Paylaş
Merkez Bankası’nın dünkü Para Politikası Kurulu toplantısında, haftalık repo faizi yarım puanlık bir indirimle yüzde 10’dan yüzde 9.5’e düşürüldü. Diğer faizler ise; yüzde 8’lik taban, yüzde 12’lik tavan faizi değiştirilmedi. Yarım puanlık faiz indirimi, Merkez Bankası’ndan haftalık vadede para borçlanan bankaların maliyetini düşürecek.
Merkez Bankası, “son dönemde azalan belirsizlikler ve risk primi göstergelerindeki iyileşmeyi” göstererek faiz indirimine gittiğini açıklıyor, ancak piyasalardaki beklentileri yansıtan verim eğrisinin (vadelere göre faiz oranlarının) yatay çizgide olmasını işaret ederek, sıkı politikanın devam edeceğini söylüyor. Merkez Bankası’nın vurguladığı aslında, enflasyon beklentilerinin hala olumlu yöne dönmüş olmaması. “Enflasyon beklentileri, fiyatlama davranışları ve enflasyonu etkileyen diğer unsurlar yakından izlenecek ve enflasyon görünümünde belirgin bir iyileşme sağlanana kadar para politikasındaki sıkı duruş sürdürülecektir” denmesi, ‘yüzde 10’luk faizin yüzde 9.50’ye düşürülmesini bırak, gecelik faizler yüzde 11 civarında devam edebilir’ mesajı içeriyor. Yine, piyasalara ve politikacılara ayrı ayrı mesaj kaygılı bir Merkez Bankası’nın geri döndüğüne tanık oluyoruz.
Bu hareketten ne mi çıkar? Merkez Bankası politik vitrindekileri rahatlatmak için ‘faiz indirdim’ diyor, ama muhtemelen gecelik faizler yüzde 11 seviyesinde seyretmeye devam edecek. Sermaye girişi olursa gecelik piyasa faizinin belki biraz daha aşağı gelmesini sağlamak için likidite ayarlaması yapacak.
Merkez Bankası Ocak sonundan bu yana yüzde 10’la para vermeye devam ederken, yüzde 12’ye yakın tuttuğu gecelik faizlerin, resmi faizlerle oynamadan Nisan başından itibaren kademeli olarak yüzde 11’e kadar düşmesini sağlamıştı.
Merkez Bankası’nın dünkü açıklamasında, enflasyonun ileriye dönük seyrine dair bir işaret yok. Olanı da, iç talebin zayıf olduğu, bunun da enflasyon üzerindeki baskıyı hafifleteceği, cari açıkta da belirgin bir iyileşme ortaya çıkaracağı not düşülmüş. Bu da bir nevi, bugünkü koşullar değişmeden kalırsa ‘arzu edilen’ bir dilek gibi duruyor.
Merkez Bankası sıkı duruşu neden terk edemez?
Birincisi, Merkez Bankası’nın faiz kararında önce, hafta başında Hazine’nin Mayıs ayı borçlanma programındaki 6 tahvil ihalesinin 3’ü yapıldı. Bu üç ihalede çok ilginç sinyaller ortaya çıktı. Şöyle bir tablo; bu iki ihalenin ikisi 2 ve 3 yıllık sabit faizli ihale, diğeri ise 10 yıllık TÜFE’ye endeksli tahvil ihalesi idi. Tahvil ihalesine dair katılım verileri gösteriyordu ki; mali piyasa oyuncularının tahvil alım iştahı ağırlıkla TÜFE’ye endeksli tahviller içindi. Bu eğilim, ileriye dönük olarak döviz kuru artışı ve buna bağlı enflasyon beklentisi ile açıklanabilir. Enflasyona endeksli tahvil alma iştahının fazla olması, faizlerin ilerleyen zaman içinde yükseleceği yönündeki beklentileri gösteriyor. Özetle, mali piyasa oyuncuları, sabit faiz riski almak istemiyor, enflasyondaki artış ve potansiyel kur artışı nedeniyle faizlerin yeniden yükselebileceğini düşünüyor. Yoksa TÜFE’ye endeksli tahvil ihalesine 39 milyar TL teklif gelmesi başka türlü açıklanamaz.
İkincisi de, FED’in önceki gün açıklanan toplantı tutanakları gösteriyor ki; karar verici kurul üyeleri ‘faizler artarken bu süreci nasıl yönetiriz?’ egzersizi yapıyorlar. İster ileri dönük faiz taahhüdü konusunda olsun, isterse FED’in satın aldığı tahvillerin vadesi geldikçe, kupon ödemeleri geldikçe bunların yeniden yatırıma tabi tutulup tutulmayacağına açıklık getirilmesine dair konuşmalar dikkat çekici. Özetle, küresel konjonktürdeki gelişmeler de Merkez Bankası’nın elini rahatlatan bir yumuşaklıkta değil.
ugurses@hurriyet.com.tr
Paylaş