Paylaş
Dün de NTV’de bir taraftan OVP’deki döviz cinsi milli gelirin saklanmasını normalmiş gibi anlatırken, diğer taraftan da makro ihtiyati önlemlerle Türkiye’nin özel kesim borçlarının kısa vadeden uzun vadeye kaydırıldığını anlatıyordu. Ancak bu durum, Babacan’ın bize anlattığı gibi, yani kâğıt üzerinde göründüğü gibi değil.
Babacan’ın bahsettiği ‘iyileşme’ hali şu; Merkez Bankası yılbaşında, çekirdek dışı (döviz mevduatı dışındaki) yükümlülükler ki çoğu dışarıdan alınan krediler üzerinden belirlediği zorunlu karşılıkları değiştirdi. Bankanın açıkladığı hedef; ‘kısa vadeye yüksek, uzun vadeye düşük karşılık’ uygulaması ile bankaları kısa vadeli döviz borçlanmadan caydırmak, uzun vadeli borçlanmaya sevk etmekti. Oysaki bankalar her zaman olduğu gibi bu düzenlemenin de ‘etrafından dolaşmayı’ becerdiler. Sonuçta kısa vadeli borçlar 13 milyar dolar azalarak, 8 ayda uzun vadeye kaymış göründü.
Merkez Bankası, yıl içinde yaptığı aynı yönde düzenlemelerle yılbaşına göre; 1 yıla kadar olan kısa vadeli döviz borçlanmaları üzerinden talep ettiği zorunlu karşılığı 7 puana yakın artırırken, 2 yıla kadar olanları sadece 3 puan artırmış, 2 yıldan uzun vadeleri ise 3 puan düşürmüş oldu. Milyar dolarlık finansman sağlayan bankalar için 70 milyon dolar ilave karşılığı Merkez Bankası’na yatırmak demek bu.
Peki, bankalar ne yaptı? Bankaların, 1 yıldan kısa yükümlülüklerden 7 puan daha yüksek karşılık yatırmaktan kaçınmak için; en basitinden, aldıkları kredileri ‘1 yıl+1 hafta’ vade ile yani bir yılı geçecek biçimde vade yapılanmasına gittikleri biliniyor. Bu da, 1 yılı geçtiği için uzun vadeli finansman ve borçlanma olarak kayda geçti ve Türkiye’nin dış borçlanma verilerinde ‘vade uzamış’ gibi göründü.
Daha fazlası, bir bankacıya göre; bu konu bankaların Hazine ve Merkez Bankası yetkilileri ile düzenli olarak yaptıkları aylık ‘Piyasa Yapıcısı Bankalar Toplantısı’nda da dile getirildi. Ne yazık ki, ‘mış gibi yapma’ eğilimi ağır basmış. Ne Merkez Bankası, ne de Hazine, bu düzenlemenin ‘etrafından dolaşıldığının’ ya farkında bile değil, ya da bize bunu ‘Türkiye’nin dış borçlanma vade yapısının uzadığı’ biçiminde sunma çabasına devam ediyorlar.
İşte bu yüzden, ‘sağır sultan’ bile duydu; ama Babacan bize vadelerin uzatıldığından bahsediyor. Hem de uluslararası konjonktürde gelişen ülkelere giden sermaye azalıp tersine geri dönerken; hem de Türkiye’de ödemeler dengesinde geçen yılın aynı dönemine göre ülkeye gelen finansman miktarının yarı yarıya azaldığı bir 8 ayda.
Yazımın ekindeki tablolarda var; özel kesimin Türkiye’ye sağladığı uzun vadeli finansman küresel likiditenin en bol olduğu dönemde bile kayda değer bir artış sağlayamamış. 2009-2011 arasında 127-128 milyar dolardan, beş yıl sonra 2014 sonunda 40 milyar dolarlık artışla 167 milyar dolara çıkılmış. Bu yılın sekiz ayında ise kısa vadeli borç 13.5 milyar dolar azalırken, uzun vadeli borçlanma 13.7 milyar dolar artıvermiş. Bu kaymanın tamamının bankaların borç yapısındaki değişimden gelen birebir kayma olduğu görülüyor. Hikâyenin içine bakmadan sayılara kâğıt üstünden bakarsanız vadelerin bu kadar kötü bir konjonktürde birden bire uzadığını sanabilirsiniz.
Paylaş