Paylaş
Fiyat düşüşü tam olarak yüzde 36 oranında oldu. Ortalama fiyatlarla bakılırsa düşüş yüzde 27 hesaplanıyor. Pazartesi 70 doların altına düşse de yeniden bunun üstüne çıktı.
Aynı dönem için, İstanbul Beşiktaş’ta satılan kurşunsuz benzin fiyatı, litre başına 5.12 TL’den 4.44 TL’ye geriledi. Yani yüzde 13. Örneğin ABD’de aynı dönem için nihai tüketiciye yansıyan indirim ise yüzde 25’e yakın.
Akaryakıt ve LPG’nin tüketicinin aylık harcamaları içindeki ortalama payı yüzde 5. Yani her 20 liranın 1 lirasını yakıta harcıyoruz. Akaryakıt fiyatlarındaki yüzde 10’luk bir düşüş, genel tüketici fiyatları endeksinde (TÜFE) yarım puan düşüş katkısı sağlıyor olacaktı; dışarıdaki düşüş, eğer içerideki akaryakıt pompa fiyatlarına birebir yansımış olsaydı. Bu kâğıt üstü hesap tutmuyor; çünkü uluslararası piyasadaki fiyat düşüşleri aynı oranda yansımıyor. Hem petrol alım kontratlarının gecikmeli olarak alım fiyatlarımıza yansıması, hem de muhtemelen geçmişteki zararların kapatılması için yansıtılmıyor. Bu konuda bilgi sahibi olan siyasetçiler muğlâk konuşmaya devam ediyorlar.
Ham petrol fiyat düşüşünün içerideki pompa fiyatlarına eşdeğer oranda yansımaması bu kadar muğlâk iken, şu hikâye hemen satın alınabildi; ‘petrol fiyatları düşüyor, cari açık düşecek, enflasyona da olumlu katkısı olacak, Merkez Bankası da faizi aşağı çekebilecek’.
Eylül sonundan itibaren ham petrol fiyatı 95 dolardan 70 dolara yüzde 25 düşerken, Türkiye’de de bu senaryo ile 2 yıllık tahvil faizleri yüzde 10’dan yüzde 7.50’ye 2.5 puanlık düşüş gösterdi.
Bu beklenti hesabına göre, her 10 dolarlık düşüşün Türkiye’nin cari işlemler açığını kabaca 4 milyar dolar küçülteceği, enflasyonda da 0.2 puanlık düşüş sağlayacağı varsayımı var.
Türkiye’de, para kazanmak isteyen mali piyasa oyuncuları Eylül 2013’den bu yana iki ‘uzatma hikâyesini’ pazarladılar; biri ‘yok Fed hemen faiz artırmayacak, partinin tadını kaçırmayın’ hikâyesi, diğeri de ‘petrol fiyatı düşüyor, cari açık düşecek, partinin keyfini çıkarın’ hikâyesi.
Bu hikâyeler; birkaç yılı içine alan zaman dilimi içinde ‘uzatma’ yapmaya olanak sağlıyor. Ne pahasına peki? Bugün yapmamız gereken, atmamız gereken adımları sürüncemede bırakıp, daha sonra daha pahalı bedeller ödeme pahasına. Ne için? ‘Aman kimsenin keyfi kaçmasın’; mali piyasadakiler para kazansın, ya da zarara uğramasınlar ki Türkiye’nin görünümüne halel gelmesin, siyasetçiler de oy kaybetmesin.
Her iki hikâye de, Türkiye’ye kısa vadede uzatma dakikaları veriyor o kadar.
Çin’in 2015’de ve izleyen birkaç yılda yavaş büyüme senaryosu ile düşmeye başlayan petrol, Türkiye’deki partinin sarhoşluk veren ‘içkisi’ oldu böylece.
Oysa sadece beklentilerle, finansal piyasalardaki kontratların satılması ile ya da daha az alıcı bulmasıyla etkilenen fiyat yapısı, herhangi bir jeopolitik gelişme ya da yeni bir uluslararası ‘hikâye’ ile tersyüz olabilir. Bu da başkalarının içkisinden fazlasıyla sarhoş olan Türkiye mali piyasasındaki ‘partinin’ üzerine yağıp, herkesi ‘ıslatabilir’.
Paylaş