 SAATTE EKONOMİ GÜNDEMİ
Paylaş