Paylaş
2002-2008 arası dönemde ‘bahçe temizliği’ yapılmış ekonominin bir hikâyesi, 2009-2013 arası dönemin bol likiditesi vardı. 2014 ‘partinin bittiğine’ dair önemli bir eşik yıldı.
Üçüncü çeyrek bunun iyi bir göstergesi.
Üçüncü çeyrekte ülkeye gelen döviz miktarı azaldı; Temmuz-Eylül arasında Türkiye’nin cari açığı, aylık ortalama 2.2 milyar dolar, toplamda ise 6.6 milyar dolar oldu. Bu, 2013’dekinin yarısı kadar bir açık demek. Ekonomik büyümenin yüzde 1.5 gibi benzer düşük oranda olduğu 2012 üçüncü çeyreğinde de verdiğimiz cari açık 8 milyar dolardı. 15 milyar dolar açık verdiğimiz 2011 üçüncü çeyreğinde ise yüzde 8.7 büyüme gerçekleşti. Ya 2010’da? 9.5 milyar dolar açık vererek, yüzde 5.3 büyüme sağlanmıştı.
2010’dan bu yana ortaya çıkan büyük mali piyasa iki dalgalanmanın her birinde kur kabaca yüzde 20-25 zıplarken, her ikisini frenlemek için 4-5 puanlık faiz şoku kaçınılmaz olmuştu. Başka ülkede olsa eğlenceli olurdu ama bu iki dalgalanmayı izleyen ekonomik yavaşlamaya Ankara’dan gelen açıklama, “aldığımız önlemlerle ekonomi dengeleniyor” dolmuştu. Akışına bıraktıktan sonra ‘aldığımız önlemler sayesinde’ diye yapılacak bir açıklama başka bir ülkede dalga konusu olurdu.
2015, yılın ortasında seçime gidilen bir ülke için, reform namına hiçbir şeyin yapılmayacağı, dolayısıyla ne bir yeni ekonomi programının ne de yeni bir hikâyenin ortaya çıkamayacağı bir yıl olarak görünüyor. Bu koşullarda, yine akışa bırakılmış bir ekonomi politikası, Merkez Bankası üzerinde faizi düşür baskısı olan bir yıl olacak.
İşin kötü tarafı; 2013 ortasından itibaren, çok kapsamlı bir çıkış planını adım adım uygulayan ve de Türkiye’de 2010-2012 arası güçlü bir büyüme ortaya çıkaran parasal genişlemenin ‘ev sahibi’ olan Amerikan Merkez Bankası Fed’in 2015 ortasında faizleri yükselteceği günler yaklaşıyor. Haziran ayına kadar olağanüstü bir gelişme olmaz, beklenmedik bir veri ortaya çıkmazsa Fed’in faizleri artıracağı çok açık. Bu göstere göstere gelen değişikliğe politika yapıcıların Türkiye’de duruşu, ‘iyi dilek tutalım, iyi olsun Polyannacılığı’ ile devam ediyor.
Başa dönersek, Türkiye’nin son 10 yılda artan ölçüde büyüyen cari açığı ve reel sektör şirketlerinin kaldıraçlı borçlarının, azalan sermaye girişleri ortamında yarattığı döviz kurunda yukarı yönlü baskı, artık ‘partinin’ eskisi gibi düşük faiz ortamında süremeyeceğini söylüyor. Bu, kredi büyümesinde de ‘partinin bittiğini’ söylüyor. Krediler artık eskisi gibi büyüyemeyecekse nihayetinde de hane halkı tüketiminde ortaya çıkan yavaşlama devam edecek demektir. Bu da, 2011 sonrasında büyümeye katkısızlık tablosu çizen yatırımlar veri iken yıllık yüzde 2-2.50’luk bir büyüme patikası demektir. Bu büyüme oranı ile de şirketler için zor bir döneme girmiş olacağız.
Ancak Ankara’da politika yapıcıların bu gelişmeleri görse de, buna el atmaları ve ‘ortak akıl’ ile çözeceklerine dair bir duruş göstermeleri, içinde bulunduğumuz politik kriz içinde pek mümkün görülmüyor.
Hoş geldin zor yıl 2015. Umarım herkes için kolay ve mutlu bir yıl olur; iyi yıllar.
Paylaş